İsrail, başlattığı ve çıkarları ve hedefleri doğrultusunda nasıl bitireceğini bilmediği savaşta ilk kareye geri döndü. ABD ile “yüksek yoğunluklu” savaşın bu ayın ilk gününe kadar uzatılması konusunda anlaşmaya vardıktan sonra tekrar ay ortasına kadar süreyi uzatıp şimdi de önümüzdeki ayın ortasına kadar yeni bir uzatma talebinde bulunuyor. Bu, İsrail'in kara operasyonu için hazırladığı aynı plana göre ikinci aşamadan üçüncü aşamaya geçişi zorlayan ikilemin devam etmesi anlamına geliyor. Zira ikinci kez ordunun koyduğu hedefler gerçekleşmiyor ve İsrail'in siyonist “varlığının”, askeri kurumun, aynı zamanda siyasi piramidin başı olan Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ve yine aynı şekilde kamuoyunun beklentileri bu aşamanın bir başarı olmadan kapatılmasına izin vermiyor. Bu nedenle İsrail, zamanla bunun bir kısmını bile başarabileceği üzerine bahse girerek bu süreyi uzatmaya çalışıyor.
Ne var ki “yüksek yoğunluklu” savaşın sürdürülmesi, İsrail'in her gün ödediği bir bedel olarak kalmaya devam ediyor ve bu da hem zamansal hem de mekânsal olarak manevra marjını nisbeten sınırlı hale getiriyor. Zaman zaman konuşulan diğer baskı unsurları ise yeterince önemli değil. Özellikle İsrail'i dizginleyebilecek güç olan ABD'nin çıkarları da aynı meseleye yatırım yapmış durumda ve ABD işgalci varlığın, aynı zamanda kendi hedefleri de olan hedeflerine ulaşması açısından başarı kazanmasını istiyor. İkinci aşamadan üçüncü aşamaya geçişle ilgili anlaşmazlığa gelince bu, özellikle Washington'un Filistinlileri Filistinli bir iktidar olmadan yönetme şeklindeki alternatif seçeneğin sınırlılığını fark edip fikir değiştirmesinin ardından, savaş sonrası siyasi ve güvenlik düzenlemeleriyle bağlantılı bir durum oluşturuyor ve yeniden Gazze Şeridi'ni yönetmek için Ramallah’taki yönetimin geri dönüşünü teşvik etmeye başlıyor. Bu arada İsrail ve mevcut iktidar yapısının, Filistin Yönetimi’ni (Ramallah’taki iktidarı) temelden reddetmesi, iki taraf arasında bu anlaşmazlığın ortaya çıkmasına neden oluyor.
Bununla birlikte Netanyahu'dan, koalisyonundaki üst düzey yetkililerden ve askeri kurumdaki üst düzey yetkililerden gelen, savaşın zaman sınırı olmadan yapılması yönündeki taleplere yanıt olarak Hamas’ı ortadan kaldırmanın zor bir hedef olduğunu ve çözülecek gibi görünmeyen saha engellerinin varlığını hiçbir zaman olmadığı kadar iyi idrak etmesiyle Washington, Tel Aviv’e dolaylı olarak baskı yapıyor. Bu bağlamda savaşın bu malzemeler olmadan devam edemeyeceğini anlayan İsrail ordusuna askeri mühimmat gönderiminde de yavaşlama yaşanıyor. Böylesi bir arka planla Netanyahu'ya çok yakın olan İsrail’in Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer, aralarında Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın ve Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın da bulunduğu yönetimdeki üst düzey yetkililerle görüşmek üzere Washington'u ziyareti geliyor. Bu da prensipte Netanyahu'yu ertesi gün ve savaşın takvimini tartışmaya sevk etmedeki Amerikan baskısının başarısını gösteriyor. Ayrıca bu ziyaret, İsrail ordusunun seksen gün süren savaşın ardından güçlerinin tükenmişliği nedeniyle sahada sıkıntı çektiği bir dönemde Golani Tugayı'nın, bir dizi diğer elit tugay ve özel birliklerin yanı sıra geri çekilmesi sırasında gerçekleşiyor. Yine bu sırada sahadaki üç tümenden birinin çekildiği konuşuluyor.
Gerçekler, İsrail'in ve destekçisi Amerika’nın, masaya koydukları savaş sonrası düzenlemelerle ilgili umutlarının tam tersi yönde
Tugayların Gazze'den çıkışı, ister yorgunluktan, ister kayıplardan mütevellit sayısal eksiklikten, ister her iki etkenden birden kaynaklansın, farklılığıyla savaşın tüm cephelerinde İsrail güçlerinin başına gelen saha verisindeki doğrudan gerçekliği değiştirmiyor. Bundan ötürü ordunun, askeri terminolojide kuvvetlerini “yeniden canlandırmak” olarak adlandırılan şey üzerinde çalışması gerekiyor. Bu mevzuyu, siyasi olarak, kamuoyunun ve başta Amerikalılar olmak üzere üçüncü tarafların baskılarını hafifletmek için İsrail’e de imkân tanıyacak iki haftadan az olmayan bir ateşkes eşliğinde yeni bir esir değişimi anlaşmasını teşvik etmeye başlamak şeklinde tercüme etmek mümkün. Ancak Hamas ve diğer direniş grupları bu tuzak öneriyi reddetti ve saldırıların durdurulmasını ve yeniden imarı içeren tam bir paket talep etti. Bu da İsraillilere olduğu gibi Amerikalılara da direnişin konumunu yumuşatmaya yönelik sahadaki bahislerin işe yaramadığını gösterdi ve bir savaş aşamasından diğerine geçmeden önce Washington ve Tel Aviv'i bir kez daha savaşa dair siyasi ve güvenlik çözümleri netleştirme ikilemiyle karşı karşıya bıraktı. Evet, İsrail’in, Hamas'ı ve diğer direniş gruplarını savaş sonrasına ilişkin denklemden çıkaramadığı kanıtlandıkça bu ikilem devam edecek ve büyüyecek. Buna karşın İsrail medyasında Siyonist varlığın, İsrail'i rahatsız eden şeyleri mevcut otoritenin gerçekliğinden dışarıda bırakacak ve çıkarına olanı da koruyacak “reformist” kimliğe sahip bir Filistin otoritesi talep etme eğiliminde olduğuna dair sızıntılar çıkmaya başladı. Ancak Netanyahu'nun kabul edebileceği ve hükümet koalisyonundaki müttefikleri tarafından “anlaşılabilecek” bu plan, yukarıda bahsi geçen türden bir otoritenin güç unsurlarından yoksun. Doğrusu bu tarz bir otoritenin bulunması da mümkün değil. Yine İsrail'e şu ankinden daha yakın herhangi bir otorite denklik bakımından İsrail otoritesi olacak ve bu da işgalci varlığın Gazze Şeridi'nden uzaklaşmak istediği noktaya geri dönmesini sağlayacak. Her halükârda gerçekler, İsrail'in ve destekçisi Amerika’nın umutlarının tam tersi yönde ve onların, Hamas’ın varlığını hesaba katan bir seçeneğe başvurmak zorunda kalacaklarını haber verecek şekilde vuku buluyor. Bu durum Amerika Birleşik Devletleri'nin kendisini hazırlamaya başladığı bir şeyken inkârı, nispeten şu ana kadar İsrail tarafında hala mevcut ve etkili.
Kudüs Haber Ajansı - KHA