Yemen’in hipersonik füzesinin 2 bin kilometre mesafeyi kat ederek hedefini vurması, başlı başına bir başarı olarak kabul edilse de tek bir şeye delalet etmiyor. Bu başarının Yemen açısında işaret ettiği pek çok şey var. En önemlisi de iki gün önce fırlatılan füzenin ve aynı şekilde birkaç hafta önce Tel Aviv’e gönderilen Yafa insansız hafa aracının, yerel üretim yeteneklerin gerçek savaş alanında test edildiği canlı ve gerçek bir tatbikatla Sana’nın büyük bir savaşa hazırlandığını göstermesi. Bununla birlikte yalnızca bir füzenin fırlatılması, Yemen’in hâlâ destek cephesinde kendisine biçtiği rolün, yani meşgul etme rolünün sınırları içinde olduğunu ortaya koyuyor. Gerektiğinde İsrail’in iç kısımlarına hücum edilmesi çerçevesinde mevzu bahis rolün tavanını aşmak ise diğer cephelerle koordinasyonu gerektiriyor.
Genel bir bakış açısıyla füze, Direniş Ekseni’nin destek durumundan geniş çaplı bir savaş durumuna geçmeye karar vermesi halinde tüm taraflarıyla birlikte aynı eylemi tekrarlama yeteneği hakkında bir fikir verdi. Şu ana kadar Direniş Ekseni’ndeki tüm gruplar, siyasi varlığı ve devamlılığı savaş borazanlarının çalınmasına bağımlı hale gelen Binyamin Netanyahu’nun heva ve hevesine kapılmama noktasında dikkatliydi.
Hipersonik füzenin atılması, Direniş Ekseni liderlerinin çoğunun defalarca dem vurduğu “havaalanına karşı havaalanı, limana karşı liman ve tesise karşı tesis” düşüncesine dayanan askeri denklemin, sadece sözde bir şey olmadığının aynı zamanda fiili olarak da geçerli olduğunun altını çizdi. İşgalci Siyonist düşmanın, Yemen topraklarının derinliğinden 11 dakika içinde hedefine ulaşan füzenin üzerine inceden inceye düşünmesi gerekiyor. Zira direniş geniş çaplı bir savaşa girmeye zorlanması halinde benzer bir hipersonik füze, Lübnan topraklarından havalansa hedefe ulaşması ortalama bir dakikadan az sürecek. Yani işgalci Siyonist varlığın havalanan uçakları pistlerine inemeyecek. Ayrıca Hizbullah kuzey cephesinde aktifken Yemen, bir İsrail hedefini vurarak İran ve Irak’ın yanı sıra güney ve doğu cephelerinden gelecek saldırılarda kilit bir taraf olduğunu da kanıtlıyor.
Yemen operasyonunun yüksek değerini belki de en iyi ifade eden kişi, “füzenin, Filistin’in Yahudi yerleşimciler için güvenli bir sığınak olduğu fikrini yerle yeksan ettiğini” söyleyen Filistinli bir yazardı. İsrail medyası ise “bir füzenin bütün bir ülkeyi uyandırdığı” değerlendirmesinde bulundu. Ayrıca operasyonun etkileri yalnızca Yemen’in ve Direniş Ekseni’nin değerini artırmakla kalmıyor; aynı zamanda sonuçları, işgalci İsrail ile normalleşmeyi, özellikle de güvenliği normalleştirmeyi hâlâ arzulayan Yemen’in komşu ülkelerini de etkiliyor.
Yemen daha önce siyasi liderleri aracılığıyla bölgesinde İsrail kaynaklı güvenlik tehditlerinin varlığını kabul etmeyeceğini vurgulamış ve özellikle egemenliğini koruma bahanesiyle hava savunmasının alarm durumunu yükselten Suudi Arabistan’ın vb.lerinin planlarını engellemek için çalışacağını açıklamıştı. Eldeki bilgiler, Amerika’nın Suudi Arabistan’ı yeniden silahlandırmaya yönelik verdiği son onayın, İsrail hava sahasına erişimi engellemek için bir Amerikan füze kalkanı ağı oluşturma ve güçlendirme yönündeki daha geniş bir planının parçası olarak bu savunmaları güçlendirme bağlamında gerçekleştiğini gösteriyor. Ne var ki Yemen füzesinin tespit edilemeden veya müdahale edilemeden Suudi topraklarını geçmesi, söz konusu planların ne denli başarılı olduğunu sorgulatıyor. Her halükârda Yemen’in destek cephesindeki başarılarına Suudi Arabistan, sanki kendisini yok oluşa sürükleyecekmiş gibi bakıyor. İngiliz The Guardian gazetesi, Sana’nın İsrail’in hava savunma sistemini aşabilecek hipersonik füzelere sahip olmasından Riyad’ın duyduğu kaygıyı böyle ifade etti ve şunu belirtti: “Suudi Arabistan, Husilere silah tedarikini kısıtlamak için doğrudan bombalamanın ötesinde bir çağrıda bulunuyor ve Yemen tehdidi büyüdükçe İran üzerinde daha fazla baskı istiyor.”
Öte yandan yaşanan gelişme, Amerika’nın Kızıldeniz ve Ürdün’de Yemen karşısındaki başarısızlığına da ışık tutuyor. Bu bağlamda haftalar önce Kızıldeniz’den çekilen Eisenhower uçak gemisinin yerini alması beklenen Roosevelt uçak gemisinin görevini engelleyen nedenler de açıklık kazanıyor. Şöyle ki Roosevelt de geçen hafta geri çekilmek zorunda kaldı ve özellikle dar alanda manevra kabiliyetinin zayıf olması nedeniyle Babu’l-Mendeb’i geçerek Kızıldeniz’e girmeye cesaret edemedi. Bunun yerine, Amerikan dergisi The National Interest’in belirttiğine göre operasyon alanından ve Sana güçleriyle doğrudan temastan uzakta konumlandı ve Umman Denizi ve Hint Okyanusu’nda seyretmeye devam etti. Bu uçak gemileri onlarca yıldır ABD Donanması’nın saldırı gücünün omurgasını oluştursa da gelişmiş insansız hava araçları ve füze sistemleriyle gerçekleştirilecek yeni saldırı yöntemleri, savunmalarını alt etme tehdidi oluşturuyor. Bu bağlamda dergi, “bu tip tehditlerle mücadelede uçak gemisinin rolünün geçerliliğini yitirdiğini, bu durumun gelecekteki çatışmalarda olası kayıpları önlemek için stratejik bir yeniden değerlendirme ihtiyacına işaret ettiğini” belirtti. Amerikalı askeri yetkililer daha önce Yemen’in mach 5’i (1715 m/s) aşan hızlara sahip hipersonik füzelere sahip olabileceği ve bunun da uçak gemileri ve onlara eşlik eden savaş gemileri üzerinde konuşlu hava savunmalarının etkinliğini ortadan kaldıracağı yönündeki korkularını dile getirmişlerdi. Dergi, hipersonik füzeler gibi yeni gelişen teknolojilerin özellikle endişe verici olduğuna dikkat çekti. Çünkü bu füzeler yüksek hızlarda tahmin edilemeyecek şekilde hareket edebiliyor ve bu da uçak gemileri tarafından karşı konulmasını zorlaştırıyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA