İsrail: Hizbullah Ölümcül Yeteneklere Sahip

Ali Haydar tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “İSRAİL: HİZBULLAH ÖLÜMCÜL YETENEKLERE SAHİP AKILLI BİR ORDUDUR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

14 Haziran 2023
İsrail: Hizbullah Ölümcül Yeteneklere Sahip

İsrailli uzmanlar, kurumlar ve liderler Hizbullah’ın yeteneklerinin gelişimini takip ederek yönünü tahmin etmeye çalışsa da Hizbullah, caydırıcılık denklemleri kuran bir “stratejik sürpriz” oluşturdu ve düşman ordusunun gelişiminin ve üzerine bahis oynadığı seçeneklerin birçok etkisini bozdu. Sürpriz faktörünü kabul eden belki de en önemli resmi tutum, şu anki Genelkurmay Başkan Yardımcısı Tümgeneral Amir Baram'ın (kuzey bölgesi komutanıyken) bir soruya verdiği cevaptır. Kendisine, önceki görevlilerin Hizbullah'ın bugüne ulaşmasını önlemek için ne yaptıkları sorulduğunda, "Konunun özünü göremedik" şeklinde yanıtlamıştı (Israel Today/17 Eylül 2020).

Bu da Hizbullah’ın mevcut versiyonunun tüm boyutlarıyla ihtimaller dahilinde olmadığı, teorik düzeyde önerilmişse bile bunun çok düşük bir ihtimal olduğu anlamına gelmektedir. Bu aynı zamanda Hizbullah’ın istihbarat, caydırıcılık, stratejik boyutlar ve güç oluşturma planlarındaki başarısının ve bunun Lübnan, Filistin ve bölgesel arena üzerindeki etkisinin de bir göstergesidir.

Askeri İstihbarat (AMAN) araştırma bölümünün eski başkanı Tuğgeneral Itai Burn tarafından yürütülen ve kısa süre önce İsrail ordusunun “Ben HaKetvim” dergisi tarafından yayınlanan rapor, Hizbullah’ın yeteneklerinin hem nicelik hem de nitelik olarak yükselişinin, İsrail’deki değişimlere paralel olarak iyi çalışılmış planlara göre gerçekleştiğini gösteriyor. Üst düzey ordu komutanlarına göre bu, Hizbullah’ın “düzensiz bir orduya” dönüşmesine yol açtı.

En önemli sonuç da şudur ki, bu netice kendiliğinden gerçekleşmedi. Aksine, Hizbullah tarafının birçok alanda ve sahada zafer kazanmasıyla elde edildi; cephenin her iki tarafındaki istihbarat sistemi ve hazırlık yarışı başta olmak üzere, Hizbullah’ın çeşitli alan ve arenalardaki zaferinin bir sonucu olarak elde edilmiştir.

Askeri ve istihbarat kurumlarının koridorlarında olup bitenleri büyük ölçüde yansıtan rapor, en büyük tehlikenin Hizbullah’ın, “İsrail’in bugüne kadar tanık olduklarından tamamen farklı bir askeri orduya” dönüşmesinde yattığını, Hizbullah’ın hassas teknoloji üzerindeki kontrolünün başka yerlerde olduğu gibi “istihbarat ve gelişmiş saldırı kombinasyonuna dayalı akıllı bir orduya” doğru değişimin motoru haline geleceğini belirtiyor.

Raporun üzerinde durduğu en önemli göstergelerden biri, İran ve müttefiklerinin “sabit ve hareketli hedefleri isabetli bir şekilde ve uzun menzillerde, hızlı bir şekilde karşılık verebilecek şekilde vurma kabiliyetlerini göstermiş olmaları ve bunun da oyunun kurallarının kristalleşmesine yol açarak caydırıcılık (denkleminde) bir temel oluşturmuş olmasıdır.”

Askeri İstihbarat (AMAN) araştırma bölümünün eski başkanı Tuğgeneral Itai Burn’un hazırladığı raporda ayrıca, İsrail sahasında "nisbeten geniş bir araştırma ve tartışmaya konu olan ek bir tehdide" işaret ederek, Hizbullah'ın İsrail'deki hedeflere karşı büyük bir saldırı başlatarak "sistemik ve stratejik bir felce yol açacak" "hassas bir saldırı" başlatma kabiliyetine sahip olduğunu belirtti. İsrail merkezinde güçlü bir şekilde ortaya çıkmaya başlayan ve raporun son bölümünde odaklanılan senaryo, “gelecekteki yönelimlerin, savunmada (İsrail ordusunun bir kara manevrasını durdurmak için) ve saldırıda (İsrail topraklarında ölümcül bir manevra yapmak için) kara kuvvetlerini sistematik olarak yok etme yeteneğini de içereceğidir.”

