Aksa Tufanı, İsrail'le Savaş Denklemini Nasıl Değiştirdi?

Şerhabil el-Ğarib tarafından almayadeen.net adlı internet sitesinde kaleme alınan “AKSA TUFANI’NIN ÜZERİNDEN BİR YIL GEÇTİ… “İSRAİL” İLE ÇATIŞMA VE SAVAŞ DENKLEMLERİ NASIL DEĞİŞTİ?” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

10 Ekim 2024
Aksa Tufanı, İsrail'le Savaş Denklemini Nasıl Değiştirdi?

Aksa Tufanı, Filistin direnişinin kendisini ve sözünü kabul ettirme ve bölgedeki güç dengesini etkileyebilme yeteneğine sahip olduğunu kanıtladı. Bu da Filistin halkının fedakârlık ve dayanma gücünü artırdı.

Kassam Tugayları’nın 7 Ekim sabahı gerçekleştirdiği Filistin-İsrail çatışması tarihindeki en büyük hücum olan ve büyük bir şoka ve güvenlik kontrolü kaybına sebebiyet veren Aksa Tufanı Operasyonu’nun üzerinden tam bir yıl geçti. Operasyonla işgalci İsrail ordusu içindeki Gazze tümeni, “İsrail ordusu ve güvenliği” efsanesiyle beraber çöktü. Kassam Tugayları’nın harekâtı, tüm İsrail varlığının hayatta kalma iradesini vurarak onlara çöküş senaryoları yaşattı ve Amerika ve Batı’nın yardımı olmadan artık kendini koruyamayan, bazen silah bazen de koruma için yalvaran, örümcek ağından daha zayıf bir yapıya sahip olduğunu ortaya çıkardı. 

Filistin ve Lübnan direnişinin “İsrail”e karşı yürüttüğü, ulusal güvenliğinin ve ekonomisinin felce uğradığı en uzun savaşın başlamasının üzerinden bir yıl geçti. İki cephenin ateşinden kaçmak adına İsraillilerin gerçekleştirdikleri tersine göç artış gösterirken asker ve cephanesinde eşi benzeri görülmemiş kayıplar yaşandı. Evet, şimdi İsrail savaşın hedeflerine ulaşmada, kendi lehine olacak biçimde savaşı sonlandırmada veya Hamas hareketini boyunduruk altına alıp esirleri askeri güç kullanılarak özgürleştirmede ya da kuzey Filistin’deki yerleşim yerlerinde yaşayanların yerleşim yerlerine geri dönmesini sağlamada büyük bir başarısızlığın eşlik ettiği karmaşık bir gerçeklikte yaşıyor gibi görünüyor.

Resmin diğer tarafında Lübnan İslami Direnişi Hizbullah, en değerlisi olan Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrallah’ı Kudüs yolunda şehit verdiği olaylarla dolu bir yılın akabinde büyük bir özgünlükle destek cephesini devam ettiriyor. Ödediği bedellere rağmen İsrail’le sürdürülen ve şiarı kapsamlı savaş olan mücadelede sebat ve denklik stratejisini dayatmayı ve sadece Lübnan’da değil bölgenin tamamında yeni hatlar çizmeyi başarıyor. Evet, İsrail daha da ileri gitmeye cesaret ederse kapsamlı bir çatışma masada bir seçenek haline gelecek ve Netanyahu’nun bölgeye dayatmaya çalıştığı yeni Orta Doğu başarısızlığa mahkûm olacak.

Filistin ve Arap aklının daha önce tanık olmadığı ve Filistin Direnişi’nin mütevazı yeteneklerle başarabileceğini ispat eden kahramanlık, güç, cesaret ve emsalsiz sağlam irade sahnelerini hatırladığımız Aksa Tufanı mücadelesinin birinci yıl dönümünü yaşıyoruz. Filistin Direnişi, yenilmezlik iddiasında buluna bir “ordunun” prestijini kırdı ve ilk darbede zafer kazanıp savaşı kendi lehine sonuçlandırma gücüne sahip olduğunu kanıtladı. Aynı zamanda İsrail’in askerlerini ve iç cephesini korumadaki acizliğini ve güvenlik başarısızlığını da ortaya çıkardı. Yine Tel Aviv’in o her zaman övündüğü baskın ve sürpriz unsurunu ve ani savaşlar başlatma yeteneğini de elinden aldı.

