İran’ın içindeki –ve daha önemlisi dışındaki– son isyanlar 22 yaşındaki Mehsa Emini’nin yaklaşık iki hafta önce polis gözetimindeyken trajik bir biçimde ölmesiyle patlak verdi.
O zamanda bu yana Tahran ile diğer önemli İran şehirlerindeki sokak isyanları sönmeye yüz tuttu. Ancak kargaşanın yol açtığı sisli hava ve kalıntı temizlense de hadiselerin aslı ve etraflarındaki koşullar belirsizliğini sürdürüyor.
Her şey nasıl başladı?
Emini’nin ölümünün ardından başlayan kural tanımaz protestolar, onun polis gözetimi altındayken vahşice dövüldüğü şeklinde temelsiz bir iddiadan beslendi. İddialar sosyal medyada büyük bir yaygara kopardı ve daha İran hükümeti cevap vermeden ya da soruşturma yürütmeden internet jürisinin kararı çıkmıştır: adli delillerle çelişse de bu olayda bütün olarak İran devleti suçluydu.
Bu iddialar 16 Eylül’de yani Tahran’daki bir polis merkezinde İslami giyim kuralları eğitimi alırken baygınlık geçirmesinden üç gün sonra aniden ortaya atıldı. Ölüm sebebi kalp kriziydi.
Onun ölümüyle ilgili hikâyeyi ortaya atan, reformcu Şark gazetesinden Nilüfer Hamedi oldu. Tahran’daki isyanları haber yapan muhabir ve bazı fotoğrafçılar şimdi isyana dönüşen protestolarla muhtemel bağlantıları sebebiyle soruşturuluyor.
Kürt basını ile sözde “insan hakları” kurumları hemen hikâyeye sarıldı ve Emini’nin Hakkani otobanı girişinde güvenlik güçlerince tutuklandığını ve Tahran’daki Vezira gözaltı merkezinde dövüldüğünü iddia eden HANA İnsan Hakları örgütü gibi platformlarla birlikte, onun bir hastanede beyin ölümünün gerçekleştiğinin iddia edilmesinden önce bu hikâyeyi çarpıttı.
Kürt Basın Ajansı, 15 Eylül’de onun Tahran’da bir parkta güvenlik güçlerine karşı koyup dövüldüğünü iddia ettikten sonra bilinç seviyesinin “3’e düştüğünü” bildirdi.
Bundan bir gün önce, Washington Uluslararası Araştırma ve Değişim Merkezi IREX tarafından fonlanan ve Londra’da faaliyet gösteren IranWire, kendi Instagram kanalından hikâyeyi olduğu gibi yayınladı. Akabinde diğer birkaç gazete de çapraz kontrol zahmetine katlanmadan aynı hikâyeye yer verdi.
IranWire ayrıca Small Media Foundation tarafında da desteklenmekte ve Mesih Alinecad gibi şiddetli bir İran karşıtı ve açıkça Amerikan ve İsrailli casusluk teşkilatlarıyla işbirliği yapan bir Voice of Amerika muhabirine faaliyet zemini sağlamaktadır.
Alinecad, ABD hükümet fonlarının alıcılarından birisidir ve raporlara göre sadece bu yıl 95 bin dolar olmak üzere son beş yılda ABD ile yaptığı federal sözleşmelerden 488 bin dolar gibi yüklü bir meblağ almıştır.
Emini’nin hikâyesi ne kadar trajik olsa da İran karşıtlığında uzman olanlar tarafından arsızlıkla çalındı, manipüle edildi ve saptırıldı. Alinecad sadece bir gün sonra onun “ahlâk polisi tarafından dövüldüğü” söylemine geçiş yapmadan önce yani 14 Eylül’de kalp krizinden öldüğünü öne sürmüştü.
Ancak Alinecad, ana akım Batılı medya kanallarında sık sık görünse de Trump yönetimi ile açık ilişkileri, Amerikan ve İsrailli casusluk şebekeleriyle yakın bağları ve İran nükleer anlaşmasına şiddetle karşı çıkıp İranlılara yönelik yaptırımları savunması sebebiyle giderek daha faza “sorunlu” bir figür olarak algılanmaktadır.
