Hizbullah Milletvekili'nden Nasrallah'a: Yolunuz Sürdürülüyor

Direnişe Vefa Bloku Başkanı Muhammed Ra’d tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “DİRENİŞTEKİ YOLUNUZ SÜRDÜRÜLÜYOR VE ONLARIN YAPTIKLARINI YUTUYOR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

29 Eylul 2025
Hizbullah Milletvekili'nden Nasrallah'a: Yolunuz Sürdürülüyor

Şehadetinizin üzerinden bir yıl geçti ve bu arada düşmanlar her zaman ve her alanda hâzır ve nâzır olduğunuzu gözlemledi. Ellerinde ve kontrolleri altında muazzam imkanlar var: para, medya, teknoloji, nüfuz, askeri güç ve ülkelerin, yöneticilerin, uluslararası siyasi ve insan hakları örgütlerinin kollarını büken bir otorite…

Tüm bunlara rağmen Gazzeli çocukların feryatları, halkının kararlılığı, işgalcilere ve saldırganlara karşı devam eden direnişi ile beraber sesli olarak; giderek artan direnme ve meydan okuma iradesiyle ve halkımızın boyun eğmeyi reddetmesiyle de fiili olarak şiddetlerine gümbür gümbür bir şiddetle çarptığınızı görüyoruz.

Evet sizin, sesinizde ve görüntünüzde; duruşunuzda ve yönlendirmenizde; haksızlığa, işgale ve saldırganlığa karşı seferber edişinizde ve teşvikinizde; insanları direniş, fedakarlık, mücadele, sabır ve zafer yoluna bağlı kalmaya ve zayıflığı, boyun eğmeyi ve teslimiyeti reddetmeye ve saldırganların hedeflerine ulaşma veya geçici olarak başarabilecekleri şeyleri pekiştirme olasılıklarından umutsuzluğa sürüklemek için iradelerini sürekli olarak keskinleştirmeye çağırmanızda karşılık bulan varlığınız, düşmanların canını yakıyor.

Düşmanla savaş, yalnızca teknoloji ve gücün çarpışması değil, iradelerin savaşıdır. Yüce Allah’a güvenen halkımızın iradesi ise açgözlü ve üstün silahlara sahip düşmanın iradesi ile kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Bu düşman; mutlak güce sahip Allah’a bağlı ve O’nun rızasını kazanmak, hakkı ve adaleti desteklemek için yerinden fırlayan halkların tükenmeyen iradesine karşı tükenebilir yeteneklere güvenen korkak ve iradesiz bir düşmandır.

Düşmanlarımızla askeri imkanlarımızı ve gücümüzü dengelemek çoğu durumda zor olabilir; hatta mücadelemizin çoğunda bu denge hiçbir zaman sağlanamamıştır... Ama daima düşmanın maddi imkanlarını boşa çıkaran denge unsuru, vatanın maruz kaldığı adaletsizliği ve durumu ortadan kaldırmak adına büyük bir imanla hareket eden halkımızın iradesi olmuştur.

Bu telafi edici denklik de liderliğin; güç dengesini, birikmiş maddi güç düzeyini, hazırlanmış alternatif planları, çatışma sırasında düşmanın sürpriz ikmal unsurlarını ve büyüklüğünü iyi değerlendirmesiyle alakalı diğer koşullardan ayrı değildir.

Demek ki mesele, tamamen gaybî bir mesele değil bilakis Allah’ın; iman edenlerin ayaklarını sabit kılmak, düşmanlarına da korku salmak ve onları yanlış değerlendirmelere duçar kılmak için verdiği gaybî unsurlarla hem iradî hem de imanî olarak güçlenen pratik bir gerçekliktir.

Bu gayba iman temelli denklikle hareket edebilme ehliyetine sadece iman ehli olanlar sahiptir. Bu denklik, kendisine gereken güvenin gösterilmesi ve daha önce belirttiğimiz diğer lüzumlu şartların yerine getirilmesi hâlinde, gerekli dengeyi kurar ve terazinin kefesinin, direnen müminlerin lehine, düşman kefesine karşı ağır basmasını sağlar.

