Göstergeler, İran İslam Cumhuriyeti’nin bu ayın başında Siyonist işgalci İsrail’e yönelik gerçekleştirdiği füze saldırısına karşılık olarak Tel Aviv’in Tahran’a yakın zamanda bir saldırı başlatma niyetinde olduğuna işaret ediyor.
Yaşananları “İran’ın İsrail’e yönelik en büyük saldırısı” olarak nitelendiren İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu “hücumun yanıtsız kalmayacağı” yönünde tehditler savuruyor. İsrail’in gerçekleştirmek istediği saldırının doğası henüz netleşmemişken, hedefinde İran’ın askeri üsleri, petrol tesisleri ve hatta nükleer merkezleri olduğu öne sürülüyor. Son seçeneğin tercih edilmesi durumunda ise İsrail, gerilimi birkaç derece birden artırmış olacak. Öte yandan İsrail ile yüzleşmede İran İslam Cumhuriyeti Rehberi Seyyid Ali Hamaney’in ortaya koyduğu anlayış gereği “ne geride kalınacak ne de acele edilecek” yaklaşımı Tahran’da hâkim. 7 Ekim Aksa Tufanı’ndan bu yana direniş gruplarını desteklemede İran’ın stratejisi doğrudan mücadeleden kaçınma biçiminde kendini gösterdi. İranlı yetkililer, İsrailli liderlerin -özellikle de Başbakan Binyamin Netanyahu’nun- gerili yükseltme sadedinde olduğunu ve bu tuzağa düşülmemesi gerektiğini çok iyi kavramış olsa da son gelişmeler ışığında İran, Siyonist varlığa doğrudan füze hücumu gerçekleştirmek durumunda kaldı.
İsrail’in, Suriye’nin başkenti Şam’daki İran konsolosluğunu hedef almasına Tahran’ın, işgal altındaki bölgeleri insansız hava araçları ve füzelerle vurarak karşılık verdiği Nisan ayında gerçekleşen ilk hücumdan sonra 1 Ekim’deki saldırı ile İran, Siyonist varlığa yönelik ikinci hücumunu gerçekleştirmiş oldu.
Nisan ayındaki saldırıdan yaklaşık üç ay sonra Hamas Hareketi Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye Tahran’ın merkezinde suikasta uğradı. Bu suikastı İran, ulusal güvenliğine karşı egemenliğini ve toprak bütünlüğünü ihlal eden bir eylem olarak değerlendirdi ve tekrardan karşılık vereceği bir konuma gelmiş oldu. Bununla birlikte o sıralar Gazze’de ateşkes yapılması için başlatılan görüşmelerin paralelinde bazı sebeplerden Tahran yanıtını geciktirdi. Ne var ki İran’ın kadim müttefikine büyük bir darbe mesabesindeki Hizbullah genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın suikasta uğraması, Tahran’ın müttefiklerini yalnız bıraktığı yönündeki iddiaları ortadan kaldırmak ve yeni bir bölgesel düzen kurmaya çalışan İsrail’i tedirgin etmek amacıyla beklettiği saldırısını gerçekleştirmeye İran’ı sevk etti. Hücum bu sefer ayrıca Tahran’ın doğrudan karşı karşıya gelme iradesine sahip olduğunu ve buna da hazır olduğunu ispat kabilindeydi. Yine de İran, İsrail’in sadece askeri tesislerini vurarak temkini elden bırakmadığını da gösterdi.
Ekim ayındaki saldırının akabinde İran İslam Cumhuriyeti yetkilileri Siyonist işgalci İsrail’in bir kez daha saldırması durumunda gelecek cevabın daha can acıtıcı olacağının altını çizdi. Devrim Muhafızlarına yakınlığıyla bilinen Tesnim Haber Ajansı dün İran Silahlı Kuvvetleri’nin operasyonlarına vakıf bir kaynaktan “Siyonistlerin olası herhangi bir hamlesine karşı gerekli ve sert tepkiye ilişkin planın tamamen hazır olduğunu ve İsrail’in harekete geçmesi durumunda hiç kuşkusuz karşılık geleceğini” nakletti. El-Vadu’s-sadık-2 (Gerçek Vaad 2) Operasyonu’nun gösterdiği üzere ülkesinin işgalci varlık içinde büyük bir hedef bankasına ve istediği herhangi bir noktayı yok edip yerle bir etme kapasitesine sahip olduğunu vurgulayan kaynak, “İran’ın planında çeşitli tipte spesifik karşı saldırıların var olduğuna ve Siyonistlerin eyleminin türüne bağlı olarak bir veya daha fazla saldırı yapılmasına ilişkin acil bir karar verileceğine” işaret etti. Bu bağlamda İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, Beyrut ve Şam ziyareti sonrasında yaptığı son açıklamada şunları söyledi: “Siyonist varlığın yapacağı her türlü saldırıya cevabımız açık, net ve güçlü olacaktır. Bu daha önce kanıtladığımız bir şey ve dilerlerse bizi test edebilirler.”
İsrail ile doğrudan savaşa girmek İran için başlı başına bir hedef teşkil etmiyor
İran İslam Cumhuriyeti Rehberi Seyyid Ali Hamaney’in ortaya koyduğu “ne geride kalınacak ne de acele edilecek” stratejisi, savaş meydanlarının alevlendiği bir zamanda Tahran’nın Tel Aviv’e yönelik siyasetini şekillendirmeye dönük bir girişim olarak değerlendirildi. Zira bu yaklaşım İran’ın işgalci güçle herhangi bir askeri çatışmaya girmeye hazır olması, aynı zamanda ihtiyatlı bulunması ve kötü düşünülmüş eylemlerden kaçınması esasına dayanıyor. Seyyid Ali Hamaney, konuşmasında İran’ın son füze saldırısını “kanuni” ve “meşru” olarak niteleyerek şunları söyledi: “Görevimizi yerine getirirken ihmalkâr olmayacağız, acele etmeyeceğiz. Mantıklı, makul, doğru; siyasi ve askeri karar vericilerin desteğine sahip olan seçenek uygun vakitte hayata geçirilecek ve gelecekte de bu böyle olacak.” Ayrıca İran İslam Cumhuriyeti Rehberi ve Başkomutan Seyyid Ali Hamaney, 3l-Vadu’s-sadık-2 Operasyonu’nun ardından dün Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade’ye “fetih nişanı” verdi.
Görünen o ki, İsrail’le doğrudan savaşa girmek İran için başlı başına bir amaç teşkil etmiyor. Tahran, İsrail’in saldırgan politikalarına ağır bedeller ödetilmesine katkıda bulunmak ve Direniş Ekseni’nin daha fazla zarar görmesini önlemek için işgalci yapıya karşı kademeli bir askeri eylem gerçekleştirmeyi hedefliyor. Aynı zamanda İran İslam Cumhuriyeti, Filistin ve Lübnan’daki direnişin örgütsel ve mücadele kapasitesinin rehabilite edilmesi sürecini destekleyerek İsrail’e karşı “yıpratma direnişi” stratejisini yeniden canlandırmaya çalışıyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA