Suriye ve Lübnan’daki Devrim Muhafızları Komutanı Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi, yardımcısı ve diğer komutan ve subayların şehit olmasına sebebiyet veren, Siyonist düşmanın Şam’daki İran Konsolosluğu binasına yönelik saldırısı -Eilat’taki İsrail deniz üssüne uzanan ve birkaç gün önce gerçekleşen İHA hücumu ile zamanlama açısından bağlantı kurulsa da- belirli bir olaya tepki olmanın ötesine geçiyor.
Konsolosluğun hedef alınması, birden fazla bağlam ve başlıkla ilgili stratejik boyutlara sahip bir karar olup düşmanın takip ettiği mesaj ve baskı kurma araçlarında niteliksel bir derece artışını temsil etmekte ve Siyonist işgalin birçok alanda kullanmak istediği bir tepki ve caydırıcılık denklemi oluşturmayı amaçlamakta.
İsrail, İranlı liderleri ve Tahran’ın yurtdışındaki çıkarlarını hedef almayı, Direniş Ekseni’yle yüzleşme stratejisinin bir parçası olarak görüyor. Nitekim bu seçenek, daha önce İsrailli siyasi ve teknokratlar tarafından daha etkili olacağı değerlendirmesi ile birkaç kez önerilmişti. Binaenaleyh mezkûr seçeneğin masada olduğuna, ancak çıkarların ve risklerin değerlendirilmesinde daha kapsamlı mülahazaların etkin olduğu Amerika tarafından saldırının doğrudan benimsenmesini gerektirmesi gerçeğinin yanı sıra bölgesel risklerin bir sonucu olarak böylesi bir durumdan kaçınıldığına işaret edecek biçimde askeri istihbarat eski başkanı Tümgeneral Tamir Hayman, “Sonunda İranlıların perde arkasında İsrail’e karşı yaptıklarının doğrudan bedelini ödediğini görüyoruz” diyerek saldırıyı yorumladı. Saldırının bir başka sebebi ise İran’ın, İsrail’in stratejik varlığının derinliğini tehdit eden Direniş Ekseni’nin yeteneklerini geliştirmedeki belirleyici rolüne ek olarak Gazze’deki Hamas’tan, Lübnan’daki Hizbullah’a ve Hizbullah’tan da Yemen’e direnişi çeşitli yetenekler ve tecrübelerle takviye ettiği için İsrail’in, Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bu yana karşılaştığı her şeyde İran’ın bir payı olduğuna inanması. Evet, İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant, konsolosluğa yapılan saldırının ertesi günü İsrail parlamentosu Knesset’teki Dışişleri ve Güvenlik Komitesi önünde şunları söylerken ima ettiği şey de buydu: “Amacımız her yerde, her gün çalışarak düşmanlarımızın yeteneklerinin gelişmesini önlemek ve Orta Doğu’da bize karşı çalışan herkese İsrail’e yönelik operasyonların bedelinin yüksek olacağını açıkça göstermektir.” Aynı bağlamda konsolosluğun hedef alınmasının, Tel Aviv’in izlediği yanıt stratejisinin bir parçası olduğuna işaret edecek şekilde İsrail Ordusu Sözcüsü Daniel Hagari’nin CNN’e verdiği röportajda şu sözler yer aldı: “İran, son altı aydır bölgeyi gerilimin içine sürüklüyor. Merkezi oyuncu konumunda ve Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’e gönderdiği elçileri İsrail’e karşı kullanıyor.”
Tahran’ın karşılık verme ve can yakma becerisi hafife alınmamalı
Konsolosluğun hedef alınmasından önce mevcut durumu devam ettirmenin riskleri ve bu konuda izlenmesi gereken seçeneklerin incelendiği bir durum değerlendirmesinin yapıldığı kabul ediliyor. Lübnan sınırından Kızıldeniz’e cephelerin susturulması veya saha baskısının azaltılması konusunda arzu edilen sonuçları sağlayamayan siyasi girişimlerin, “sindirme çabalarının” ve operasyonel çarelerin tükendiği gerçeğinin, siyasi ve güvenlik değerlendirme ve karar alma kurumlarında hazır ve nazır bulunduğu da açık. Bu bağlamda İsrail’in Hizbullah’a yönelik kontrollü saldırgan tepkilerinin Beka Vadisi’nin derinliklerine doğru yükselmesinin, Lübnan İslami Direnişi’ni yolundan döndürmeyi başaramadığı ve akabinde Hizbullah’ın hesaplı bir şekilde karşılık verip operasyonlara devam etme kararlılığını ortaya koyduğu da hatırlanmalı.
Bu noktalardan hareketle konsolosluk ve Devrim Muhafızları komutanlarına yönelik saldırı kararının şunları hedeflediği görülmekte:
- İsrail’in son aylarda maruz kaldığı tüm sıkıntılara, Hamas hareketi de dahil olmak üzere direniş güçlerini, Siyonist varlığa karşı kullandıkları yeteneklerle takviye eden bölgesel güç olarak gördüğü İran’ı hedef alarak yanıt vermek.
- Bedel ödetme kapısından İran’ı tepki denklemine dahil etmek. Nitekim bu durum, İsrail Deniz Kuvvetleri eski komutanı Tümgeneral Eliezer (Cheney) Merom’un da şu sözlerle açıkça işaret ettiği bir şeydir: “Kenara oturup size vekalet edenlere emir vererek, destek olarak emniyette kalamazsınız... İranlılara, ‘Sizler oyunun bir parçasısınız, gerektiğinde sizin de icabınıza bakacağız.’ dedik.”
- İran’a, İsrail’le çatışmanın genişletilmesinin neticesinde gelecek karşılığın, müttefiklerinin ötesine geçeceği ve liderlerini, çıkarlarını ve egemenliğini de etkileyeceği yönünde kanlı bir mesaj vermek.
- Mevcut saha denkleminin değiştirilmesine katkıda bulunacağı umudu ve İsrail’in, kendinden emin ve sınır tanımadan atılgan imajını güçlendirmek amacıyla bölgede büyük bir savaşa sürüklenme riski de dahil operasyonel yanıtlarında ileri gitmeye hazır olduğuna dair direniş eksenine bir mesaj göndermek.
Siyonist düşmanın, İran’ın İsrail’e karşılık verme gücüne sahip olsa dahi yanıt vermesini engelleyen bir dizi operasyonel kısıtlamanın bulunduğu değerlendirmesinden hareket ettiği de göz önünde bulunduruluyor. Ayrıntılı olarak bakıldığında, Siyonist varlığın İslam Cumhuriyeti’ni hedef alması orantısız bir tepki. Tel Aviv’in varsayımına göre Tahran’ın müttefiklerinden gelecek karşılığa dair de kısıtlamalar var. Ancak Mossad’ın İran dosyasından sorumlu eski yetkilisi Sima Shine, İran’ın İsrail’e yanıt vermeye karar vermesi halinde bunu yapabilecek kapasitede olduğu konusunda uyarıyor, bu bağlamda bir dizi seçenek sıralıyor ve İran’ın yeteneklerinden şüphe edilmemesi çağrısında bulunarak şunları söylüyor: “Geçmişte bize neler yaptıklarını gördük. Orada veya burada çeşitli kısıtlamalar olsa bile onların yanıt verme yeteneklerini hafife almamalıyız; çünkü onların gücü ve motivasyonu var. Onların can yakma ve büyük bir tepki verme yeteneklerini küçümsemenizi önermem.”
Kudüs Haber Ajansı - KHA