"İran, İsrail ve Amerika: Üç Yalan ve Gerçek"

Smerconish.com'da Ian S. Lustick'in kaleme aldığı, "İRAN, İSRAİL VE AMERİKA: ÜÇ YALAN VE GERÇEK" başlık yazıyı siz değerlik okuyucularımız için çevirdik. 

14 Ocak 2022
"İran, İsrail ve Amerika: Üç Yalan ve Gerçek"

İsrailli liderlere göre sağanağın başlamasından bu yana on beş yıl geçti. Binyamin Netanyahu 2006 yılında “1938'deyiz ve İran Nazi Almanyasıdır” demişti. Nükleer bir bombaya sahip İran'ın ikinci bir Holokost anlamına geleceğinde ısrarcıydı. Dünyanın İslam Cumhuriyeti'ni devirmesi ya da en azından İsrail'in Tahran'ı nükleer klübe katılmaktan alıkoymak için vurmasına yardım etmesi talebinde bulunmuştu. İsrail'in yeni başbakanı Naftali Bennett ve Savunma Bakanı Benny Gantz'a göre sağanak hala devam ediyor. Kendilerinden önce Netanyahu'nun yaptığı gibi onlar da İran'ın nükleer silahlara erişimini engelleyecek diplomatik girişimleri yasa dışılaştırmak ve yok etmek için her şeyi yapıyorlar.

İsrail'de İran'daki silahlar hakkında 'vay başıma gelenler' demek normaldir. İsrail için problemler sadece problem değil “varoluşsal tehditlerdir”. Aslında başka hiçbir ülkedeki politikacılar İsrailliler kadar devletlerinin varlığının sürekli ve çok farklı açılardan tehdit altındaymış gibi tasvir etmiyor. Nükleer silah eşiğindeki İran popüler bir varoluşsal tehdittir, İsrail politik sistemine halihazırda başka her şeyden daha fazla histeri pompalayan büyüleyici bir gözdağıdır. İsrailli yorumcu ve yazar Arie Shavit'in geçenlerde yazdığı gibi, İran sadece “dişlerini parlatıp pençelerini keskinleştiren kapıdaki bir kurt” değildir. Shavit'e göre nükleer silaha doğru koşmaktadır ve bu “kurt ile yüzleşmenin” zamanı gelmiştir.

İsrail'in ABD ile samimi ilişkileri, Orta Doğu'daki askeri üstünlüğü ve İsrail lobisinin iç Amerikan siyasetindeki gücü sebebiyle İsrail'deki histeri kaçınılmaz olarak uluslararası siyasete saçılmıştır. Bu histeri Trump'ın dış politikadaki nihilizmi ile birleşince nükleer anlaşmaya ciddi biçimde hasar vermiştir. Anlaşmayı tekrar canlandırmak ya da yenisini yapmak için sarf edilen çabalar başarısız olursa ve İsrailli liderler de böyle bir başarıyı önlemek için her şeyi yaparsa İran ile ve İran'da yıkıcı bir savaş ihtimali artacaktır.

İşte bu yüzden İsrail'in korkularını anlamanın ötesine geçilmelidir. Diplomatik yolda ilerlemeye çalışan Amerikan kamuoyu, Amerikalı politikacılar ile Avrupa, Rusya ve Çinli meslekdaşları İsrail'in İran karşıtı pazarlama kampanyasına temel oluşturan üç yalanı anlamalılar.

Yalandan Korku ve Hakikat

İlk yalan, İsrail hükümetinin bir İran nükleer saldırısından hakikaten korktuğu düşüncesidir. Pek çok sıradan İsraillinin ülkelerini “bir bombalık işi var” olarak düşünmeye teşvik edilmeleri bir yana, İsrailli ne güvenlik ne de politik elitler İran'ın İsrail'i bombalama ihtimalini hiç akıllarına getirmemiştir. İsrail'in nükleer cephanesinde en az 90 başlık, 100 tanesine daha yetecek kadar plutonyum ve çoklu gelişmiş gönderme sistemleri bulunmaktadır.

