Filistin direnişi ve beraberinde Direniş Ekseni’ndeki değer oluşumlar, Aksa Tufanı'nın ilk gününden bu yana yerel, bölgesel ve küresel düzeyde uyumlu stratejik bakış açıları çerçevesinde pek çok önemli sonuçlar elde etti. Peki bu sonuçlar ne?
“Aksa Tufanı’nın akabinde şu ana kadar elde edilen ve gelecekte elde edilecek sonuçlar, başta Filistin ve Lübnan olmak üzere tüm bölgenin geleceği üzerinde çok önemli bir etkiye sahip olacak.” (Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah - 3 Ocak 2024)
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, 3 Ocak’ta yaptığı konuşmada Gazze'den Batı Şeria'ya, Lübnan, Irak, Yemen ve Suriye'ye kadar genişleyen ve yayılan Aksa Tufanı Savaşı’nın sonuçlarını uzun uzun anlattı.
Bölge tarihindeki bu çok önemli savaşta Direniş Ekseni’nin cepheleri, İsrail işgaline karşı uyumlu stratejik bakış açıları çerçevesinde bir arada. Öyle ki bu savaşta, ortak hedeflere ulaşılmış ve elbette daha sonra da ulaşacaktır Allah’ın izniyle.
Bu sonuçlar, başta Filistin ve Lübnan olmak üzere savaşa katılan ülkelere, bölgeye ve bir bütün olarak dünyaya yansıdığı için Seyyid Hasan Nasrallah tarafından “önemli ve büyük” olarak nitelendirildi. Zira bahsi geçen sonuçlar, bölgenin geleceğini öyle ya da böyle hazırlıyor ve şekillendiriyor.
Direniş Hüviyetini Yeniden Kazanıyor
Bu sonuçlar arasında Hizbullah Genel Sekreteri, Aksa Tufanı'nın, neredeyse unutulup tasfiye edilen Filistin davasının yeniden canlanmasına olan katkısını ve buna bağlı olarak tüm dünyada yeni bir çözüm arayışının dayatılmasına yol açtığını ve beraberinde Filistin halkı ve ümmet düzeyinde direniş ve onun seçeneğine olan desteğin arttığını dile getirdi.
Foreign Policy de Aksa Tufanı'nın gerçekleşmiş sonuçlarını ele aldı. Rapora göre Hamas, özellikle Filistin halkı arasında ve genel olarak ümmet düzeyinde direnişe dayanıp güvenme seçeneğini yeniden tesis etmeyi başardı.
Foreign Policy’e göre uzun yıllar boyunca Filistin meselesi dünyanın dikkatinden uzakta kalmış görünüyordu. ABD, Çin'e ve Rusya-Ukrayna savaşına odaklanırken Arap hükümetleri zaman zaman yapmacık tavırlarla konuşmalarına rağmen bu konuyu büyük ölçüde görmezden gelmeğe razı oldu. Ancak şu anda ön planda ve merkezde; Orta Doğu'da ve tüm Avrupa'da Filistin davasını destekleyen gösteriler düzenlendi.
Foreign Policy’nin bildirdiği bu gerçekler, Associated Press tarafından yayınlanan bir kamuoyu anketinin rakamlarının yansıttığı gerçeklerdir; çünkü anket, yıkıma rağmen Hamas'a verilen desteğin arttığını ortaya koydu. Yapılan kamuoyu yoklamasında Gazze'deki katılımcıların % 57'si ve Batı Şeria'dakilerin % 82'si Hamas'ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği hücum hususunda haklı olduğuna inandığını ifade etti.
Bu arada Batı Şeria'da ankete yanıt verenlerin % 44'ü Hamas'ı desteklediğini belirtirken Eylül ayında bu oran yalnızca % 12'ydi. Ayrıca Gazze'deki destek 3 ay önce % 38’ken % 42'ye yükseldi.
Yine ABD istihbarat teşkilatları tarafından yürütülen bir dizi yeni analiz, Hamas'ın güvenilirliğinin ve nüfuzunun son iki ay içinde Orta Doğu ve haricinde önemli ölçüde arttığını gösterdi.