Raporda ayrıca, Hizbullah'ın eski Hizbullah olmadığına taktik ve strateji değiştirip "akıllı bir ordu"ya dönüştüğüne dikkat çekildi.  

Rapor, Hizbullah’ın hassas silahlarla silahlandırılmasından önceki operasyonel bağlamı ele almış ve bunun Hizbullah’ın operasyonel konseptinin İsrail ordusunun gelişimiyle uyumlu hale getirilmesini gerektiren kritik bir aşamada gerçekleştiğini göstermiştir.  İran’ın “son on yıllarda kendisine ve müttefiklerine hizmet eden savaş konseptinin etkinliğini arttırmak için hassas teknoloji geliştirme” konusundaki başarısını, ABD ve İsrail’in “askeri işlerdeki devrimine” karşılık direniş ekseninin “askeri işlerdeki devrimi” çerçevesine yerleştirmiştir.

Sonuçta Hizbullah'ın  (diğer direniş güçleriyle birlikte) o dönemde benimsediği operasyonel konsept İsrail’in “Lübnan bataklığından” çıkmasına ve Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın Bint Cübeyl’de yaptığı “örümcek ağı” konuşmasına yol açtı. Bu konsept yıllar içinde gelişmeye devam ederek, İsrail ve Batı kampının teknolojik ve askeri üstünlüğünü telafi etmeyi amaçlayan “yeni bir savaş okulu” – ne bir gerilla örgütü ne de düzenli bir ordu – benimsemesine yol açtı. Bu hibrit okul, insan unsuruna, “devam eden savaşla yüzleşmenin zorluğuna ve doğru istihbarat bilgisine olan ihtiyacının bir sonucu olarak hava kuvvetlerini aktif hale getirme önceliğinden kaynaklanan kısıtlamalara (yani istihbarat dokunulmazlığı yoluyla Hava Kuvvetleri’nin etkinliğinin sınırlandırılması) ve kara manevrasından caydırmaya” odaklanarak, İsrail’in zayıf yönlerini hedef almaya dayanıyordu.

Bu bağlamda rapor, Hizbullah’ın operasyonel konseptinin, gelişmesine rağmen, üç temel esasa dayanmaya devam ettiğine işaret etmektedir. Bu esasları şöyle sıralamak mümkündür:

  • Daha uzun süre savaşmak ve İsrail’in saldırı kabiliyetleri karşısında askeri gücünü korumak için “özümseme” ve hayatta kalma kabiliyetini geliştirmek.
  • İstemediği büyük ölçekli bir çatışmayı önlemek için güvenilir bir caydırıcılık kapasitesi oluşturmak ve ayrıca caydırıcılığın başarısız olması durumunda çatışmayı kendisi için daha rahat alanlara sürüklemek.
  • İsrail’in devam eden savaş ve kayıplar konusundaki hassasiyeti ve hızlı, net ve kesin bir çözüme olan ihtiyacı nedeniyle yıpratma stratejisinin zaferin anahtarı olarak benimsenmesi.

Rapora göre, Hizbullah’ın kuvvet oluşturma planlarının 2006 yılına kadar bu konsepti uygulamaya devam ettiğini göstermektedir. Bu çerçevede, “yoğun balistik silah tedariki, tanklara ve uçaklara karşı gelişmiş füzeler, gizlenme, tahkimat, savaş güçlerinin dağıtılması, ayak izlerinin azaltılması, pusu ve yeraltı (tünel) kullanımının yaygınlaştırılmasına dayalı savaş yöntemlerinin benimsenmesi” söz konusudur.

Rapora göre 2006 savaşı, her iki tarafın da üzerinde önemli ölçüde çalıştığı bir hadise olmuştur. İsrail, savaşı kısaltmak ve net bir askeri zafer elde etmek için geleneksel hırsını uygulamanın zorluğunu keşfederken, Hizbullah İsrail’i caydırmayı başardı ve savaştan sonra İsrail ordusunun savaş taktiğini öğrenmesi sonucunda yeni ve gelişmiş yetenekler geliştirdi. Özellikle Hava Kuvvetleri bakımından müthiş bir askeri güç oluşturmaya başladı. Savaştan sonra, İsrail hava savunma sistemine füzelerle karşı koymak için büyük miktarda füze biriktirme yoluna gitti; bunun yanı sıra gizlenme yöntemlerini derinleştirme ve yer altı sistemlerini geliştirme çalışmalarına yoğunlaştı.