Bu “nihai caydırıcılık” için gerçekten de devasa paralar harcanmıştır. Bu İsrail'in muhtemel bir düşmanı kendisine karşı kitle imha silahları kullanmaktan caydırmaya tamamen adanmış dev bir yatırımdır. İsrail'in İran'a ait bir nükleer silah karşısında güvende hissetmediğini iddia etmek, İsrail'deki politik ve askeri yapının on yıllardır üzerinde durduğu bir şeyi kahredici bir şekilde inkar etmek anlamına gelmektedir. “Dimona Projesi”ne yapılan dev harcamalar haklı çıkmıştır.

Peki söz konusu İran olunca gelecek hakkında çılgın terimlerle konuşan Gantz, Bennett, Netanyahu ve diğerlerini gerçekten huzursuz eden nedir? Kısaca ifade etmek gerekirse, İsrail'in hegemonyasının sona ermesinden korkmaktadırlar. Nükleer silah kullanabilecek bir İran, devleti belirsizlik getirerek ve herhangi bir tür askeri eylemi risk altına sokarak İsrail'in bölgedeki güvenli ve baskın askeri güç olma statüsünü sona erdirebilir. İsrailli liderlerin şimdilerde İran'ı bölgesel hegemon olma hırsından dolayı azarlaması, sadece İran'ı bu hırslar hakkında gösterdiği sahtekarlık ve yalancılık dolayısıyla kınamalarında görülen küstahlıklarını derinleştirmektedir. Her şeyden öte, bir Orta Doğu devleti olarak İsrail on yıllar boyunca gizli bir şekilde dünyada bir numara bir nükleer cephaneye sahip olmuştur, ancak bölgeyi bu silahlarla “tanıştırdığını” inkar etmektedir.

Diğer bir ifadeyle esas sorun, İsrail'in küle dönmesine yol açabilecek, nükleer silahların eşiğindeki bir İran değildir. Sorun, böyle bir İran'ın İsrail'i kısmen caydırabilecek olmasıdır. Aslında Hizbullah'ın Lübnan'daki çok büyük yanıt kabiliyeti İsrailli planlayıcılara geçmişte Gazze, Lübnan, Suriye, Irak ve İran'da nispeten maliyetsiz bir şekilde uyguladıkları sabotaj ve askeri eylemlerden caydırıldıklarını acı bir şekilde bildirmektedir.

Orta Doğu'da Nükleer Silah Yarışının Tetiklenmesi

İkinci yalan, İran'ın nükleer bomba edinmesi durumunda bunun bölgede bir nükleer silahlanma yarışını tetikleyeceğidir. Zira nükleer silah yarışı zaten başlamıştır. İran'ın yoğun, pahalı ve makul bir biçimde reddedilemeyecek nükleer programı tam da İsrail'in nükleer silahları, hegemonik duruşu ve İslam Cumhuriyeti'ne yönelik insafsız düşmanlığına bir tepkidir.

Dönemimizin en önemli uluslararası ilişkiler teorisyeni ve hocam Kennetth Waltz'ın 2012'de ifade ettiği gibi “güç dengeleri kurulacaktır”. Onun iddiasına göre Orta Doğu'yu istikrarsızlaştıran şey İran'ın nükleer hırsları değil, İsrail'in nükleer tekelidir. Varoluşsal gördüğü tehditlerle karşılaşan ve saldırıya karşı nükleer güvenlik politikası izlemek için gerekli teknoloji ve materyale sahip hangi ülke bunu yapmaz ki? Waltz'a göre işte bu yüzden “İran'ın Bombası Olmalıdır”. Ben bunun başka bir yolunun olduğunu tartışacağım, ancak Waltz'ın iddiası, nükleer çağda güç dengesi ve terör hakkında bilgi ve tecrübelerimize sağlam bir biçimde dayanmaktadır.