Alinecad hakkında sert bir yazı Soros destekli düşünce kuruluşu Quincy Institute tarafından yayınlanmış, hatta liberal-emperyalist gözlem evi Human Rights Watch ile ABD’li Demokrat senatör İlhan Ömer bile onun güvenilirliğini açıkça sorgulamıştır.
Alinecad yine de İslam Cumhuriyeti’nde renkli devrim tahriklerinin tonunu ve yolunu ayarlamada önemli bir rol üstlenmiştir. Bunların arasında kadınların örtülerini bir sopaya takıp dalgalandırdıkları “Beyaz Çarşamba” kampanyası, en son hicab yakma ve saçlarını kesmede tekrarlanan sembolik bir kampanya ya da 2014’te “Benim Gizli Özgürlüğüm” adıyla gerçekleştirilen ve İranlı kadınları kendi hicabsız fotoğraflarını yayınlamaya teşvik eden kampanya bulunmaktadır.
İran hükümetini hedef alan yabancı eylemlerin yoğunluk ve seviyeleri farklı olsa da isyancılara verilen kayıtsız şartsız destek düşünüldüğünde, nihayetinde ideolojinin bir kenara itilip araçların meşrulaştırılmaya çalışıldığı görülmektedir.
Aynı zamanda, 2009’daki sözde “yeşil devrim” gibi, eski İran cumhurbaşkanlarından birinin isyanları kışkırtan kızının tutuklanması sonucu elde edilen delillere göre, içerideki ve dışarıdaki İranlı reformcular bu çirkin isyanların arkasındaki esas itici güçtü. Onlar ayrıca sosyal medyada esen fırtınayı da faal bir biçimde destekliyordu ve bu fırtına sokaklardaki ölümcül kaosun katalizörlerinden birisi olmuştu.
Öte yandan Twitter’daki gelişmeler birkaç gün gecikmeli başlamıştı. BAE’da yaşayan eski İranlı futbolcu Ali Kerimi’nin 16 Eylül’den sonra attığı tweet’ler söylemi destekledi ve ardından sahte ve bot hesap sayısında patlama yaşandı. 6 binden fazla hesap #OpIran hashtag’ini kullanarak tweet attı.
Kerimi’nin takipçilerinden Emini’nin ölümüyle ilgili anlatılanları destekleyen hesapların önemli bir bölümünün sahte olduğu, onun tweet’inden birkaç gün sonra oluşturulduğu veya hiç takipçileri olmadığı veya bir takipçileri olduğu ortaya çıktı.
Fazla mesai yapan Twitter bot’ları sadece birkaç günde 462 bin hesabı kullanarak 76 milyon hashtag üretti. Bunu daha iyi anlamak için İran’ın toplam nüfusunun 80 milyonun üzerinde olduğunu hatırlamak gerekiyor.
Öte yandan Fars haber ajansının araştırmasına göre Kerimi, ülkeden kaçmadan önce mülkünü satmış ve kazancını yakınlarına devretmiş.
Söylentilerin aksine yargı, onun malvarlığına el koymak için şu ana kadar herhangi bir şey yapmamış.
Sembolizm
İsyanlarda kullanılan mevcut propagandanın başlıca odak noktası, İran’da “rejim değişikliği” için yabancı destek yaratmaktır. Batının askeri müdahale ya da güç kullanarak değil, İslami sistemi disipline edip epistemolojik olarak düzeltmek için izlenecek Batılı liberal değerleri dayatması için ideolojik bir zemin sağlamaktır.
Liberal feminist klişeleri kullanan, İslam’ın kutsallarını yakma gibi dini hedef alan eylemlerin (Müslümanlara yönelik evrensel bir hakaret ve isyancıların sıkça kullandığı bir eylem) dine değil devlete yönelik muhalefet eylemleri olduğunu iddia edenler olsa da bir camiinin yakılması, İmam Hüseyin’in sancağının ateşe verilmesi ve kadınların hicablarının zorla çıkarılması açıkça durumun başka türlü olduğuna işaret ediyor.
