Türkiye ve İsrail İlişkileri Ne Durumda?

Hasan Murat mercan’ın dayan.org’da yayımlanan “Türkiye ve İsrail: İyimserlik Hakim Olmalı” başlıklı yazısını siz kıymetli okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz. 

14 Nisan 2022
Türkiye ve İsrail İlişkileri Ne Durumda?

Yahudilerin Anadolu ve eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarındaki tarihi binlerce yıl öncesine dayanır. Ancak Türkler ile Yahudiler arasındaki ilişkilerin dönüm noktası Sultan 2. Bayezid’in İber Yarımadasından sürülen Yahudi halkını Osmanlı topraklarına kabul ettiği 1492 yılıdır. Bu mühim karar ve takip eden büyük göç İstanbul’u Avrupa’daki Yahudilerin yaşam merkezlerinden birisi haline getirmiştir. Ayrıca Yahudi toplumunun İmparatorluk’taki rolünü ve Osmanlı’daki farklı milletlerin yani Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanların birlikte yaşama geleneğini pekiştirmiştir. Ancak bu, Türk halkının kimliğinden dolayı zulme uğramış Yahudilere büyük bir yardım ali uzattığı ne ilk ne de son olaydı.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, İstanbul’daki tarihi Neve Şalom Sinagogu’nda 10 Mart’ta düzenlenen özel bir törene katıldığında Türk Yahudi Cemaatinden bir hediye aldı.

Hediye, Osmanlı İmparatorluğu sultanlarından Abdülaziz’in dönemin yargı otoritesi kazaskere gönderdiği bir sultan fermanının bir replikasıydı. Ferman, İmparatorluktaki Yahudileri yüzyıllara dayanan ve tekrar su yüzüne çıkmaya başlayan anti semitik bir uydurma olan kan iftirası iddialarına karşı koruma sağlamayı hedefliyordu. Sultan, 1800’lerin ortalarında Yahudileri hedef alan şiddet olaylarının artması karşısında onlara yönelik yanlış ayrımcılık ve yargılamalara karşı yasal bir koruma sağlamak için hamle yapmıştı.

Cumhurbaşkanı Herzog, İstanbul’daki özel törende ailesi ile ilgili hatıraları paylaşırken, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’daki Nazilerden kaçanlar için bir kez daha güvenli bir liman olduğunu hatırladı.

Dünyadaki Yahudi toplumunun önemli üyelerinin yanı sıra Avrupa’daki çatışma hatlarında yaşayan ya da görev yapan Türk diplomatlar yüzlerce Yahudi ailenin, genellikle kimliklerini gizlemek için Türk pasaportu temin ederek, Nazi suçlarından kaçmalarına yardım etti. Türk diplomatlar bu insani eylemlerinden dolayı aralarında Birleşmiş Milletler’in de bulunduğu bazı uluslararası kuruluşlar tarafından onurlandırıldı. Türkiye’deki Yahudiler Kudüs’teki Yad Vashem’den İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudileri kurtaran bazı Türk diplomatların “Dürüst Yabancılar” olarak tanımasını istedi. Aslında 13 Mayıs 1996’da Yad Vashem tarafından Kudüs – Har HaZikaron’da onların şerefine bir plaket teşhir edildi.

Yine İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye, Nazi Avrupasından kaçan çok sayıda Yahudi için güvenli bir koridor oldu. Türkiye’nin lokasyonu Yahudilerin özellikle Türk hükümetinin çok sayıda komitenin İstanbul’dan çalışmasına izin vermesi ve savaşın ilk dönemlerinde tarafsızlığını korumasıyla birlikte onu Filistin’e bir kaçış rotası olarak kullanabileceklerine inandırdı. Yine Türk hükümetinin 1933-1939 Nazi Almanyasından gelen Yahudi göçmenleri ağırlayıp onları yükseköğrenim kurumlarında istihdam etmesi bir yandan Türk toplumuna ve bilimsel gelişmeye katkıda bulunurken bir yandan da Yahudi aydınların hayatını kurtardı.

