“Aslında yasal altyapıyı ve yasal mülkiyeti değiştiriyoruz. Sistemin DNA’sını değiştiriyoruz. Bunu yavaşça ve profesyonelce yapıyoruz. Bunu bir süreç olarak yapıyoruz. Sürekli ve devamlı olarak... Sonuçlar, harika bir iş çıkardığımızı kanıtlayacak.” Yukarıdaki sözler Maliye Bakanı ve Savunma Bakanlığı’nda görevli Bakan Bezalel Smotrich’in Yerleşimciler Kanalı 14’e verdiği röportajdan. Konuşmasının zamanlamasına gelince geçtiğimiz ay, aşırılıkçıların kalesi olan “Îli” askeri hazırlık okulundan gelen Tümgeneral Avi Ballut’un Merkez Bölge Komutanı olarak yeni görevini teslim almasından yaklaşık iki hafta sonra. Sözleri ise sadece 2022 yılı sonunda “Sadık Kamp” hükümetinin iktidara gelmesiyle güçlendirilen ve Batı Şeria’daki gerçekliği yerleşim projesi lehine, radikal çözüm ve ilhak yönünde değiştirmeyi amaçlayan planı açıklamak içindi.
İlhak ve yer değiştirme, “terörist altyapıyı ortadan kaldırmayı amaçlayan askeri operasyonlar” bahanesiyle nüfusun tehcir edilmesi temeline dayanıyor. Bu perspektifle işgal ordusu, Şabak (Şin Bet) ve Sınır Muhafızları pazartesiyi salıya bağlayan gece Batı Şeria’daki kamplara yönelik Savunma Kalkanı Operasyonu’ndan bu yana en büyük saldırı olarak tanımlanan bir operasyon başlattı. Büyük çaplı bu saldırının amacı ise Dışişleri Bakanı Yisrael Katz’ın iddiasına göre İran’ın, Ürdün üzerinden kaçırılan silahlarla sabotajcıları finanse edip silahlandırarak Gazze ve Lübnan’da olduğu gibi Yahudiye ve Samarya’da (Batı Şeria) İsrail’e karşı bir doğu terörist cephesi oluşturmaya çalışması neticesinde ortaya çıkan “İslami-İran altyapısını” engellemek. Ne var ki Katz’ın X platformundaki gönderisinde yer alan ifadeler, operasyonun derin amacını açıkça ortaya koyuyor: “Filistin nüfusunun geçici olarak tahliyesi ve gerekli diğer adımlar da dahil olmak üzere Gazze’deki terör altyapısıyla uğraştığımız gibi bu tehditle de aynı biçimde uğraşmalıyız. Bu, tam manasıyla bir savaş ve onu kazanmalıyız.”
İsrail, sözlüğünde ve tarihinde “geçici tahliye” diye bir şey olmamasına ve sadece tehcir uygulaması yapmasına rağmen Filistinlileri “tahliye etmeye” hazırlanıyor. Bu tehcir hareketine, İsrail ordusunun “doğudan gelen tehdidi” bertaraf etme iddiasıyla askerlerini Beyt Şean’dan Eilat’a kadar Ürdün sınırına konuşlandırmaya hazırlandığı ek bir plan eşlik ediyor ki planın gizli amacı aslında Filistinlilerin karşılarındaki insan-asker bariyerini güçlendirerek onları Ürdün’e sürmek ve Batı Şeria’ya dönüşlerini engellemek olabilir.
Filistin Yönetimi’nin direniş operasyonlarını engelleyerek ve direnişçileri tutuklayarak işgalin icra aracı olarak gerçekleştirdiği çalışmalar bir tarafa, İsrail’in işgal altındaki topraklardaki tüm geçiş, sınır ve bariyerleri kontrol etmesi, yerleşimleri genişleterek bunları coğrafi olarak bölmesi de dahil pek çok nedenden dolayı genel olarak Batı Şeria’daki direnişi Gazze’deki direnişle karşılaştırmak mümkün değil. Mezkûr ifadeler, Batı Şeria’da yöntemleri ve operasyonları yıllar içinde gelişen bir direniş altyapısının olduğu gerçeğini ortadan kaldırmasa da bu direniş gücünü, savaş ilanını gerektiren varoluşsal bir tehdit olarak görmek, “tehlikeyi” büyüterek yer değiştirme siyasetini ve yerleşim alanlarını genişletme planlarını gizliden gizliye hayata geçirmeye çalışmak anlamına gelir.