Kanunsuz göstericilerin sözde liberal destekçileri, İran devletinin İslam’ı temsil etmediğinde ısrar ediyorsa İslami sembollere saygısızlık neden destek görüyor ya da meşrulaştırılmaya çalışılıyor? Bu eylemler neden kesin ve net bir şekilde kınanmıyor?
Bunların ışığında Batı’nın kendi sembollerine İran’daki kargaşanın söylemini şekillendiren bir kutsal metin gibi sahip çıktığını söyleyebiliriz. Tiananmen meydanındaki meşhur görüntüyü andıran, yanan araçların önünde hicabını çıkarıp sallayan kadınlar geçmiş yıllardaki gibi yine görüldü.
Sembolizm ve tiyatro, özellikle bir gerçeklik uydurmak zorunda kalındığında Batılı – ve Batılılaşmış – izleyicileri için rıza üretmede kilit bir parça olmayı sürdürüyor.
Politik bağlam
Bazı sosyal medya kullanıcıları, isyanları körükleyen viral olmuş bir videoda açık saçlarını bağlayan genç kadın Hadis Necefi’nin Azeri kökenli olmasının üzerinde durdu ve bu da ayrılıkçı söylemi besleyen başka bir girişimdi.
Emini’nin Komala Kürt terör örgütünün üyesi olan kuzeni IranicTV kanalına verdiği bir röportajda, Emini’nin ölümünün bir “hareketi” alevlendirmek için nasıl kullanıldığını anlatırken hükümeti de hikâyeyi örtbas etmeye çalışmakla suçladı.
Hemen yayınlanan kapalı devre kamera görüntüleri, Emini’nin ölümünün darp sonucu olmadığını açık ve net bir şekilde gösterse de İranlı yetkililerin Emini’nin ailesine olay hakkında “basına ve dünyaya bilgi vermemeleri konusunda” baskı yaptığını iddia ederek, memleketi Sakız kasabasındaki “binlerce” insanın onun ölümüyle ilgili gösterilere katılmasıyla övündü.
Trump yönetiminin 2018’de 2015 nükleer anlaşmasından tek taraflı çekilmesinin ve meşhur “azami baskı kampanyası” altında İran’a sert yaptırımlar uygulamaya başlamasının ardından örgüt, Washington DC’de resmi bir lobi grubu olarak kayıt edildi.
Daha on ay önce İran bu örgütle birlikte çalışan bazı Mossad bağlantılı casusları yakalamış ve on kişiyi tutuklamıştı.
Komala, ABD ve Siyonist rejimle işbirliği içinde İran’da terör saldırıları ile sabotaj eylemlerine karışmaktaydı. Azerbaycan’dan sevk edilen silahların kullanılma niyeti ve bu silahların Sakız’da tespit edilmesi dâhil örgütün kargaşalar sırasındaki sabotaj eylemlerine cevaben Devrim Muhafızları Ordusu, Çarşamba günü örgütün Kuzey Irak’taki askeri hedeflerini balistik füze ve kamikaze dronlarıyla vurdu.
Irak ve Suriye petrolünün çalınmasında esas aktörlerden birisi olan kuzey Irak’taki Kürt teröristler Mossad ile işbirliği içerisinde İran’a sık sık saldırmaktadır.
Kim şiddet yanlısı?
Emini’nin ölümü üzerine medyada başlayan maskaralığın üzerinden günler geçtikten sonra, 22 Eylül’de ABD Dışişleri Bakanlığı İran’a ait yedi güvenlik ve savunma aygıtına yaptırım uygulamaya başladı.