Bu temelde, direnen inançlı insanların sözlüğünde umutsuzluk veya hayal kırıklığı ya da zalim ve utanç verici bir oldu bittiye teslim olma gibi bir şey yoktur; kusurlu bölgeleri, zayıf noktaları ve düşmanın sızma yollarını gözden geçirip düzeltmek, onarmak ve rehabilite etmek için her zaman bir dürtü vardır.

Başarılı liderlik, iyi değerlendirme yapan, düşmana karşı uygun denklemi benimseyen; bir yandan imkanlar ve güç arasındaki tekamülü gözeten, bir yandan da gaybî desteğin inmesi için gerekli ön koşulları hazırlayan, o durum ve şartlarda inananların üzerine Allah’ın rahmet ve zaferinin inmesi için gerekli olan veya en azından engelleyici olmayan bir dizi koşulun hazır olduğunu göz önünde bulunduran liderliktir.

“Allahu Teala bizim doğruluğumuzu görünce bize zafer; düşmanımıza da horluk indirdi.” (Hz. Ali) 

“Nice peygamber vardır ki onlarla beraber kendilerini Rablerine vermiş insanlar savaştı. Allah yolunda başlarına gelen şeyden ötürü ne gevşediler ne zayıflık gösterdiler ne de boyun eğdiler. Allah sabredenleri sever. Onların sözleri sadece, ‘Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılığı bağışla, ayaklarımız sabit kıl ve nankör topluluğa karşı bize yardım et’ oldu.” (Âl-i İmrân Suresi 146-147. ayetler)

Bu zafer denklemi sabit, değişmez ve dönüşmez bir denklemdir. Ancak değişen veya dönüşen şey, gerçekçi maddi ve manevi koşulların ne ölçüde karşılandığı ve gaybî müdahale için gerekli ön koşullar ve şartların ne derece sağlandığıdır. Bu bağlamda liderliğin özellikleri de çatışmada istenilen zafere ulaşmanın en önemli gerçekçi maddi koşullarından biridir.

Allah’ın yardımının, tıpkı yağmurun yeryüzüne yağması gibi, inananlar üzerine ineceğine dair inancımıza göre her iki inişin takdiri için de pratikte yerine getirilmesi gereken şartlar ve gerekler vardır... 

Hiçbir şey yoktur ki, onun hazineleri bizim katımızda olmasın; biz onu ancak belirli bir ölçüye göre indiririz.” (Hicr Suresi 21. ayet)

Hizbullah Genel Sekreteri, yüce şehidimiz Seyyid Hasan Nasrullah, zaferin koşul ve ön şartlarında ve bu zaferin Lübnan’daki inananlar, mazlumlar ve saldırıya uğrayanlar üzerine inmesinde önemli bir şahsiyet, tamamlayıcı ve ağır bir etken olmuştur.

Bu da onun tek bir liderde nadiren bulunan örnek nitelikleri bir araya getiren benzersizliğinden kaynaklanmaktadır.

Kendisi Lübnan’da; Arap ve İslam dünyasında özel ve ender bir liderlik şahsiyeti ile ortaya çıkmıştır. İşgalci Siyonist düşmana karşı direnişin zafer kazanması için gereken gerçekçi ön koşulların seviyesini yükseltmedeki rolü apaçık ortadadır. Seyyid Hasan Nasrullah inancı samimiyetle, bilgiyi derin kavrayışla ve ciddi bir çalışmayı da gelişmelerin farkındalığıyla birleştirdi. Yaşanan gerçekliği ve gelişmeleri okumada parlak ve dinamik bir zihinsel yapıya dayanan dikkat çekici bir zekâ ve kavrayışa; öncelikleri ve ilgi alanlarını planlama ve programlamada basiretli ilmî usule dayalı bir düşünceye sahipti. Ayrıca uygun alternatifleri bulma ve seçmede inanılmaz bir yeteneği; hem amaçların hem de bazı beklenti ve hazırlıkların gizli imalarını ifade eden bir dil kullanma ve ikna etme kabiliyeti vardı.

Tüm bu nitelikler, ona çekici ve olağanüstü bir liderlik karizması kazandırdı ve onun yeni gelişmelere güvenle bakmasını ve olasılıkları kavrayarak karşı koymasını sağladı.

