Trump'ın Kutlaması, İsrail'in Söyleminin Teyidi

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “TRUMP’IN KUTLAMASI, İSRAİL’İN SÖYLEMİNİN TEYİDİ” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

15 Ekim 2025
Trump'ın Kutlaması, İsrail'in Söyleminin Teyidi

Tam da Trump’ın arzu ettiği gibi dört başı mamur bir gösteri: Başkanlık uçağına eşlik eden askeri uçaklar, kendisini bir yerden bir başka yere taşıyan gösterişli konvoylar ve ağzından çıkacakları onaylamak için itaatkâr ve sessiz bir şekilde birbiri ardınca gelen dünya liderleri…

Evet, sadece bir nebze aklı başında olanlar Donald Trump’ın lafı uzatmasından rahatsız görünüyordu.

İşgal altındaki Kudüs’te ise İsrail parlamentosu Knesset’in üyeleri, Trump’ın savaş suçlusu zatın kollarına bıraktığı sevgi dolu sözler nedeniyle zaman zaman ayağa kalkıp Amerikan Başkanını selamlamayı gerektiren diğer ritüelleri de unutmadan, tüm coşkularıyla alkışlayarak yaptığı iyiliklere karşılık verdiler.

Evet, hiç kimse Donald Trump’ın, konuşmasında Filistinli savaş mağdurlarına değinmesini beklemiyordu. Çünkü ekranlardan izlediğini söylediği şeyler, görünen o ki, yıllarca süren tecrit ve işkencenin yükü altında düşman hapishanelerinden çıkan Filistinli esirlerin görüntülerini içermiyordu. İsrailli esirlerin aileleri ile evlatlarının buluşmasında tanık olduğu “büyük sevgiden” bahsederken Trump, işgal ordusunda ve hapishanelerinde görev yapan aynı ailelerin çocuklarının, Filistinli esirlerin ailelerini -kısa bir süreliğine de olsa- basitçe sevinçlerini ifade etmekten mahrum bırakan kişiler olduğuna dikkat etmiyordu. Zira ortada Filistinli ailelerin evlatlarının tekrar tutuklanmayacağına dair hiçbir garanti yoktu.

Elbette Trump’ın, son iki yılda öldürülen ve 15.000’ine dair ne bir iz ne de bir eser olmayan sayıları 70.000 ile 80.000 arası Gazzeliyi sormaya hiç niyeti yoktu.

Tabii İsrail’in en güçlü müttefikini kutlamaya ve Binyamin Netanyahu’nun da sokakları ve sahneleri süslemeye hakkı vardı. Çünkü Netanyahu, İsrail’in imzalayacağı herhangi bir anlaşmanın ancak önünü açan güç sayesinde mümkün olacağını defalarca dile getirdikten sonra otoritesini zedeleyebilecek hiçbir şeyi kabul etmek istemiyordu. Trump’ın tanımladığı şekliyle güç ise Amerika’nın İsrail’e istediği gibi kullanabileceği muazzam bir ateş gücü sağlaması oluyordu burada.

Dün Trump için hazırlanan şey -kendisi en beyaz adam olmasına rağmen- Nobel Ödülü’nü kazanamaması nedeniyle ona sunulan bir tazminat mesabesindeydi. Zira Nobel ödüllülerini takdir eden insanların onun ismini diğerlerinin üzerine çıkarması bekleniyordu. Onu rahatsız eden sadece adaylar arasında ilerleyememesi değildi, aynı zamanda Venezuela’yı tahrip etmek için çalışan, kendisine ait istihbarat servislerinin elinde önemsiz bir araç olarak gördüğü birinin seçilmesiydi.

Dünkü olayların İsrail ile çatışmanın tarihinde bir dönüm noktası olduğuna inananlar için küçük bir anı tazelemesiyle Şarm eş-Şeyh’e geri dönelim. Evet, 1992’de o meş’um barış sürecinin başlamasından bu yana Mısır, Filistin’in geleceğini tartışmak üzere düzenlenen onlarca toplantıya ev sahipliği yaptı. Hem sıradan hem de siyasi turizmin sembolü haline gelen Şarm eş-Şeyh, ayrıca Filistin konusunda birçok zirvede de misafirlerine kucak açtı.

