Suriye’deki Savaş Yeni Bir Aşamaya Doğru Gidiyor

Suriye’de yedi yıl önce başlayan savaş, artık yeni bir aşamaya geçişin eşiğinde duruyor. Özellikle son haftalarda çeşitli cephelerde yaşanan olaylar bunun ipuçlarını veriyor. Farklı unsurların dahil olması, kaçınılmaz olarak karmaşık çıkarların çatışması sonucunu doğurdu. 

23 Şubat 2018
Suriye’deki Savaş Yeni Bir Aşamaya Doğru Gidiyor

İsrail, Suriye ve İran arasında 10 Şubat 2018’de yaşanan olaylarda Rusya, gerilimi yatıştırmak için çalıştı ve sürecin çok daha şiddetli bir yöne evrilmesini durdurdu. ABD varmış gibi göründü ama aslında yoktu; olaylar yaşandığı anda sesi çıkmamasına rağmen her şey olup bittikten sonra İsrail’in güç kullanma hakkının arkasında olduğunu açıkladı. ABD ile Rusya arasında bütün cephelerde gerçek manada derin bir koordinasyon kurulmadığı takdirde Suriye’nin istikrara kavuşması oldukça zor. İsrail açısından bakıldığında İsrail bir yandan Rusya ile stratejik diyaloğu sürdürmeli bir yandan da ABD ile birlikte özellikle de Irak-Suriye sınırındaki İran etkisini kırmak ve Lübnan’a ulaşan koridoru yıkmak için ortak bir strateji geliştirmelidir. İsrail’in bir diğer hedefi de İran ile Amerika arasında çarpışma ihtimalleri oluşturarak Tahran’ın Suriye’de daha da güçlenmesini durdurmak olmalıdır.

Udi Dekel – INSS

Yedi yıl önce Suriye’de başlayan savaş, son haftalarda farklı cephelerde yaşanan gelişmelerden de anlaşılacağı üzere bugünlerde yeni bir aşamaya girmek üzere: İsrail, Suriye ve İran arasında (İran İHA’sının İsrail’de düşürülmesi üzerine, İsrail uçaklarının Suriye’yi bombalaması ve bir İsrail savaş uçağının Suriye hava savunma sistemleri tarafından düşürülmesi ile) yaşanan “çarpışma günü”; Amerika’nın Deyrzor’a yönelik saldırısında Esad ordusuna ve Rus paralı askeri birliklerine mensup yüzlerce savaşçının ölmesi ve son olarak Suriye’nin kuzeyindeki Kürt etkisini sınırlama niyetiyle Türkiye’nin Afrin’e başlattığı Zeytin Dalı Operasyonu. Bu gelişmelerin arka planında yaşanan olayların geleceğe dönük etkilerini anlayabilmek için bugüne kadar sahadaki güç dengesinin nasıl olduğu ve savaşın mevcut gidişatı gözden geçirilmelidir.

İlk günlerden itibaren Suriye’deki savaş yerel, bölgesel ve küresel bir oyun sahası gibiydi aslında. Esad rejiminin zayıflığı ve savaşa dahil unsurların sayısındaki fazlalık, dış ülkelerin özelde Suriye’de genelde de Ortadoğu’da kendi çıkarlarını kovalaması için verimli bir zemin oluşturmuş ve herkesin gündemine girmiştir. Esad’ın ayakta kalması için 2011’de ilk olarak onun yanında saf tutan İran ve Hizbullah olmuştur. İlk olarak Hizbullah, sonrasında da Kudüs Gücü üzerinden İran devrim muhafızları ve onun güdümündeki Iraklı, Pakistanlı, Afganistanlı savaşçılar… Bunlar, Körfez ülkelerinden destek alan muhalif örgütlere karşı Esad rejiminin yanında kademeli olarak sahaya indiler.