İçeride ve Dışarıda İsrail’in İmajı Yerle Bir
Seyyid Nasrallah'a göre Gazze direnişine desteği artıran İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bu saldırıları, Batı medyasının, resmi Arap medyasının yardımıyla cilalamaya çalıştığı “İsrail” imajının çöküşüyle eş zamanlı olarak gerçekleşiyor ve bu durum bölgedeki çatışma denklemlerini büyük ölçüde etkileyecek.
Foreign Policy’e göre İsrail'in saldırganlığı, İsrail'in barış için bir ortak olabileceğini iddia edenlerin inandırıcılığını zedeledi. Çünkü İsrail saldırıları sonucu Gazze Şeridi'nde art arda yaşanan insani krizler, İsrail'in bölgedeki ve dünyadaki imajını çökertmeye ve İran gibi ona karşı çıkanlara verilen desteğin güçlenmesine katkıda bulunuyor.
Yine sosyal paylaşım siteleri ve Gazze'deki kanlı katliamlara ilişkin yayılan görseller, Arapların ve Batılı halkların büyük bir kısmının işgale son verilmesi zorunluluğunu hissetmesine, nehirden denize kadar işgal altındaki toprakların Filistin’e ait olduğu sloganını yükseltmelerine katkıda bulundu.
Ayrıca örneğin Seyyid Nasrallah, savaşın bir neticesi olarak Amerikan gençliğinde İsrail’e karşı gerçekleşen bir devrimden söz etti. Bu bağlamda Washington Post, Amerikan gençliğinin, Filistinlileri yetişkin Amerikalılardan daha fazla desteklediğini söyledi. The Economist dergisi ise Amerikalı gençlerin % 20'sinin Holokost'un sadece bir uydurma olduğuna inandığını ve % 27'sinin de İsrail'in 7 Ekim saldırısına verdiği karşılığı haklı çıkarmağa çalıştığını bildirdi.
İsrail imajının sadece hariçte değil aynı zamanda içeride de çöktüğünü, Aksa Tufanı’nın ve tüm cephelerde olup bitenlerin, Yahudilerin işgal altındaki Filistin'e göçünün temelini oluşturan güvenli alan teorisini bitirdiğini ifade eden Seyyid Hasan Nasrallah, işgalci İsrail’in yüz binlerce göçmen, tersine göç ve psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle tanık olduğu sıkıntılara dikkat çekti.
Bu bağlamda Financial Times gazetesi, yeniden güvende olma duygusunu nasıl kazanacaklarını bilemeyen on binlerce yerleşimcinin Gazze Kabuğu denilen bölgeden kaçmasının ardından Hamas'ın “Siyonist ütopyayı” yerle bir ettiğini vurguladı ve bu durumu “İsrail için büyük bir stratejik yenilgi” olarak niteledi.
Wall Street Journal'ın 30 Aralık 2023 tarihli istatistiklerine göre, Hizbullah'la yaşanan çatışmalar sonucunda işgal altındaki Filistin'in kuzeyinden göçen İsrailli göçmenlerin sayısı 230.000'i aştı. Siyonist medyaya göre ise İsrail’den kaçıp geri dönmeyen yerleşimcilerin sayısı 7 Ekim'den bu yana yarım milyondan fazla yerleşimciye ulaştı.
Haaretz’e göre, yerleşimcilerin, orduya, güvenlik güçlerine ve İsrailli siyasi liderlere olan güvenlerini kaybetmeleri ve mezkûr teşkilatların kendilerini korumada başarısız olmaları sebebiyle yine başarısız olabilecekleri korkusu neticesinde çok sayıda psikolojik bozukluk vakası nedeniyle ortaya çıkan ağır iş yükünün akabinde İngiltere’ye giden onlarca psikiyatrist gibi İsrail’de “seçkinler” olarak kabul edilen yerleşimciler de bu kaçan insanlar arasında yer aldı.
Bu durum, Aksa Tufanı Savaşı sürerken İsrail’de ruh sağlığı sistemini çöküşe doğru itiyor. İsrail’deki “Aran” Psikolojik Yardım Derneği'nin merkezleri farklı gruplardan ve yaşlardan 100.000 fazla taleple verdiği hizmetlerde zirve yaptı.