Türkiye’deki Yahudi vatandaşlar yeni bir yüzüncü yıl dönümüne yaklaşırken Türkiye Cumhuriyeti’ni zenginleştirmeye ve ona katkıda bulunmaya devam etmektedir. Türkiye tarihi boyunca Yahudilerin evlerinden sürgün edildiği bir yer asla olmamıştır ve olmayacaktır. Türk tarihinin hiçbir yerinde bir “Yahudi sorunu” olmamıştır. Ne anti semitizm ne de Yahudi karşıtı herhangi bir bağnazlık Anadolu’da kendine hiç yer bulamamıştır.

14 yıl aradan sonra Türkiye ile İsrail arasında Cumhurbaşkanlığı seviyesindeki bu ilk ziyaretin neyi temsil ettiğini daha iyi anlamak için bu tarihi hatırlamak önemlidir. Cumhurbaşkanı Herzog 9 Mart’ta Türkiye’nin başkenti Ankara’ya iniş yaptığı andan itibaren, uçağında da yazdığı gibi, göze çarpan bir basış ve ortaklık mesajı getirmiştir. Cumhurbaşkanı Herzog ve beraberindeki heyet, 30 yıl önce merhum Haim Herzog’un İber Yarımadasından Osmanlı İmparatorluğuna göçün 500. yılı münasebetiyle yaptığı ziyarette düzenlenen resepsiyonda olduğu gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sıcak bir şekilde karşılanmıştır.

Her iki cumhurbaşkanı da bu ziyareti iki ülke ilişkilerinde bir kilometre taşı olarak nitelendirdi. Türkiye’nin İsrail’i tanıdığı 1949’dan itibaren ilişkiler inişli çıkışlı periyodlara tanıklık etti. Cumhurbaşkanları Erdoğan ve Herzog ikili ve iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmede güçlü ve iyimser bir izlenim bıraktı. Politik diyaloğu canlandırmak, bölgesel işbirliğini geliştirmek ve nefretin tüm türlerine karşı sarsılmaz bir pozisyon benimsemek için ortak hedeflerini konuştular.

Türk ve Yahudi halkları bu vizyonu anlayabilmek ve Türkiye-İsrail ilişkilerini karşılıklı güven ve karşılıklı bağımlılık temelinde yapıcı bir şekilde dönüştürme fırsatı yakalayabilmek için cumhurbaşkanlarını desteklemelidir. Buna şu sebeplerden ihtiyaç vardır:

Söz konusu şunlar olunca iki ülkenin de rehavete kapılmasına yer yoktur:

Başka şeylerin yanında simetrik ve asimetrik güvenlik tehditleri ve meydan okumaları içeren bölgesel dinamikleri yönetmek,

Enerji tedarik rotalarını daha ileri düzeyde koruyup çeşitlendirmek,

İslamofobi ve antisemitizm ile nefretin bütün çeşitlerine karşı bir siper olarak kültürler arası sinerjiyi desteklemek.

Kötü niyetli aktörler ve trendler karşısında Türkiye-İsrail etkileşimi geleneksel bir bölgesel işbirliğinden daha fazlasını sunmaktadır. Geleneksel ortaklıklar bir tehdide karşı ya da bir hedef için olsun özel bir mesele içindir. Geleneksel ortaklıkların bir sona erme tarihi vardır. Öte yandan Türkiye ile İsrail ortak bir komşuluk, miras ve özellikle de ortak bir geleceğe sahiptir.

Bölge boyunca kötü niyetli aktörler ile onların eylemleriyle uğraşmak özel bir genişletilmiş işbirliği alanıdır. Türkiye-İsrail ortaklığı geniş anlamda Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da (MENA) istikrarsızlaştırıcı eylemleri daha ileri düzeyde engellemek için etkili olacaktır. Türkiye ile İsrail’in bölgesel meselelere şeffaf bir biçimde müdahalesi diyalog ve diplomasiye öncelik verme anlamında örnek olacaktır. Ek olarak, yapısal bir Türkiye-İsrail ortaklığının MENA’nın ötesinde Kafkaslar, Orta Asya ve Sahra Altı Afrika gibi bölgelere getireceği muhtemel kazanımları da gözden kaçırmamalıyız.

