Seyyidsiz Kalan Savaş Meydanı!

Fuad Bezzi tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “SEYYİD’SİZ KALAN SAVAŞ MEYDANI: SEYYİD HASAN NASRULLAH’IN RUHUNUN KARA SAVAŞINA ÖNCÜLÜK ETTİĞİ GÜN!” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

13 Ekim 2025
Seyyidsiz Kalan Savaş Meydanı!

İsrail uçakları güney Dahiye’deki direnişin operasyon merkezine 83 ton patlayıcı attığında, Seyyid Hasan Nasrullah’ı öldürmenin kaçınılmaz olarak Hizbullah’ın çöküşüne yol açacağına inanıyordu.

Ne var ki işgalci varlığın Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, operasyonun uygulandığı anda coşkunluğunun ve sarhoşluğunun zirvesinde aklından çıkan bir şey vardı: Seyyid Hasan Nasrullah ve yoldaşları 31 yıl boyunca Lübnan İslami Direnişi Hizbullah’a liderlik etmişler ve onu “halkın, sokaklarda insanların kendilerini kapmaktan korktukları ve güneyde düşman mevzilerine bir operasyon yapabilmek adına 15 tüfeği bir noktadan diğerine taşıdıkları ve Allah için kendilerinden geçtikleri bir çılgınlık merhalesinden”, “kendisine karşı dünya çapında yürütülen bir savaşla yüzleşebilecek bir organizasyon seviyesine” taşımışlardı. Bu organizasyon çatışmaya elbette devam edecek ve teslim olmayacaktı. Bilakis, düşmanın karadan henüz ulaşamadığı sınırın “ikinci hattında”, “Perşembe Gününün Koruyucuları” diye de adlandırılan şehadet için tetikte bekleyen unsurlar en şiddetli çatışmalara girmeye hazırlanıyordu.

Şehit Hasan Nasrullah’a yas tutmanın uzağında sahada yürümekte olan bir şey vardı. Evet bu zat; başsız, net bir komuta zinciri olmadan; yaralar ve teknik gediklerle dolu, depoları ya yıkılmış ya da molozlarla kaplanmış bir halde ve “çağrı cihazı katliamı” sonucunda savaş gücünün önemli bir kısmı gözlerini veya parmaklarını kaybetmişken savaşa girebilen bir organizasyon meydana getirmeyi başarmıştı. Seyyid Hasan Nasrullah’ın ardından söz konusu organizasyon geri çekilmedi: Ön saftaki köylerde düşmanla karşı karşıya geldi, roket fırlatmaya devam etti ve liderlik yapısı, savaşın ortasında toparlanma yeteneği gösterdi; hatta 24 Kasım 2024 Pazar günü işgalci varlığın şehirlerine yaklaşık 300 ağır roket fırlattı.

İşte tam bu noktada, sadece savaşçılara değil, tüm halka mücadele ruhunu aşılayan şehit Genel Sekreter’in hikâyesine bir daha bakabiliriz. Hizbullah’ın tarihi boyunca kurulan sekiz şuraya da katılan Seyyid Hasan Nasrullah’a göre, Hizbullah’ı kurma şerefi tek başına kimseye ait değildi. Zira o, Hizbullah’ın; sahada, camilerde ve şehit cenazelerinde doğduğuna inanıyordu.

Kendisi, 1982’den bu yana ve kırk iki yıl boyunca, çabalarını “direnen toplum” olarak adlandırdığı şeyi şekillendirmeye adadı: Her çiftçinin, çobanın, çalışanın ve tüccarın direnişin bir parçası olduğu bir toplum… Özellikle Aşura sırasında verdiği vaazlarda Seyyid Hasan Nasrullah, gecenin karanlığında “Hz. Hüseyin’in kampını” terk etmenin bir seçenek olmadığı ve Kerbela’daki şehadet ruhuyla düşmanla yüzleşmenin tek ve yegâne hat olduğu fikrini zihinlere kazıdı.

Seyyid Hasan Nasrullah için savaşın şekli gayet netti. Evet, Hizbullah’ın kadrolarına yönelik kendi içlerinde verdiği bir siyasi seminerde, “İsrail, 2006 yenilgisi konusunda sessiz kalmayacak. Nitekim Winograd Komisyonu’nu kurdu, başarısızlıkları inceledi ve eğitim operasyonları ve tatbikatları gerçekleştirdi.” Bu nedenle, “Bir sonraki savaşın yıkıcı olacağını, İsrail’in güneyi ve tüm batı Bikâ’yı işgale yöneleceğini ve geniş alanları kontrol altına almak ve direnişin ikmalini kesmek adına 2006’dakinden daha büyük çaplı çıkarma operasyonları düzenleyeceğini değerlendiriyoruz.” demişti.

