İsrail işgal gücünün cezaevi yetkililerine göre Gilboa hapishanesi, “İsrail Bankası’nın kasalarından daha güvenliydi”. Bu duyuru, İkinci Filistin İntifadası sırasında hapishanenin açıldığı Haziran 2004’ten günler önce yapılmıştı.
İşgal altındaki Filistin’in kuzeyinde bulunan ve 6 Eylül 2021’de Filistinli altı mahkûmun cesur bir biçimde kaçtığı Gilboa Hapishanesi, “İsrail’in” en yoğun biçimde korunan tesisi olarak biliniyordu. O kaleden hiç kimse kaçamazdı, ta ki o günün şafağında gerçekleşen başarılı denemeye kadar.
2021’deki kaçış Filistinli mahkûmların yaptığı ilk kaçış değildi zira bu işgal tarihi boyunca 29 kaçma girişimi olmuştu. Bu girişimlerin bazıları başarılı olurken diğerleri aynı kaderi paylaşmıyordu. İlk kaçış 31 Temmuz 1958’deydi ve Şata hapishanesinden kaçan 190 mahkûmun 77 kendilerini özgürleştirmeyi başarmıştı. Bunların 11 tanesi de bu cesur girişim sırasında şehit olmuştu. 1987 yılında Gazze’deki bir hapishanede kalan altı mahkûm tuvaletteki parmaklıkları keserek bekledikleri özgürlüklerine kavuşmuştu. 1996’da ise Gassan Mehdevi ve Tevfik El Zaben isimli iki mahkûm 11 metrelik bir tünel kazarak başarılı bir kaçış operasyonu yürütmüştü.
Britanya sömürgeciliği ve boyun eğdirme düşüncesi
Ancak Filistinlilerin hapishanelere karşı mücadelesinin hikâyesi İsrail işgali ile başlamıyor; Britanya sömürgeciliği ya da sözde Filistin mandasının, özgürlük mücadeleleri boyunca Filistin halkına acı çektirmede önemli bir payı vardır.
Filistinliler Britanya sömürgeciliği ile Filistin’i, yani anavatanlarını ilhak edip adını “Yahudi devleti” olarak değiştirme konusundaki Siyonist hırslara karşı çıktılar. Kudüs, Hayfa, Yafa, Safad ve pek çok şehirlerinde protesto gösterileri düzenlediler. Filistin halkının isyanının ardından yüzlercesi Britanya işgal gücü tarafından tutuklandı ve bu tutukluların 26 tanesi asılarak idama mahkûm edildi. Bunların çoğu ömür boyu hapse çevrilse de Fuad Hicazi (26), Atta el Zîr (35) ve Muhammed Halil Cemcum (28) idama mahkûm edildi ve cezaları Akka hapishanesinde infaz edildi.
Filistin’de “Akka Hapishanesinden” olarak tercüme edilebilecek halk şarkısı bu 3 Filistinli kahraman için hâlâ söylenmektedir. Söz yazarı bilinmemekle birlikte bazıları onun Britanyalı sömürgeci derebeylerinin elleriyle öldürülen devrimci bir mahkûm olan Awad’ın, Akka’nın duvarlarına yazdığı sözler olduğunu söylemektedir.
Bunu takip eden 1936 Büyük Filistin Devrimi sırasında Britanyalıların esas cezalandırma stratejisi toplu cezaydı. Mülkün tahrip edilmesi Britanya Ordusunun kullandığı başlıca toplu cezalandırma yöntemiydi. Bazen de Ekim 1938’de Mi’ar’a yapıldığı gibi bütün bir köy yıkılırdı.
Britanya işgal gücü köylerin yanı sıra şehirlere yönelik de cezalandırma operasyonları yürüttü. Ağustos 1938’de Nablus’ta yaklaşık 5 bin adam tutuklandı ve bir mağarada tek tek sorgulandı. Onlar tutukluyken şehirde arama yapıldı ve serbest bırakılırken hepsini damgaladılar.
Britanyalı işgalciler yasadışı silah, mühimmat ve patlayıcı taşınmasına Haziran 1937’de tekrar idam cezası getirdi ve çoğu Avrupalı Yahudi yerleşimcinin silah taşıma ve cephane depolama izni olduğundan bu yasa esasen Filistinli Arapları hedefliyordu. Yaklaşık 112 kişi bu suçlamalarla Akka Hapishanesinde idam edildi.
Britanya işgal polisi için çalışan Harry Arrigonie tarafından aktarılan bir olayda 20 kadar mahkûm bir otobüse bindirilmiş ve kaçmaya çalışanlar vurulmuştu. Daha sonra otobüs şoförü askerler tarafından aracı mayınlı bir alana doğru sürmeye zorlanmış araç patladığında etrafa mahkûmların ceset parçaları yayılmıştı. Daha sonra da Filistinli diğer köylüler cesetleri bir çukura gömmeye zorlanmıştı.
Özetlemek gerekirse başlıca amacı Filistin’i sömürgeleştirip etnik temizlik yapmak olan Siyonist Yahudi Ajansı gerçekte “Siyonist hareket ile Britanya İmparatorluğu ortak hedefleri olan bir savaşta ortak düşmana karşı omuz omuza dayanışma içindedir mesajını iletmekteydi.”