İsrail'in Caydırıcılığı Kırılıyor
Yerleşimciler arasında hâkim olan güvensizlik hissi, Aksa Tufanı’nın ve Direniş Ekseni’nin bu mücadeleye özel operasyonlar ve Siyonist varlığın canını acıtacak karşılıklarla mukabele ederek katılmasının işgalci gücün onarmaya çalıştığını ifade ettiği İsrail'in stratejik caydırıcılığını paramparça etmesinden kaynaklanmakta.
İsrail’in benimsediği caydırıcılık stratejisinin başarısızlığı, Aksa Tufanı destanının ilk gününde direnişin işgal altındaki topraklara girmesi ve işgalin yıllardır üzerinde çalıştığı hem istihbarat hem de sahadaki tüm güvenlik tahkimatlarının tamamen yıkılmasıyla ortaya çıktı.
Direnişin Lübnan'dan Yemen'e, Irak ve Suriye'ye kadar bölgede cepheler açmasıyla bu başarısızlık açığa çıkmaya devam etti. Bu da Seyyid Hasan Nasrallah'ın belirttiğine göre direnişin “caydırılmadığını”, aksine savaşın neticesi olarak bugün daha cesur ve eyleme geçmeye hazır olduğunu gösteriyordu.
Güney Cephesi eski Kurmay Başkanı Tuğgeneral Harel Kanfu ise İsrail’in “Kan” kanalında İsrail'in caydırıcılığını fiilen kaybettiğini itiraf ederek 7 Ekim olaylarından sonra caydırıcılık ve dizginleme gibi kavramlarla konuşmanın bırakılması çağrısında bulundu.
Eski İsrail Genelkurmay Başkanı ve parlamento (Knesset) üyesi Gadi Eisenkot da İsrail'in bölgedeki caydırıcılığının onlarca yıldır görülmemiş bir seviyeye düştüğünü belirtti.
Bu bağlamda, Amerika’nın Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu eski Dışişleri Bakan Yardımcısı David Schenker şunları söyledi: “İsrail'in benimsediği caydırıcılık stratejisini veya Lübnan ve Gazze'yi bombalayıp taş devrine döndürme tehdidine dayanan yıkım doktrinini yeniden gözden geçirmek gerekiyor. Zira başarısız olduğu ortaya çıktı.”
Böylece Aksa Tufanı, Kudüs Gücü Komutanı, Şehit Komutan, Kasım Süleymani'nin Direniş Ekseni dahilinde ve çeşitli cephelerde ulaşmaya çalıştığı İsrail’i çevreleyecek “ateş çemberini Siyonist varlığa gösterdi.
Normalleşme Yoluna Yıkıcı Bir Darbe
Aksa Tufanı Savaşı ve akabinde yaşananların sonuçlarından biri de normalleşme yoluna yıkıcı bir darbe indirilmesidir. Bu savaşın, ABD'nin desteğiyle İsrail’in hiçbir uluslararası karara saygı duymadığı ve saygı duymayacağını bütün dünyaya göstermesinin ardından direniş, işgalci varlığı tanıyıp ilişkileri normalleştirerek diplomatik yollarla ya da uluslararası mahkemeler ve konseyler aracılığıyla güvenli bir duruma kavuşulacağı anlayışının aksine zorla alınanın zorla geri alınacağı ilkesini pekiştirdi.
Bunun sonucunda Aksa Tufanı, İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki ABD destekli normalleşme görüşmelerini geçici olarak durdurdu. Eğer Riyad İsrail'i tanısaydı, henüz ilişkileri normalleştirmeyen diğer Arap ülkelerinin de onu takip etmesinin yolunu açmış olacaktı. Bu da Foreign Policy’e göre Hamas'ı Filistin davasını savunan az sayıda ortakla yalnız başına bırakacaktı.
Ancak 7 Ekim’den sonra yaşananlar normalleşmenin tam tersi bir görüntü aldı. Siyonist işgalle normalleşme adına Riyad’ın üstleneceği siyasi maliyet her zaman yüksekti; ama artık çok daha yüksek bir hal almıştı ve bu açıktı. Neticede Suudi liderler, İsrail’den kendilerini uzak tutup Filistinlileri destekleyen açıklamalar yaptı.