İki ülke arasında daha sağlam bir güvenlik işbirliği, bütün şekil ve belirtileri ile terörizme karşı savaşa özel bir önem vererek, her ikisinin de ulusal güvenliğine değer katacaktır.

Bugünün dünyasında büyük bir güç rekabeti baskın trenddir. Çatışma riskini getiren bu rekabet, vekillerin önde olduğu sözde nüfuz alanlarını değersizleştirmektedir. Büyük güçlerin güçlü, istekli ve güvenilir devlet ortaklarına güvenmeye başlamasıyla birlikte bölgeler arası ve bölge içi ittifaklar daha çok gündeme gelmeye başlamıştır. Bu arka planda diğerleriyle işbirliği yapabilen bölgesel aktörler iki sebepten daha avantajlı olacaktır: kendi güvenliklerini daha iyi konumlandırmak ve çatışmanın gizli tehlikelerinden kendini korumak için çıkarlarını uyumlu hale getirmek.

Böylece işbirliği alanlarını ve Trans Atlantik çıkarlarını güçlendirme çabalarının birleşme hatlarını keşfetmek adına Türkiye ve İsrail için bakir bir potansiyel mevcuttur. Büyük güç rekabeti dönemi, ihtimam gösterilip beslenmesi gereken devletlerarası ittifaklar ile ortaklıklara ihtiyaç duymaktadır. İşte bu yüzden Türkiye ile İsrail arasında yeniden canlanan işbirliği Birleşik Devletlerce desteklenmelidir. Diğer bölgesel ortakların da katılımıyla bu önümüzdeki yıllarda yeni bir uluslararası sistemin şekillenmesine öncülük edebilir.

Son on yıllarda bir devletin sahip olduğu kapasite ve araçları ne olursa olsun çağdaş meydan okumalara tek başına karşı koyma pozisyonunda olmadığına defalarca şahit olduk. Türkiye-İsrail yakınlaşmasının tekrar başlaması ayrıca kesinlikle Orta Doğu’da büyük güç rekabetinin sonucu olan gelişmeleri de şekillendiren bir oyun değiştirici olacaktır.

Son dönemde olan ve süren çatışmalar bölgemizin çeşitlendirilmiş enerji tedarik yollarının eksikliğindeki bir diğer kırılganlığı daha göstermiştir. Bölgedeki enerji çöküntülerini çıkartmakla ilgili gerçekli olmayan planları terk edip bölgedeki kaynakları paylaşım ve taşımada gerçek işbirliği modelleri aramanın tam zamanıdır. Türkiye–İsrail yakınlaşması hidrokarbonların, özellikle doğalgazın keşif, üretim, taşıma ve pazarlamasına şüphesiz yeni bir itici güç olacaktır.

Türkiye ile İsrail’in tek bir üst düzey ziyaretin ardından her konuda aynı düşünmeyeceğini beklemek normaldir. Filistin meselesi ile Filistinlilerin geleceği gibi ayrılıklar bir gecede yok olmayacaktır. Ancak Türkiye ile İsrail’in jeostratejik çıkarları yakın ve çok katmanlı bir ortaklığı zorunlu kılmaktadır. Türkiye ile İsrail ortak noktaları üzerinden hareket etmek ve farklı görüşleri kenara koyarak sürdürülebilir bir diyalogu güçlendirmek zorundadır.

BM’nin ikinci Genel Sekreteri Dag Hammarskjöld’ün bir zamanlar dediği gibi “kaderimizin çerçevesini seçmemize izin yok. Ancak içine koyduğumuz bizimkidir.

KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.