Ancak raporun üzerinde durduğu niteliksel yeni aşama üç temel gelişmeyle temsil ediliyor: Bunlar “İsabetli silahlar (füzeler, insansız hava araçları ve helikopterler) sağlamak, gelişmiş hava savunma silahları edinmek ve İsrail topraklarına nüfuz etmek için nisbeten büyük ölçekli bir insan kapasitesi oluşturmak” şeklinde sıralanabilir. Hizbullah’ın yetenekleri üzerinde nicelik ve nitelik olarak meydana gelen bu gelişme, uzmanlar ve askeri liderler arasında, Hizbullah’ın benimsediği temel savaş konseptinin etkinliğini artırmayı mı amaçladığı, yoksa bu konseptte ve benimsediği zafer teorisinde bir değişikliğe mi eşlik ettiği konusunda soru işaretlerine neden oldu.

Bu bağlamda, rapor, Hizbullah’ın, eğer bir savaş çıkarsa, onun süresini kısaltma amacına dayanan yeni bir zafer anlayışı benimsediğine inanan bir dizi İsrailli yetkilinin görüşlerine yer vermiştir. Bu doğrultuda Hizbullah, İsrail ordusunun üstünlük noktalarını hedefleyerek saldırgan ve daha proaktif bir yaklaşımı benimseme yolunu seçmiş bulunmaktadır. Böylece, “ateş etme sadece geniş bir araç yelpazesinin bir parçasıdır” bunlar arasında “bir kara harekatı ve insansız hava araçlarının ve seyir füzelerinin devreye sokulması” da mevcuttur. Düşman ordusundaki bazı subaylar, Hizbullah’ın operasyonel düzeyde, “savaşı durdurmayı amaçlayan çok acı verici bir darbe vurma” yeteneğine sahip olmanın yanı sıra, “stratejik derinliği tehdit eden, karadan sızma eşliğinde” büyük füze saldırıları ve yürüyüşleri başlatmasına olanak tanıyacak yetenekler geliştirdiğine inanıyor.

Diğer uzmanlar Hizbullah’ın operasyonel konseptini ve zafer teorisini farklı bir açıdan analiz etmeyi önererek bunu “savunma ve saldırının birleşimi” olarak tanımladı. Buna göre bu birleşim dört unsur içerir: iç cepheyi tüketmek için füze fırlatma, İsrail’deki operasyonel ve stratejik performansı etkisiz hale getirmek için hassas saldırılar başlatma, İsrail hava savunmasına karşı saldırgan bir çatışma sürdürme  ve yoğun ateş şemsiyesinden yararlanarak savaşın süresini kısaltmak.” Bu görüşe göre, bu unsurların bir araya gelmesinin genel sonucu, Hizbullah'ın "komuta merkezindeki karar alma sistemi" üzerinde bir "ağırlık" oluşturan ve operasyonlara ayak uydurma yeteneğini kaybetmesine neden olan bir "sistemik felç" yaratma yeteneğine sahip olmayı hedeflemesidir.

Bu sonuçlara dayanarak, siyonist rejim, Hizbullah’ın zafer kavramının “somut operasyonel başarılar elde ederek” ya da başka bir deyişle “noktasal zafer” yoluyla, “hasar veren gelişmiş ateş yeteneklerine” dayalı bir saldırı seçeneği aracılığıyla temel bir modernizasyon sürecinden geçtiğini tahmin ediyor.

Rapor şöyle devam ediyor: “Bu fikir, başta Hizbullah’ın Suriye savaşına katılması olmak üzere, askeri değişim sürecini hızlandıran ve Hizbullah’a operasyonel ve stratejik bir yetenek duygusu aşılayan bir dizi küresel ve bölgesel gelişmeyle bağlantılıdır.”

Yukarıda anlatılanlar ışığında, İsrail’in geçtiğimiz yıllarda neden Lübnan’a yönelik bir saldırı başlatmadığını ya da askeri formdaki savaşın kapsamını Lübnan’a doğru genişletmediğini ve neden Hizbullah’a karşı yeni bir askeri macera kararı alamadığını anlamak mümkündür.