Muhaliflerin ortak bir hedef doğrultusunda birleşmesinin hayli zor olduğu sonradan anlaşıldı. Neticede mhalifler, onlarca gruba ve grupçuklara bölünerek Esad rejimi karşısında kritik bir güç (ya da tehdit) ol(uştur)mayı başaramadılar. Bu grup(çuk)lar kimi zaman yerel egemenlik alanları için kendi aralarında bile savaşa tutuştular. IŞİD radikal gruplar arasındaki en baskın güç olarak kendini gösterdi ve 2014 yılında hem Irak’ta hem de Suriye’de kaydettiği ilerleme ile ABD’nin uluslararası koalisyon adı altında (o güne kadar doğrudan müdahale etmekten geri durduğu) sahaya inmesine olanak verdi. 2015 yılında Esad rejiminin hayatta kalması iyice güçleşmişken Rusya devreye girdi ve İran ile Esad yanlısı bir koalisyon kurarak o da sahaya indi. Bu hamle ile birlikte sahadaki dengeler tamamen Esad lehine değişti ve aradan bir yıl geçtikten sonra muhalif güçler önemli ölçüde zayıfladılar. Aralık 2016’da Halep’in alınması en belirleyici hamle oldu ve güçler arasındaki denge önemli ölçüde değişti.

ABD’nin “Önce İslam Devleti” stratejisi diğer çatışmaları bir kenara kaldırdı. Kasım 2017’de İslam Devleti Rakka ve Musul’un elinden alınmasıyla yenildi. Esad hala iktidarda, Suriye’nin tamamını olmasa da nüfusunun büyük çoğunluğunun yaşadığı topraklar onun kontrolü altında. Bu arada Rusya, Suriye’de siyasi bir çözüm sürecinin başlaması için kolları sıvamış durumda ve çok sıkı bir çalışma yürütüyor. Sahadaki güç dengesi ve Esad’ın hakimiyeti altında olmayan alanlarda bile kurulan “çatışmasızlık bölgeleri” hesaba katıldığında Rusya’nın nasıl çalıştığı anlaşılır. Siyasi çözümün önündeki en büyük engelin iç savaşın başlamasındaki şartların devamlılığı ve dış müdahalelerle beslenen düşmanlıklar olduğu ortaya çıktı.

Esad yanlısı koalisyon, siyasi uzlaşı sürecindeki bir sonraki aşamaya geçmeden önce zafer imajı oluşturmaya çalışıp Esad’ı yönetime yeniden geçirme çabası içine girince Suriye genelinde yeniden şiddetli çarpışmalar baş gösterdi. Mevcut durumda, Suriye’de çıkar elde etme peşinde koşan tüm taraflar özellikle de yabancı güçler, ellerindekini muhafaza etmenin ve daha çok etki alanı kazanmanın yollarını arıyorlar. İşte bu çatışan çıkarlar, “herkes herkese karşı” sloganının yeniden anlamlandığını ve Suriye’de yeni bir aşamaya geçildiğini gösteriyor.

Rusya’nın müdahalesinden önce, Amerika “ılımlı” olduğu öne sürülen fakat öyle olmadığı kesin olan gruplara askeri ve ekonomik yardımda bulunuyordu. Fakat CIA tarafından desteklenen bu muhalif gruplar yelpazesinde Kürt güçler en etkili ve kendileriyle müttefiklik kurmaya en yatkın taraf olarak ortaya çıktılar. Kendi sınırları içindeki Kürtlerin de etkilenebileceği gerekçesiyle Suriye’nin kuzeyinde özerk bir Kürt yönetimi kurulmasından endişe duyan Türkiye ise Kürtlerle arasına mesafe koyarak diğer muhalif grupları desteklemeyi tercih etti. Türkiye’nin amacı Kürt grupları zayıflatarak PKK ile Suriye’deki YPG arasındaki ilişkilere zarar vermekti.