Binaenaleyh Seyyid Hasan Nasrullah, şehit İmad Muğniye ile birlikte bu tasavvur üzere Hizbullah’ın yapısını mevcut kaynaklara göre resmetti. Nitekim bahsi geçen seminerde, “Büyük bir savaşa hazırlık yapmalıyız, hazırlanmalıyız... Büyük bir orduya ihtiyacımız var. Tüm Şii gençlerini askerlik ve güvenlik çalışmalarına dahil etmek mümkün olmadığından, bir seferberlik ordusu kurmalı ve onu savaş için eğitmeliyiz.” vurgusu yapmıştı.

Buradan; bir eksen, askeri bölgeler ve birbiriyle bağlantısız muharebe gruplarından müteşekkil merkezi olmayan bir muharebe yapısı ortaya çıktı. Bu yapıda her unsur, liderlikle iletişimi kesilse bile, doğrudan gerçekleşecek bir askeri çatışmada rolünü bilecekti. Böylece Seyyid Hasan Nasrullah merkezli itikadi aşılanmayla direniş, en etkili silahını, yani üzerine ağır füzeler yağdığında seçimi net olan Hüseyni bir boyayla boyanmış savaşçıyı ortaya çıkardı: Onun için çatışmadan kaçmak değil, cephenin ileri noktalarına ulaşmak için ölümüne mücadele vardı.

2024 Savaşı’nda yaşananlar tam da böyle bir şeydi. Gökyüzünün atılan bombalar, füzelerle üzerlerine kapatıldığı savaşçılar mevzilerini terk etmediler. Aksine Lübnan’ın dört bir yanından gençler, güney cephesine akın ederek çatışmaya katıldılar ve bu maneviyatın gücünü sadece düşman idrak edemedi. 

O günlere dair birkaç tablo ile yazımızı sonlandırıyoruz:

Muhaybib köyünde, telsiz patlaması sonucu sırtından yaralanan şehit Haydar, “Şehit olmam hariç, bulunduğum noktadan ayrılmayacağım ve Muhaybib’in düşüşüyle ​​şehadet haberimi öğreneceksiniz” diyordu.

Şakra’dan -anne ve babasının tek evladı- şehit Mehdi, ailevi durumu nedeniyle savaşa katılmasına izin vermeyen eksen yetkilisinin ortaya koyduğu özrü reddederek Bint Cbeyl’deki cepheye atanmayı talep ediyordu.

Mecdel Silm’de direnişçiler, Adeyse ve Merkaba’daki doğrudan çatışma hatlarını takviye ettiler. Köy başlarına yıkılıyor; ama geri çekilmiyorlardı. Bunun yerine, sınırdan beş kilometreden daha az bir mesafeye roketatarlar yerleştirerek düşmana saldırıyorlardı.

Cephe hatlarına yakın Beyt Lif’te askeri gruplar, Ayta’ş-Şa’ab’da savaşmak için toplanıyordu. Kasabadaki evlerden birinde bulunan gruplardan biriyle tüm iletişimler kesilmişti. Sıkı kuşatma ve çok sayıda saldırıya rağmen bu insanlar ayrılmayı reddediyordu. Bu insanlar, hayatta kalmalarını “Seyyid’in şehadetine” ve “göreve sadakatin önemine” bağlıyorlardı.

Cuya’da, mühendislik biriminden üç kişilik bir savaşçı grubu, “ne pahasına olursa olsun Vadi el-Huceyr köylerindeki cephe hattına katılmak” üzerine ahitleştiler. Yürüyerek ilerlediler ve insansız hava aracı ve savaş uçağı saldırılarına maruz kaldıklarında, yollarda ağaçların ve terk edilmiş araçların altında uyumak zorunda kaldılar. Yollarına devam ettiler ve daha sonra işgalci varlığın ilerleme hattı boyunca yerleştirilmiş patlayıcılar sebebiyle çatışmaların şiddetine rağmen ulaşamadığı bir “ikinci hat” köyünden ekipmanlarını aldılar.

Bir gece süren aralıksız hava saldırılarının ardından Beyt Lif köyündeki bir muharebe grubuyla tüm iletişim kopmuştu. Havada kalan İHA’lar ve elektronik gözetleme nedeniyle telsizlerini açmadılar ve güneş panellerinin tahrip olması nedeniyle de elektrikleri tamamen kesildi. Haberleri öğrenmek için grup üyelerinden biri, gecenin erken saatlerinde kaldıkları evin en yüksek noktasına çıkıyor, pille çalışan radyoyu çalıştırıyor ve Nur Radyosu’ndan haber yayınını dinliyordu. Haber bültenleri bittikten sonra arkadaşlarının yanına iniyor ve onları toplayarak, günlük bir siyasi oturum gibi, duyduğu haberleri onlara anlatıyor, ardından nöbet yerlerine dağılıyorlardı.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.