Raporun son bölümü Hizbullah’ın kabiliyetler açısından gelişimine odaklanmaktadır.  Rapor, hassas teknolojinin kontrolünün İran ve müttefiklerinde 1990’lardan bu yana gelişenden farklı olarak askeri ilişkilerde ek bir devrim için altyapı oluşturduğunu düşünmektedir.

Bunu Batı’daki askeri devrimle kıyaslayan rapor, bu devrimin de temelde teknoloji ve bilgi alanındaki dramatik bir gelişmeye dayandığına dikkat çekti. Böylelikle Hizbullah'ta istihbarat ve saldırı arasındaki kombinasyonun gelişimini öngörmeyi amaçlamıştır. Rapirda, İsrail’in Gazze’de başlattığı operasyonlarda ve Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaşta temsil edilen örneklerin varlığına işaret edildi.  İstihbarat ve saldırı kombinasyonunun operasyonel uygulamasının belirli hedefleri vurma becerisinde somutlaştığına işaret edildi.

Bu bağlamda rapor, 14 Eylül 2019’da Suudi Arabistan’daki Aramco’nun hedef alınması ve Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’ye düzenlenen suikasta yanıt olarak Ayn el Esad üssüne düzenlenen saldırı ile son yıllarda Umman Körfezi’nde İsrail gemilerinin birkaç kez hedef alınması üzerinde durdu. Rapor, bu saldırıların Suudi Arabistan, ABD ve İsrail’e karşı çeşitli çatışmalarda oyunun kurallarına ilişkin operasyonel tartışmada “sinyaller” oluşturduğuna işaret ederek, isabetli saldırılar düzenleme kabiliyetine sahip olmanın, belirli hedeflere karşı böyle bir saldırının başlatılmasına dayanan stratejik caydırıcılıkta İran ve müttefiklerine hizmet ettiğini belirtti.  Ancak en tehlikeli senaryo, sistemik ve stratejik bir etki yaratmak amacıyla çok büyük ölçekte hassas saldırılar yoluyla istihbarat ve saldırı kombinasyonunun uygulanmasında yatmaktadır. Bu, belirli ve nispeten kısa sürelerde bir dizi hedefi hedef alan hassas saldırılar düzenlemekten farklıdır.

Rapor , hassas saldırılar düzenleme yeteneğinin geldiği ileri aşamayı, 1990’ların ikinci yarısında ABD tarafından benimsenen “şok ve dehşet” stratejisiyle karşılaştırmıştır. “Hassas saldırıların” İsrail versiyonuna gelince, bu, Kochavi’nin göreve geldikten sonra benimsediği strateji ile temsil ediliyordu ve “düşmanın operasyonel yeteneklerini ve etkinliğini hızlı ve önemli ölçüde hedef almak, performansını karıştıran kilit yetenekleri hızlı ve ani bir şekilde hedef alarak onu çatışmaya hızlı bir şekilde son vermeye zorlamak...” üzerine kuruluydu. Bu durum, operasyonel fikrini ve zafer kavramını uygulama becerisi hakkında temel soruları gündeme getirmektedir. Bununla birlikte, raporda, kesin saldırıların İsrail derinliğine pratik olarak nasıl yansıtılabileceğini, “hava savunma sistemleri, istihbarat, komuta ve kontrol, asker alma tesisleri, havaalanları, enerji santralleri, limanlar ve gemiler, elektrik ve yakıt sistemleri ile su arıtma tesislerinin hedef alınmasıyla temsil edildiğini düşünülmektedir.”

İstihbarat ve saldırı kombinasyonunun uygulanmasına yönelik bir başka yönelim de Hizbullah güçlerinin İsrail’e nispeten büyük ölçekte akınlar düzenlemesi fikriyle ilgilidir ki bu, operasyon düzenlemek için yapılan sızmalardan farklı olarak, bölgeleri kontrol etme, düşmandan temizleme ve elde tutmaya yönelik deneyim ve bilgi birikimine atıfta bulunmaktadır.  Çalışma, Hizbullah’ın (terörizm damgası taşıyan) “düzensiz bir ordudan” İsrail topraklarında ölümcül manevralar yapabilen “akıllı bir orduya” dönüşmekte olduğu sonucuna varmıştır.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.