Mayınlar ile silahlı operasyonlardan kaçınmak için Arap mahkûmları askeri konvoylarla seyahat etmeye zorlamak Britanya işgal gücünün standart bir prosedürüydü. Askerler mahkûmları kamyonların kaputlarına bağlar ya da trenlerin önündeki küçük platformlara koyardı. Ordu, kaçmaya çalışanların vurulacağı uyarısı yapardı. Manchester Alayından bir asker olan Arthur Lane’e göre bazı askerler sürüş bittiği zaman aniden fren yaptıktan sonra araçları bilerek mahkûmların üstüne sürüp onları öldürür ya da yaralardı.
İsrail işgali: ‘iyi bir öğrenci’
Britanyalı işgalcilerin gayri insanî ve canavarca istismarları onların sömürgeci projelerinin halefi ve iyi öğrencileri İsrail işgali tarafından miras alınmıştır. Sömürülenin hapsedilmesinin arkasındaki felsefe sadece onun fiziksel özgürlük ve hareketini kısıtlamak değildi. Bu, onun zalim statükoya karşı herhangi bir isyan eyleminin daha kötü sonuçlar getireceğini anlamasını sağlayarak maneviyatını kırmaya yönelik bir eylemdi.
Filistinli Mahkûmlar Topluluğu’na (PPS) göre 1967 yılı dâhil o zamandan bu yana İsrail hapishanelerinde toplam 222 Filistinli şehit edildi. Nassar Takatka, Ömer Yunis ve Faris Barud sadece sayı ve isim değildi. Onlar et ve kandan müteşekkil insanlardı ve duygu ve hayalleri vardı. İsrail işgal yönetimi idam cezasını tekrar yürürlüğe koyma tehdidini sürekli tekrarlasa da uygulamada zaten ölüm cezası vardır. Özellikle Filistinli gençlere yönelik keyfi idamlar hapishanede ya da hücre dışında giderek daha fazla uygulanmaktadır.
Sömürgeciler izleme, casusluk ve öldürme gibi araçlar yanında hapsetme gibi böyle eylemleri kullanarak sömürülenin yaşamı, düşünceleri, umutları ve hayallerinin en küçük ayrıntılarını bildikleri ve hepsine hâkim oldukları izlenimi vermek istemektedir. Karşı tarafta ise böyle sahte bir hâkimiyeti reddeden bir eylem vardır ki bu da sadece hapsetmenin karşısındaki direnişte değil, sadece esir edilmişlerin kimlik ve fikirlerini koruma eylemlerinde değil aynı zamanda adil olmayan mahkûmiyetleri bütün olarak reddedişte ve böylece kaçarak ya da kaçma girişiminde bulunarak sömürgecinin dişlerinden özgürlüğü kapmak suretiyle kendini göstermektedir.
İsrailliler bu topraklara ait olmayan yabancı bir azınlık oldukları gerçeğinde saklı kalıtsal zayıflıklarını gizlemek için kendilerini yenilmez ve her şeyi bilir tasvir ettiği için böyle girişimlere karşı aşırı bir hassaslık göstermektedir. Böyle bir analizin ışığında işgal gücünün polis aygıtı tarafından yapılan “büyük bir güvenlik ve istihbarat fiyaskosu” tanımlamaları daha anlamlı hale gelmektedir. Zira hapisten başarılı bir kaçış daha fazla anlam kazanırken diğer mazlumlara da direnişin nafile olmadığı mesajını göndermektedir.
Kudüs’e giden yol
Özgürlük Tüneli Operasyonunun planlayıcısı Mahmud el-Arida, yakalanmasının ardından işgalci İsrail’in yetkililerine şunları söyledi: “İlk hedef aileleri ve Filistin Özerk Yönetimi’nin koruması altındaki Batı Şeria’daki yaşamı görmekti, ikinci hedef ise İsrail’in bütün güvenlik teşkilatları ile hükümetine mahkûmların ‘İsrail’in en güvenli hapishanesinde bir tünel kazmayı başarmasıyla onların bir fiyasko olduklarını göstermekti.”
Mahmud el-Arida başka bir sefer de kazdıkları tünele “Kudüs Yolu” adını verdiklerini ve bununla kaçışlarının “bütün dünyaya özgürlük savunucuları ve acımasız bir zulme karşı toprağın haklı sahipleri olduklarını vurguladıklarını ve bu yüzden topraklarını özgürleştirmek için dünyanın kendi yanlarında olması gerektiğini gösterdiklerini” söyledi.
Bu makalenin önceki bölümünde bahsettiğimiz ‘özgürlük felsefesi’, bu yılın başlarında kendini özgürleştirmeyi başaran kahramanlardan birisi olan el-Arida’nın sözlerinde mevcuttur. Mahkûmlar sadece sömürgecinin yenilmezlik imajını darmadağın etmekle kalmadı bununla beraber eylemlerinin yankılarını ve arkasındaki siyasi anlamı da çok iyi biliyorlardı. El-Arida’ya göre özgürlüğün tadı, annesine yazdığı mektupta ifade ettiği gibi “bütün Filistin’in incir, hintinciri ve narları gibiydi.”
Bir işgal polisine göre Şin Bet’ten bir müfettiş El-Arida’ya “yedi yıl sonra kendini nerede görüyorsun?” diye sorduğu zaman “Hamas ile yapılan bir anlaşma ile serbest kalacağım. Anlaşmaya beni de katacaklarından ve özgür olacağımdan eminim” şeklinde cevap verdi.
Sözde “aşılamaz kasa” sadece istihbarat ve sömürgecilere karşı ölmeyen direnişi temsil eden Filistinli mahkûmların ruhuyla değil, bu eylemlerin, el-Arida’nın özgürlük günlerinde tattıkları kadar lezzetli meyveler vereceğine dair inançla paramparça olmuştur.
Kudüs Haber Merkezi - KHA