Filistin-İsrail çatışmasının yeni bir evresinde tarihi bir dönüm noktasını temsil eden Aksa Tufanı’nın olaylarla dolu birinci yılının ardından, bir kısım yansımaları ile sonuçları ve bölgeye getirdiği yeni gerçeklik üzerinde durmakta fayda var:

İsrail’le mücadelede yardım ve koordinasyon bağlamında Gazze’den başlayan, Hizbullah cephesi boyunca uzanan, olayların gelişimine bağlı olarak büyüyen ve Direniş Ekseni’nden Yemen ve Irak’ın katılımı ile devam eden ve en son olarak da Filistin ve Lübnan halklarına yönelik suikast ve işgal politikasına bir ilk tepki olarak yaklaşık iki yüz füze ile İran İslam Cumhuriyeti’nin, İsrail’in askeri üstlerini ve hedeflerini vurduğu stratejik füze saldırısı ile kendine karşılık bulan farklı cephelerde savaşın yönetilmesi noktasında Aksa Tufanı’nda gerçekleşen katılım ve destek, savaş meydanlarının birleştirilmesi kavramı için ilk kez pratik bir uygulama oluşturdu.

İsrailli siyasi ve askeri birçok liderin şahitliğine göre çatışmaların şiddetinin artması, her an alanının genişlemesi ihtimali ve İsrail’deki hayatın gündeminde savaşın ilk sırayı alması ile İsrail, daha önce yaşamadığı zor günler yaşıyor. Bu zor günler, farklı yönelimlere sahip yerleşimcileri, güvenliğin kaybolduğu ve geleceğin meçhul olduğu bir işgalci varlıkta hayatlarını sürdürmek noktasında yeniden hesap yapmaya sevk etti. Hizbullah’ın ateşi ve devam eden darbeleri ile İsrail’in, kuzey yerleşimcileri evlerine geri döndürmekte aciz kaldığı bir vakitte İsrail Yayın Kurumu’nun yakın zamanda yayınladığı son kamuoyu yoklamaları, yerleşimcilerin yüzde 86’sının geri dönmeyi reddettiğini ve Gazze Şeridi’ne komşu olan ve Gazze Kabuğu yerleşimleri olarak bilinen bölgede yaşamayı reddettiğini belirtti. İsrailli Kan kanalı ise bir yıldır süren savaştan sonra yerleşimcilerin yüzde 14’ünün bir daha geri dönmemek üzere İsrail’i terk ettiğini, yüzde 36’sının ise bu konu üzerinde ciddi ciddi düşündüğünü ifade etti.

Aksa Tufanı, İsrail halkının bölünmelerinin keskinlik kazanmasına da katkıda bulundu. Filistin ve Lübnan direnişinin saldırıları sonucunda endişeler arttı ve Netanyahu hükümetinin onlara kişisel güvenlik sağlayamaması konusunda soru işaretleri ortaya çıktı; bu da siyasi, toplumsal ve diğer düzlemlerde bölünmelerin tırmanışa geçmesine sebebiyet verdi.

Aksa Tufanı’ndan tam bir yıl sonra İsrail, benzeri görülmemiş bir uluslararası tecritle ve uluslararası mahfillerde adli kovuşturmalarla karşı karşıya kalıyor. Liderleri, İsrail’in Gazze’de işlediği soykırım ve etnik temizlik suçları nedeniyle savaş suçlusu olarak kovuşturuluyor. Bu da uluslararası çevrelerde İsrail’e yaptırım uygulanması çağrılarının artmasına neden oluyor.

Aksa Tufanı, Filistinli ve Arap nesiller arasındaki direniş ruhunu yeniden canlandırdı, Filistin halkının özgür dünya halkları önünde haklarını teyit etti ve pek çok Arap topluluğunun İsrail ile normalleşmeye koştuğu bir dönemde İsrail’i yenilgiye uğratmak ve özgürlük için temel seçenek olarak silahlı direniş ateşini yeniden alevlendirdi.

Aksa Tufanı, Filistin direnişinin kendisini ve sözünü kabul ettirme ve bölgedeki güç dengesini etkileyebilme yeteneğine sahip olduğunu kanıtladı. Bu da Filistin halkının -karşı karşıya olduğu baskının hacmine ve büyüklüğüne rağmen- fedakârlık ve dayanma gücünü artırdı.

Aksa Tufanı, Arapların pusulasını Arap milletinin temel meselesi olan Filistin meselesine yöneltirken etkileri de normalleşme projesine açık ve ciddi bir gerileme olarak yansıdı. Gazze Şeridi’nde yaşanan soykırıma karşı birçok Arap ülkesinin gösterdiği yalnız bırakma ve olanları öylece seyretme tavrına rağmen Aksa Tufanı, normalleşme yönünde hareket eden bazı ülkeleri sıkıntılı bir sürece sokarak tutumlarını yeniden gözden geçirmeye zorladı.