Aslında hükümet kurulduğunda imzalanan koalisyon anlaşmaları, Batı Şeria’nın İsrail “egemenliğine” katılması yönünde ayrıntılı bir eylem planı olması bakımından gayet netti. Bunu uygulanması için Smotrich, Savunma Bakanlığı’ndaki yeni bir göreve atandı ve bu sayede Savunma Bakanı Yoav Gallant ile yetkilerini paylaştı. Ardından Smotrich’e, Batı Şeria’daki sivil yaşamın çeşitli yönleri üzerinde geniş yetkiler verildi. Bu yetkiler, İsrail’in Batı Şeria üzerindeki kontrolünün doğasını değiştirecek bir adımla, ilk kez ordudan İsrail hükümetinin bakanlıklarına devredilmiş oluyordu. Nihayetinde ordudaki merkez bölge komutanına rapor vermeyen, yerleşimleri yöneten ayrı bir sivil sistem ortaya çıktı. Savunma Bakanlığı bünyesinde kurulan ve başkanlığını Smotrich’in arkadaşı ve Regavim yerleşim örgütünün kurucularından biri olan Yehuda Eliyahu’nun yaptığı yeni bir hükümet organıydı bu. Yeni yönetim ise doğrudan Smotrich’e rapor veriyor ve sivil idarenin çalışmalarının kendisine göre yürütüldüğü hükümet politikalarını tasarlama, planlama, yasadışı inşaatlarla ilgili kanunun gereğini uygulama, tahsis edilmesi dahil arazi yönetimi politikalarını belirleme, İsrail yasalarını yerleşimcilere uygulama ve onlara hükümet hizmetlerini sağlama görevlerini yerine getirerek Batı Şeria’daki sivil yaşamın çoğu alanını kontrol ediyordu.
İsrail hükümeti, Batı Şeria’daki yönetimin doğasını değiştirme ve Filistin topraklarının yaklaşık % 60’ını oluşturan C Bölgesi dışında bile yerleşim genişlemesini istikrara kavuşturma planı çerçevesinde, geçen yılın haziran ayında “150, 1996” sayılı Hükümet Kararını değiştirme kararı aldı. Yeni değişiklik, mevcut yerleşimlerin bir uzantısı olarak yerleşimlerin genişletilmesi de dahil olmak üzere, yerleşim planlaması ve genişletme işlemleriyle ilgili aşamalarda hükümet kademelerinden istenen onayların atlanmasına olanak sağladı. Değişikliğe göre bir hükümet yetkilisi bir bölgedeki imar planının tanıtımını kabul ettiğinde kararı, siyasi düzeyden ek onay alınmaksızın yürürlüğe giriyordu. Smotrich’in Güvenlik Bakanlığı’nda bir bakan olması hasebiyle artık burada planlar İsrail’in kendi içinde yer alan bölgelerden çok daha kolay bir şekilde onaylıyordu. Böylelikle özellikle yerleşim mevzuatının onaylanması ve yeni yerleşimlerin kurulmasının yanı sıra binlerce yeni birimin kurulmasının onaylanması ve geniş alanların “devlet arazisi” ilan edilmesi açısından yerleşim projesinde önemli bir genişleme yaşandı.
Bakanlar ve hükümet yetkililerinin açıkladığı Batı Şeria’da bir milyon yerleşimciyi iskân etme planı, yukarıda bahsi geçen adımların ötesinde eksikliğinde yerleşim projesini bir bütün olarak tehlikeye sokacak, merkezinde güvenlik hissinin bulunduğu yerleşimciler için çekici bir ortamı gerektiriyor. Dolayısıyla İsrail, Filistin topraklarında devam eden işgale doğal bir tepki olarak düşmanın dikkatini dağıtmayı ve çatışma ateşini canlı tutmayı amaçlayan Filistin direniş operasyonlarının geliştiği bir gerçeklikle yaşayamaz. Bu çerçevede ordunun başlattığı askeri operasyonun coğrafi kapsamı, Filistin nüfusunun en yoğun olduğu ve Batı Şeria’daki yerleşim yoğunluğunun diğer bölgelere göre en az olduğu Batı Şeria’nın kuzeyi ve Ürdün Vadisi’ndeki yerleşim planıyla kesişiyor.
Görünen o ki operasyonun amacı, sadece güvenlik değil; aynı zamanda demografik gerçekliği değiştirmek ve özellikle işgal ordusunun, Batı Şeria’daki kamplara kara harekâtı düzenlemeden yoğun hava saldırıları gerçekleştirebilmesi nedeniyle, Filistinlileri imha etme savaşını ve tehcir planını tamamlamak. Sonuç olarak bu aşamada hedef, Filistinlilerin toprak hakkının özü olan 1948’de yaşanan Nekbe sırasında tehcir edilen yerler ve kamplar başta olmak üzere tüm Filistin’in varlığıdır. Operasyon, İsrail’in tüm Filistin toprakları üzerinde kontrol ve hakimiyet kurmasını amaçlayan daha geniş planın yalnızca bir halkası; dini Siyonist hareketin devletin, hükümetin ve ordunun tüm eklemleri üzerindeki kontrolünün bir tezahürü ve İsrail’in gerçek yüzünün ortaya çıkmasından başka bir şey değildir.
Kudüs Haber Ajansı - KHA