İsrail Kendi Başının Çaresine Bakacak

İsrailli politikacılar ile üst düzey güvenlik yetkililerinin aktif bir biçimde propagandasını yaptıkları üçüncü yalan da dünyanın İran sorununu çözmemesi durumunda İsrail'in bu sorunu tek başına çözmeyi deneyecek kadar “çılgın” olduğudur. İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kohavi geçen ay “İran'a saldırı hazırlıkları çerçevesinde turbo motorları çalıştırma” emirleri verdi. Kısa bir süre içinde 2012'deki gibi 100 İsrail savaş uçağının Cebelitarık'a gönderilerek İran tesislerine saldırıp geri dönmesi simülasyonunu içeren bir tatbikat seyredebiliriz.

Bu bir zırvadır. İsrail, konuya ciddiyetle yaklaşan hiçbir askeri uzmanının kazanacaklarını düşünmediği bir savaşa gerçekten hazırlanmamaktadır. İsrailli her planlamacı nükleer teknoloji cininin İran'ın şişesinden çıktığını ve asla geri sokulamayacağını bilmektedir. Ancak İsrail başka türlüymüş gibi davranarak, Washington'un kontrol edilemez müttefiğinin tamamen yıkıcı ve tehlikeli bir şekilde hareket edeceği korkusunu tetiklemektedir. Amaç Birleşik Devletler'in İran'ı rejim değişikliğine zorlama isteğiyle koyduğu sınırlarını aşmaya zorlamaktır. Ve bu korkutma taktikleri de İran sorununa Amerikan ordusunun çözüm getirmesiyle sonuçlanmasa bile Amerikalı müzakerecilerin İran'dan taleplerini en üst seviyeye çıkarabilir ve böylece nükleer anlaşmanın yenilenme ihtimalini minimize edebilir.

Peki, oyun için hangi son kabul görecektir? Waltz'ın nükleer silahların yaygınlaşmasına yönelik önerisi şok eder derecede mantıklıdır, ancak bir Başkan için politik açıdan imkansızdır. Bir seçenek olarak “çevreleme” uygulamada aynı anlama gelse bile.

Eşit derecede makul bir görüş de nükleer silahtan arındırılmış bir Orta Doğu hedeflemektir. Bu İran'ı da tatmin edecektir, zira Tahran'ın nükleer silah ihtiyacı onun nükleer silahlı bir İsrail ile rekabetinin doğrudan bir işlevidir. İsrail de en azından ilkesel olarak fikri desteklediğini söylemiştir.

Pratik bir bakış açısından, İsrail hükümeti nükleer caydırıcılığı olmayan bir ülke gibi hareket etmekte ve bu bağlamda nükleer silahlarının sözümona etkisiz hale getirmek üzere tasarlandığı tehdidi önleyici bir savaşta ısrar etmektedir. Böylece nükleer silahlarına harcadığı sarsıcı miktarlar heba edilmiş olacaktır. İsrail'in nükleer silahları İran'ın nükleer silahlarını caydırmada başarısız olursa İsrail'e yönelik nükleer bir silah karşısında bölgede hiçbir nükleer silah olmadığından emin olmaktan daha büyük bir teminat olmayacaktır. Güçlü bir diplomasi ile böyle bir nükleer silahtan arındırma Pakistan ve Hindistan'a genişletilebilir.

Böyle bir sonuca giden yolda en büyük engel, Birleşik Devletler'in İsrail'in nükleer cephanesi gerçeğini kabul etmeye yanaşmamasıdır. Burada da yine politika ile karşılaşıyoruz. Washington için problemi doğru bir şekilde tanımlamanın anlamı, İsrail'in nükleer kapasitesi ile bölgesel ve uluslararası etkilerini açıkça tartışmak olacaktır. Ancak bu da ABD'nin izinsiz olarak nükleer silahlara sahip bir ülke olarak İsrail'e dış yardıma karşı kanunların uygulanmasını tetikleyebilir. İç politika terimleriyle konuşacak olursak, bundan daha maliyetli bir dış politika hamlesi düşünmek çok zordur.

Bu, siyasetin içinde olmayan bizler için İsrail-İran karşılaşmasında neyin gerçekte tehlike altında olup olmadığını açıklığa kavuşturmayı daha önemli hale getirmektedir. Yalan iddialar ve ulaşılmaz hedeflerle Vietnam, Afganistan ve Irak ile yeterince savaştık. İran ile bir yenisine ihtiyacımız yok.

KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.