İran hükümeti ile ona bağlı güvenlik kuvvetlerini, vatandaşlarına ve özellikle kadınlara karşı şiddet kullandığı şeklinde tasvir edilmesi ve onun eylemleri hakkındaki uydurma hikâyeler bir araya gelince İslam Cumhuriyeti’nin altını oymayı hedefleyen son sözlü kampanya ortaya çıktı. Bu da 2015 nükleer anlaşmasını diriltmeyi hedefleyen müzakerelere rastladı. Müzakereler Batı’nın ağırdan alması ve ayak diremesi sebebiyle çıkmaza girmişti.
İran karşıtı, Batılı ve Batı tarafından fonlanan medya, İran polisinin protestoculara şiddet uygulayıp onları öldürdüğü yalanını öne sürse de ülkeyi yakıp yıkan, kamu mallarını ateşe veren, polisleri vahşice katleden, kadınları aşağılayan ve tesettürlerini yırtan Batı destekli asilerdi. Bu belgelerle desteklenmiş şiddet olayları İslam Cumhuriyeti karşıtı sosyal medyanın sinsi gündemine uymadığı için onların dikkatini hiç çekmedi.
Bu söylemler anarşist asilerin vahşet ve şiddeti gerçeğini karartmak için kullanıldı. Güvenlik kuvvetleri ve yerel polis vahşi saldırılara uğradı ve kanunsuz çeteler gündüz vakti onların boğazını kesti.
Bu saldırılar sabotajcıların, örgütlü yabancı suçluların ve diğer teröristlerin aniden kalabalık bir şekilde ortaya çıkmasını sağladı. İran, ülkenin kuzeyindeki Mazendaran eyaletinde son isyanlar sırasında IŞİD ve Komala üyesi işbirlikçileri ele geçirdi. Bakü’deki İsrail ve Türkiye destekli birliklerin Ermenilere karşı sert bir savaş verdiği ve İran sınırındaki tahriklerin arttığı bir dönemde isyanları kışkırtmayı ve daha şiddetli gösterileri körüklemeyi hedefleyen silahların sızdırılması engellendi.
ABD, kanuni yaptırımları güçlendirirken yıllar önce Suriye’de izlediği taktik, yöntem ve nihai hedefleri kullanarak İran gibi ülkelerin güvenlik ve istikrarını bozmaya çalışmaktadır.
Büyük bağlam
Batılı devlet medyası ile sponsorlarının görmezden gelme eğiliminde olduğu şey, ABD’nin on yıllardır süren acımasız yaptırımlarının İran ekonomisi üzerindeki yıkıcı etkisi ve aralarında çocukların da bulunduğu binlerce insanın ölümüne sebebiyet vermesidir. Batılılar ile yabancıların İran’a yönelik yaptırımları tamamen kaldırması şu noktada yegâne meşru taleptir.
Tekrar söylemek gerekirse, bu adım seçici olmamalı ve her şeyi kapsamalıdır. Yani ABD’nin Elon “Kime İstersek Darbe Yaparızcı” Musk ile İran’ın internet sistemine kolayca sızmasını sağlayacak şekilde yaptırımların kısmen kaldırılması söz konusu olmamalıdır. Musk Twitter’dan, Starlink sistemini kullanarak İran’ın radyo dalgalarına hâkim olmakla bile övünmüştü.
İranlılar hep bir ağızdan ABD’nin ölümcül yaptırımlarının kaldırılmasını talep ettiğinde ya da anti terör komutanı Korgeneral Kasım Süleymani ABD tarafından şeytani bir yöntemle katledildiğinde, bütün şehirlerden ve bütün sosyal katmanlardan insanlar sel olup sokaklara aktığında BBC bile kalabalığın çap ve ölçeğini inkâr edememişti.
Ne zaman İranlılar bölgedeki ABD-Siyonist müdahale ve işgalinin sona ermesi talebiyle bir araya gelse ve protestolar sayıca ve İran halkını temsiliyet açısından baskın olsa, işlerine gelmediği için görmezden geliyorlar. Bu da sıra İran’a gelince Batı’nın ikiyüzlülüğü ve küstah çifte standardının başka bir göstergesidir.
Kudüs Haber Ajansı - KHA