Ayrıca yeni bir kamuoyu yoklaması Biden yönetiminin Suudi-İsrail diplomatik ilişkilerini kurma çabalarına büyük bir meydan okuma kabilinden Suudi Arabistan vatandaşlarının yüzde 96'sının, Gazze savaşını protesto etmek için Arap ülkelerinin işgalle tüm ilişkilerini kesmesi gerektiğine inandığını gösterdi.
Bu sadece Suudi vatandaşların yaklaşımı değil, aynı zamanda normalleşmiş ülkeleri Filistinlilerin öldürülmesinde ve acı çekmesinde İsrail’in suç ortağı olarak gören ve Filistin'e destek gösterilerinde normalleşme anlaşmalarının iptalini talep eden birçok Arap ülkesi halkının yaklaşımıdır. Bittabi bunun gelecekte normalleşme anlaşmalarının seyri üzerinde net bir etkisi olacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri'nin En Çirkin Gerçekleriyle Takdim Edilmesi
Aksa Tufanı, yaklaşık 90 gün boyunca Gazze Şeridi'nde devam eden saldırılarıyla İsrail’in vahşi ve kanlı imajını bir kez daha ortaya koyarken, aynı zamanda siyasi, askeri ve stratejik olarak Tel Aviv’e verdiği sonsuz destek ve saldırı sonrası Gazze'de akan kana karşı körlüğü neticesinde en çirkin gerçekleriyle dünyaya gözüken “en büyük destekçisi” Amerika Birleşik Devletleri’nin imajını da yerle yeksan etti.
Bu konu Washington Post tarafından ele alındı ve Siyonist işgalin, Hamas'a ait bölgeleri hedef aldığını iddia ederken Amerikan silahları ve uluslararası yasaklı silahları kullanarak hâlâ binlerce sivili hedef aldığı ve Gazze Şeridi'nde yıkıma yol açtığı bir vasatta, Gazze'nin devam eden acılarına karşı küresel duruşu hakkında bir uyarı mesabesinde, savaştan kaynaklanan kayıpların Amerikalı yetkilileri savunulamaz bir duruma soktuğu bildirildi.
CNN, bu bağlamda, ABD'nin Arap dünyasındaki müttefiklerinin Gazze'deki insani krize yönelik derin öfkelerini açıkça dile getirdiği bir dönemde İsrail işgalinin Gazze'ye yönelik saldırılarına verilen güçlü desteğin, Washington'un bütün bir nesil boyunca Arapları kaybetmesine neden olacağını doğrulayan Amerikalılara ait diplomatik bir belgeyi ortaya çıkardı.
Bunlar, Washington'un Ortadoğu'da artık “o kadar da korkutucu” olmadığı, Yemen'in Kızıldeniz'de İsrail gemilerine yönelik saldırılarının devam ettiği ve “Refah Muhafızı” koalisyonunun, bocaladığı ve koalisyona katılmanın İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki harekâtına dolaylı desteğin bir işareti haline gelmesinden ötürü çoğu Avrupa ülkesinin koalisyona katılma konusundaki isteksizliği nedeniyle artık kendisini birkaç müttefikle Babu’l-Mendeb’de ayakta tuttuğu bir zamanda gerçekleşiyor.
Kahramanlık destanının başladığı 7 Ekim gününden itibaren Filistin direnişi ve Direniş Ekseni tüm bu neticeleri elde etti.
Bu neticeler, sadece bu noktalarla ya da şimdiki zamanla sınırlı olmayıp bölgenin ve dünyanın geleceğine etki etmekte. Gazze'den Batı Şeria'ya, Lübnan'dan Suriye'ye, Irak'tan Yemen'e kadar direnişin ve halkının tercihi, dimdik ayakta durmak, kanlarını ve başka nice nice şeyleri feda etmek, direnişi sürdürmek ve Amerika, Batı ve bazı Arap ülkelerinin desteklediği işgale karşı çıkmaktır.
Direniş güçlerinin sözlü ve fiili olarak varlığını güçlü bir şekilde dayatarak bölgenin tüm işgal güçlerinden kurtuluşunun önünü açtığı bölge tarihindeki önemli bir aşamayı temsil eden bir savaş… Seyyid Hasan Nasrallah’ın söylediği gibi “Dünya sana hakkını vermez, seni tanımaz, savunmaz, zayıfsan senin için ağlamaz.” Evet, şimdi gözler meydanlarda!
Kudüs Haber Ajansı - KHA