Bu karizma sayesinde Hizbullah’ın şehit düşen Genel Sekreteri, direnişin imkanları ve gücündeki eksikliği telafi edebildi ve seviyesini, düşmanın karşı tarafta sahip olduğu var sayılan seviyesiyle uyumlu hale getirdi.

Direnen inançlı insanların sözlüğünde umutsuzluk veya hayal kırıklığı ya da zalim ve utanç verici bir oldu bittiye teslim olma gibi bir şey yoktur.

Şehit Seyyid Haşim Safiyüddin Hazretleri’nin omuzladığı detaylı yönetim; örgütsel ve icrai takip yükü, direnişin Seyyid’ine iyi bir icraat ve titiz bir yaklaşım konusunda önemli bir güvence vermiş ve kendisine, yakın ve sürekli takip etmesi gereken önceliklere ayırabileceği daha fazla zaman sağlamıştır.

İnanç birliği, aidiyet ve büyük sorumluluk duygusu ve liderlik sistemindeki diğer kardeşlerin kendileri ile alakalı görevleri yerine getirmeleri ışığında söz konusu iki şahsiyetin tekamülü, karakter ve usulün bütünleşmesi ve benzerliği ile teşvik edildi.

Seyyid Haşim Safiyüddin, sadık bir koruyucu, sağlam bir destekçi, samimi bir dost ve nasihatçi ve yolların dar ve seçeneklerin sınırlı olduğu zamanlarda da güvenilir bir iletişim kanalı olmuştur.

Tarih, her zaman gölgeleri seven ve gürültüden uzak, ciddi ve sessiz çalışmayı tercih eden bu tertemiz seyyide hakkını verecektir. Kendisi, lideri Seyyid Hasan Nasrullah’ın (Allah ikisinden de razı olsun) siretine uygun olarak mü’minlere, direnişçilere, ailelerine, şehit ailelerine, yaralılara ve esirlere karşı yumuşak ve sevgi dolu bir hayat yaşadı.

Destek savaşına gelindiğinde Hizbullah’ın Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Filistin direnişinin maddi ve manevi eksikliklerini telafi etmeye çalıştı. Ne var ki iki temel yeni gelişme bu çabaları olumsuz etkiledi:

Birincisi: Batı’nın, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’nin, gaspçı Siyonist varlığın yanında, hiçbir sınır tanımadan savaşa bu derece doğrudan ve hızlı bir şekilde müdahil olması. Bu, geçmişte nadir görülen bir durumdu ve sadece düşman varlığın, hayatta kalması ve kibirli Batı’nın bölgeyi kontrol altına alma hedefi doğrultusunda kendisine çizilmiş rolü konusunda gerçek ve ciddi bir korkuyu ortaya koyuyordu.

İkincisi: Düşmanın son dönemde özellikle siber alanda gerçekleştirdiği teknolojik ilerlemenin boyutu. Bu da Batı’nın kendisine sunduğu genel imkanlar, Batılı ülkelerin istihbarat ve bilgi stokları ve işgalci düşmanın bunlardan yararlanma olanaklarının kolaylaştırılması ile düşmandan gizlenmesi veya saklanması o dönemde neredeyse imkânsız hale gelen bir biçimde direnişin büyük ölçüde açığa çıkarılmasını sağladı. 

Yüce Şehit bu iki hususun risklerini mümkün olduğu kadar en aza indirmeye çalışmıştır; ama nesnel denklemin ve Allah’ın yasalarının, yaşananlar ve tarih üzerindeki egemenliği engellenemeyecek ve geçilemeyecek kadar güçlüdür.

Seyyid Hasan Nasrullah şehit olduğunda geride direnişin, Allah'ın yardımıyla durumunu düzeltmesini ve çatışma sırasında ortaya çıkan eksiklikleri ve boşlukları gidermesini sağlayacak zengin bir cihad mirası bıraktı ve direnişe Yüce Allah’ın, “Onların sözleri sadece, ‘Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılığı bağışla…” sözlerini gözden geçirme ve yerine getirme sorumluluğunu yükledi.