Bu karmaşık yapılı çıkarların neticede çatışması kaçınılmazdı. Örneğin Amerika, Suriye’nin kuzeyinde IŞİD’in yeniden güç toplayıp hakimiyet kurmasını engellemek ve Akdeniz’e ulaşan İran koridorunu engellemek için Kürt güçleri destekliyor. NATO üyesi olan ve resmiyette ABD’nin müttefiki olarak görünen Türkiye ise ABD’nin Kürtleri güçlendirmek için attığı adımlara karşı çıkıyor. Sahne arkasında ise Rusya ateşi körükleyen taraf olarak davranıyor. Rusya bir yandan Türkiye’ye Suriye’nin kuzeyinde YPG kontrolündeki Afrin kentinde operasyon yapması için yeşil ışık yakarken bir yandan da Esad rejiminin bu operasyonun Suriye’nin egemenliğine yönelik bir saldırı olduğu yönündeki şikayetlerini görmezden geliyor. Böyle yapmakla Rusya, Washington’a ya Kürtlere olan desteğini kesmesi ya da Türkiye ile ilişkilerini gözden geçirmesi mesajı vererek meydan okuyor. Tüm bunlar olurken ABD, Esad yanlısı güçlerin özellikle de İran destekli milislerin Kürtlerin kontrolünde olan Fırat’ın Doğusu’na doğru ilerleme kaydetmesini engellemeye çalışıyor. Bu sebeple Deyr Zor’da Esad yanlısı güçlerin saldırılarına maruz kalan Suriye Demokratik Güçleri, geçtiğimiz hafta Amerika’dan açıkça yardım istedi.

Hepsinin ötesinde Suriye’deki askeri ve siyasi dengeyi Rusya elinde tutuyor. Bir yandan muhaliflere ait hedeflerin hava bombardımanı ile vurulmasını bir yandan da siyasi çözüme giden süreç için diplomatik temasların arttırılmasını sağlıyor. Bir yandan kara operasyonu için İran’a bağlı milis güçlerin sahadaki varlığına ihtiyaç duyarken bir yandan da İran’ın Suriye’deki geleceğini kontrol altında tutmayı deniyor. Bütün bunlar Moskova’nın Suriye keşmekeşinde ikili ve üçlü ittifaklar kurmayı başarabilmesiyle ilgili. Mesela Rusya, bir yandan İsrail ile kurmuş olduğu stratejik diyaloğa bağlı olarak Suriye hava sahasında İsrail’e operasyon sahası vermiş durumda. İsrail’in yaptığı kısmi operasyonlar İran’ın Suriye’deki geleceğini kontrol altına almak bakımından Rusya’nın da çıkarlarına hizmet ediyor. Fakat aynı Rusya, Suriye’deki T-4 hava üssünden (Rusya’nın da üs olarak kullandığı bir tesis) havalanan İran uçaklarının İsrail hava sahasını delmesine göz yumuyor (İran’ın bu tip hamleleri İsrail ile yüksek düzeyli sürtüşmelerin fitilini ateşliyor). Öte yandan yine Rusya’nın yakın denetiminde olan Suriye hava savunma sistemleri, Suriye hava sahasında operasyon yapan bir İsrail savaş jetini düşürebiliyor. Dolayısıyla İsrail’in operasyon özgürlüğü sınırlanmış oluyor.

Çeşitli aktörlerin çıkarlarının çatıştığı sahadaki durum, sürtüşme ve düşmanlıkların devam edeceğini gösteriyor. Esad yanlısı koalisyon, Esad’ın kontrol altında tuttuğu toprakları genişletmeye ve özellikle Şam kırsalını tamamen kontrol altına almak için büyük çaplı bir operasyona girişmeye hazırlanıyor. Türkiye, özerk bir Kürt bölgesinin oluşmasını engellemek için sınırda kendi kontrolü altında bir güvenli bölge oluşturmayı deniyor. Kürtlerse iç savaş boyunca sert çarpışmalarla ve yoğun kayıplar vererek aldıkları toprakları savunmaya devam ediyorlar. İran ise kendince Suriye’nin bugüne kadar en büyük hamisi olduğu iddiasını gündemde tutmaya çalışarak Suriye’ye ve Esad’a yaptığı yatırımların meyvesini toplamak istiyor. Yani kendi etkisi altında yerel milis kuvvetler kurmak ve silah fabrikaları kurmak istiyor. İsrail buna karşı çıkıyor ve kuzey sınır hattında İran ve Hizbullah birliklerinin kalıcı olarak varlık sergilemelerini engellemek için uğraşıyor. Amerika Birleşik Devletleri, daha önce IŞİD kontrolü altında olan topraklarda oluşan yönetim boşluğunu bir şekilde doldurarak IŞİD’in yeniden canlanmasını engellemek için faaliyet yürütüyor. Pentagon bu bağlamda askeri müdahaleyi sürdürmek ve Suriye-Irak sınırında kontrolü genişletmekten başka hatta yerel müttefiklerden müteşekkil bir savunma gücü oluşturmaktan başka bir seçenek olmadığına inanıyor. Rusya rejimin varlığını korumayı ve böylelikle Suriye’deki etkisini arttırmayı istiyor. Bu vesileyle Ortadoğu ve dünyadaki duruşunu güçlendirmiş olmayı umuyor.