Aksa tufanı, Gazze’nin bir yıl boyunca maruz kaldığı soykırım niteliğindeki savaş suçlarına karşı dünya kamuoyunun hissiyatını alevlendirmeyi başardı ve dünya çapında halkın ve devletlerin resmi tavırlarında bu durumun yansımaları görüldü. Nihayetinde birçok ülke Filistin-İsrail mücadelesi tarihinde ilk kez Filistin Devleti’ni tanıdı.

Aksa Tufanı ikinci yılına girerken İsrail, verdiği bir dizi büyük kayıplarla bocalıyor. Siyonist varlık Gazze’de sıkışıp kalmış durumda ve savaşı kendi lehine çözemiyor; başarısızlığından kaçarak savaşın asıl hedefinden açık bir sapmayla ikinci bir cephe olan Lübnan’a yöneliyor. Netanyahu’nun yeni rotası hakkında kesin olan şey ise İsrail’in kuzey cephesine doğru ilerlediği ve kara operasyonu girişimlerinde yüksek bedeller ödemeye başladığıdır. Tüm hesaplamalar Netanyahu’nun 2006’da Hizbullah’la yaptığı savaştan daha iyi bir konumda Lübnan’dan çıkamayacağını gösteriyor. Filistin ve Lübnan direnişinin kararlılığı ışığında İsrail başbakanının diline doladığı yeni Ortadoğu’ya gelince bu proje gerçekleşemeyecek. Gazze ve Beyrut, sadece gücün, bölge denklemlerinde konumunu dayatma yeteneğine sahip olduğunu tüm dünyaya kanıtladı.

Aksa Tufanı’ndan bir yıl sonra İsrail’in ve onu yönetenlerin kavrayamadığı şey, İsrail’in artık Ben Gurion dönemindeki İsrail olmadığı, İsrail’in artık vücudunu pek de yenileyemeyen yaşlı bir insan gibi olduğu ve bir yol boyunca aldığı darbelerin, batılı ülkelerden toplanan ve kendilerine bu toprakların vadedilmiş topraklar olduğu hissi verilen insanların oluşturduğu toplumun varlığındaki temel dayanaklardan bir dayanak olan kalma-terk etmeme iradesini de vurduğudur. 75 Yıl sonra işgalci varlık, bugünü kaybettiğini, yarın için bir garantisinin olmadığını ve tam bir hezimet yaşadığını yavaş yavaş fark ediyor. Hayalleri ve projeleri yok oluyor ve yenilginin portresi hiç olmadığı kadar kendini belli ediyor. Siyonist işgalci varlığın Hamas ve Hizbullah’la giriştiği savaştaki gerçeğini yerli yerinde bir tavsifle Maariv gazetesinin İsrailli yazarı Dror Rafael şu şekilde açıklıyor: “Bir yıldır her İsrailli kalbinde bir kara delik ile dolaşıyor. İsraillilere başından geçenleri hatırlatmaya gerek yok. İsrailliler hüznü ve kaybı yaşıyor. Göçmenler, kuzeyde ve güneyde evlerinden uzak askıda bir hayat sürdürüyor. Kaçırılanlar hâlâ Gazze tünellerinde ve ölenlerin acısı dinmedi.” “Olayları takip eden herkes her gün dağa çarpmak üzere olan bir treni, intihara meyilli bir ülkeyi, hukuk devrimine takıntılı insanlara ilham veren liderleri görüyor. İsrail, vatandaşlarının ayrılmama sözü verdiği ancak Kıbrıs’ta, Tayland’da ve Atlantik kıyısındaki Porto Riko’da koloniler kurduğu bir ülkedir.”

Aksa Tufanı bir yıl önce 7 Ekim’de Siyonist varlığın sonunu başlattı. İsrailli yazarın kaydettiği üzere özellikle Gazze ve Lübnan’daki hedeflere ulaşılamamasının ardından işgalci varlık, parçalanma tehdidinin zor ve karmaşık gerçekliğini yaşıyor. Aksa Tufanı henüz dinmedi. Çatışmanın İran’a saldırı tehdidiyle genişleyeceğine dair göstergeler önemli. Tufan’dan bir yıl sonra bölgede yeni bir sahnenin kapıları açılabilir. İsrail’in bir yıl boyunca başardığı her şeyin stratejik değil taktiksel olduğunu; silinip buharlaşacağını ve üzerine yeni bir şey inşa edilemeyeceğini söyleyebiliriz.

Aksa Tufanı, İsrail’in peşini bırakmayan bir hayalet gibi ve yaşadığı tecrit nedeniyle hezimeti tatmasına neden olacak. Evet, bu hayalet, Siyonist işgalci İsrail varlığının kaçınılmaz sonu gelmeden de kaybolmayacak.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.