Şarm eş-Şeyh’i Bill Clinton, Hüsnü Mübarek’in davetlisi olarak ve Yasir Arafat’ın da katılımıyla Şimon Peres ile birlikte ziyaret etti. Aynı şey Ariel Şaron, Ehud Barak, Hillary Clinton ve Arap dünyasının dört bir yanından diğer liderlerle de yaşandı. Her seferinde, kapanış konuşmalarında Orta Doğu’da büyük bir barışa ulaşmak için “olağanüstü bir fırsattan” bahsedildi. Ne var ki hiçbir şey gerçekleşmedi. Bu, bazı liderlerinin piyasaya sunmaya çalıştığı gibi Arap tarafının inatçı olmasından değil, işgalin devam edip genişlemesinden kaynaklanıyordu. İşgal var olduğu sürece direniş de olacaktır. Son otuz yılın deneyimi, Filistin halkına, bedeli ne olursa olsun ve ne kadar büyük fedakarlıklar yapılırsa yapılsın, hakların ancak aynı silahlarla geri kazanılabileceğini öğretmiştir.

Dün yaşananlar, bazı Arap ve İslam liderlerinin Donald Trump’ın açıkladığı sonucu kabul ettiği bir dönemin sunumuydu: İsrail hepinizi yendi. Geriye sadece işe koyulmak ve sonucu pekiştirmek kaldı. Öyleyse işe koyulun: Gazze ve Lübnan’daki direnişe silah bıraktırın ve beraberce İsrail ile açık barış anlaşmaları imzalamak için harekete geçin.

Pratikte, dünkü toplantıya katılanlar, Gazze’deki imha savaşının sonuçlarına ilişkin Amerikan anlatısına katılmış oldu. Hiçbiri, Gazze Şeridi’ni vuran felaketin boyutunu vurgulamak için sesini yükseltmedi; susuzluğun öldürmesinden önce birkaç saatliğine suça tanıklık etmek için doğan bir iki bebek şehidin adını da anmadı. Tek bir Arap veya Müslüman lider bile en yüksek uluslararası mahkemenin, kahramanı Netanyahu’yu savaş suçlusu ilan ettiğini Trump’a hatırlatmaya cesaret gösteremedi. Avrupalı ​​liderler de Londra, Paris, Roma ve Madrid sokaklarında gerçekleşen ve açık katliamı kınayan yüzlerce gösteriyi anmaya cesaret edemedi. Herkes sessiz kaldı ve bölgemizde İsrail denen bir varlık bulunduğu sürece çözümsüz kalacak olan katliamın yeni bir bölümünün perdesinin açılması anında suç ortağı oldu.

Lübnan’da ise gösteriden neden uzak kaldıklarını bilmeyen ve hatta neden dışlandıklarını bile anlamayan hükümetin temel direkleri bir karamsarlığa kapıldı. Trump’ın yeni Lübnan yönetiminin eylemlerine duyduğu hayranlığın ise nasıl analiz edileceğini ve yorumlanacağını Allah bilir. Gerçi Trump tek bir söz söylemişti ve o söz de istenen tek görevi kapsamıştı: direnişe silah bıraktırmak. Yarın Lübnanlılar, yabancılara Şarm eş-Şeyh’te yaşananlar hakkında görüşlerini sorduklarında zirvenin dile getirilmemiş metnini duyacaklar. Evet bu metinde Amerika’nın iradesine teslim olmanın, İsrail’in taleplerini kabul etmeyi gerektirdiği ve sonraki herhangi bir görüşme için bunun zorunlu bir başlangıç ​​noktası olduğu belirtiliyor. Hatta Başkan Josef Avn’ın İsrail ile bir anlaşmaya varmak için dolaylı müzakere sözleri bile dinleyecek bir kulak bulamayacak; çünkü İsrail’de “Hizbullah teröristlerine karşı silaha sarılmamış bir otoriteden bir şey beklenemez” diye Amerikalıları ikna edenler bulunmakta.

Yaşananların en önemli yanı, bölgemizdeki kısır siyasi duvarda bir gedik açmış olmasıdır. Ülkemizde pek fazla gelişmeye tanık olmayacağız; ancak yakında göreceğimiz şey, İsrail’in bölgemizde bir yerlerde tekrar kullanmaya hazırlanmak için kendi iç tartışmalarına ve çatışmalarına geri dönüp ateş topunu daha sıkı kontrol altına alması olacak. Ve bu gerçekleştiğinde Trump’a “barış var ve devam edecek” diye ortaya koyduğu sözü hatırlatan kimse olmayacak; bunun yerine düşmanın yeni suçlarını haklı çıkaran insanları duyacağız. Bu nedenle, kendimize ve başkalarına bu çılgınlığın tek bir çaresi olduğunu hatırlatmak zorundayız: Direnişe bağlılık, işte bu kadar!

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.