Direnişin -kapsamlı ve titiz bir incelemeyi tamamladıktan sonra- bugünkü ilk görevi ve sorumluluğu, tüm seviyelerdeki yeteneklerini hızla yeniden tesis etmek ve Siyonist düşmanla yüzleşme planlarını, son işgalinin sonuçları ve Lübnan ile bölgede meydana getirdiği siyasi ve güvenlik iklimi ışığında yeniden gözden geçirmektir. Direniş, Yüce Lider Seyyid Hasan Nasrullah’ın şehit edilmesinin örgütsel, seferberlik, manevi ve yönlendirme düzeylerinde bıraktığı boşluğu kapatmak; bunun müttefikler, muhalifler ve düşmanlarla siyasi ilişkiler üzerindeki etkisini düzeltmek ve Siyonist varlığın hedeflerini boşa çıkarma ve bu aşamadaki zorbalık projesini engelleme yolunda ilerlemek için gerekli dengeyi sağlamak adına elinden gelenin en iyisini yapmalıdır.

Lübnan gibi bir ülkede, zorunluluklara ve gerçekçi verilere göre her zaman üzerine düşeni ifa eden ve cihat sorumluluklarını bugün de aynı azimle ve süratle yerine getiren Lübnan İslami Direnişi’ni, düşmanın ve onun saldırganlığını destekleyen müttefiklerinin dayatmalarına karşılık gelen devlet otoritesine müteallik tüm utanç verici engeller, ulusal ve insani görevini yerine getirmekten alıkoyamayacaktır. İşte Hizbullah bu rolü üstlenerek ayağa kalmaktadır ve insani, ahlaki, uluslararası, hukuki, anayasal ve anlaşmaya dayalı haklarını uygulamaktadır. Böylece direnişin sağladığı üstünlükleri ve başarılarını inkar etmelerini haklı çıkarmak, itaatlerini ve eylemlerinin çirkinliğini ve düşmana karşı ulusal yetenekleri hızla yeniden tesis etme ve güçlendirme gerekliliğini küçümsemek ve Siyonist düşmanın ve onun tiranlığının iradesi önünde boyun eğme ve diz çökme törenleri sunma konusundaki tedirgin edici acelelerini güzelleştirmek namına ortaya attıkları tüm fezlekeler ve kısa vadeli batıl iddialar karşısında Hizbullah dimdik ayakta durmaktadır. Evet, bu tiranlığın kaçınılmaz olarak beli kırılacak ve direnişin asası, saldırganların ve onların projelerini pazarlayanların bütün yılanlarını yutacaktır.

Tüm cesaretimiz ve açık yürekliliğimizle şunu kavramalıyız ki zalim Amerikan yönetiminin her düzeyde koruması ve desteğiyle himaye edilen Siyonist düşman, bölgenin başkentlerini işgal etme ve yönetimlerini terbiye etme seviyesini aşmıştır. İsrail artık “en büyük kaygıları düşmanın güvenlik ve askeri gücüne ve bölgenin ve ülkelerin kaderini belirleme yeteneğine boyun eğip teslim olduktan sonra geçimini sağlamak olan Arap halklarını ve İslam milletlerini” aşağılamayı sürdürme konusunda giderek artan bir hevesle hareket etmektedir.

Bugün işgalci Siyonistlerin benimsediği bu kibri yıkmak, bölgemizin ve dünyanın tüm onurlu ve özgür insanlarının görevidir. Tarih, kibirde ısrar etmenin uçuruma doğru giden en kestirme yol olduğunu doğrulamaktadır.

Sonuç olarak, güveni ve umudu güçlendiren şeyin, halkımızın ve milletimizin evlatlarının, meşru haklarına dair inançları ve vatanlarını savunmak ve egemenliğini açgözlü düşmanlara karşı korumak için etkili  bir direniş seçeneğine bağlanmaları olduğunu vurgulamak; diğer yandan da başarısızlık ve yenilgi gemisine binen, düşmana ve efendilerine dalkavukluk ederek normalleşme yolunu tutan ve ülkemiz ve politikaları üzerinde kendi vesayetlerini dayatmak isteyenlerin emirlerine uyup direnişçilere saldıran ve silahlarının meşruiyetini sorgulayan herkesin açıklamalarının şiddetle ve kararlılıkla reddetmesinin lüzumlu olduğunun altını çizmek gerekir.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.