10 Şubat 2018’de İran İHA’sının İsrail’e girmesi, ve ardından İsrail savaş jetinin düşürüşmesi olaylarıyla birlikte İsrail, Suriye ve İran arasında yükselen gerilim sırasında Rusya, yaşananların bir savaşa dönüşmemesi için çabaladı ve gerilimi azaltma yönünde araya girdi. ABD ise bu sürecin içinde bir tarafmış gibi göründü ama aslında hiç ortalarda yoktu. Yaşanan gerilim esnasında sesi hiç duyulmayan ABD, daha sonradan yaptığı açıklama ile İsrail’in güç kullanma hakkının arkasında olduklarını ifade etti. Buna rağmen Suriye’deki durumun durağanlığa kavuşması, Rusya ve ABD’nin bütün alanlarda derin ve güçlü bir koordinasyona girememesi durumunda oldukça zor görünüyor. Böylesi bir koordinasyon olsaydı Washington, Moskova’yı İran’ın kurduğu tuzaklar karşısında uyarabilirdi. İran, Rusya’nın da kullandığı üsten İsrail hava sahasına insansız uçak yollamış ve SDG ile Amerikan askerlerinin bulunduğu Deyrzor’daki bir askeri üsse operasyon düzenlemeye kalkışmıştı. Her iki durumda da İran kırmızı çizgileri aşmış ve Suriye’deki Rus güçlerini tehlikeye atmıştır.

İsrail’in yapması gerekenler

İsrail’in en azından hasar seviyesini kontrol altında tutmak için Rusya ile stratejik diyaloğa devam etmesi önerilir. Aynı zamanda ABD ile ortak stratejiyi bir üst seviyeye çıkararak İran’ın Suriye’deki etkinliğini kırmak ve İran’ın Akdeniz’e ulaşan koridorunu engellemek için Suriye-Irak sınırında engeller üretmelidir. Diğer bir amaç ise Tahran’ın Suriye’deki gücünü sağlamlaştırmasını engellemek olmalıdır. Bu da ancak İran’ın ABD güçleri ile sıcak temasa girme noktasındaki korkularını arttırarak olabilir.

Esad yanlısı koalisyonun Şam kırsalının kontrolünü aldıktan sonraki hedefi Dera’dan başlayacak bir operasyonla Suriye’nin güneyi olacak gibi görünüyor. Bu noktada Ürdün, İsrail ve ABD’den oluşan üç ayaklı bir operasyonel koordinasyona ihtiyaç olacaktır. ABD’nin bir süre önce Ürdün’ün itirazlarına rağmen desteklemeyi durdurduğu (ÖSO çatısı altındaki) Suriye’nin güneyindeki muhalifleri yeniden silahlandırmak ve eğitmek gerekebilir. Bu destek, yenilenmelidir. Böylelikle Dera ve Kuneytra bölgesindeki İran destekli güçlerin daha da yayılmasının önüne bir duvar örülebilir. İsrail aynı anda Rusya ve ABD ile çift taraflı irtibatı sürdürerek Suriye’nin geleceğinin Ürdün ve İsrail’in çıkarlarına göre şekillenmesini sağlamak için çalışmalarını arttırmalıdır.

(Çeviri: Enes Berat GÜRLER)

KUDÜS HABER

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.