İsrail ve Amerikan savunma sistemlerinin isabetli önlemeleriyle ilgili olarak, bağımlılık yaratan ve yanıltıcı bir durum söz konusu. Gökyüzündeki her patlama, Batı mühendisliğinin füze barbarlığına karşı elde ettiği saf bir zafer olarak algılanıyor. Ancak gerçek bundan çok farklı: İran’la yürütülen füze savaşı acı bir gerçeği ortaya çıkardı – savunma, ne kadar etkileyici olursa olsun, bir strateji değildir. Aksine, bir tuzaktır.
İsrail ve ABD en gelişmiş savunma sistemlerini – THAAD, SM-3, Arrow, David’s Sling, Demir Kubbe – devreye soktu ve kampanyanın sadece birkaç günü içinde neredeyse tüm önleyicilerini tüketme noktasına geldi. Wall Street Journal internet sitesinde yer alan bir habere göre, bir ABD yetkilisi İsrail’in Arrow önleyicilerinde sıkıntı yaşadığını belirtti. Bu durum, eğer çatışma kısa sürede sona ermezse, İran’dan gelecek uzun menzilli balistik füzeleri önleme kapasitesine ilişkin ciddi endişeler doğuruyor.
Forbes’te yer alan bir başka haberde, İsrail’in envanter kısıtlamaları nedeniyle önleyici füze kullanımını rasyonel hale getirmek zorunda kaldığı belirtildi. Haberde, “Nüfus yoğunluğu düşük bölgelere isabet etmesi beklenen füzeler için önleme yapılmaması, envanterin korunmasına yardımcı oldu. İsrail ayrıca, İran’a ait füze rampalarını hedef alan agresif bir strateji benimsedi ve bu da İsrail’e zaman kazandırdı,” ifadelerine yer verildi.
“Ancak İran’ın daha fazla zamanı olsaydı, muhtemelen İsrail savaş uçağı üslerini ve lojistik destek noktalarını hedef alan bir strateji izleyebilirdi. Bazı İsrail hava üsleri vurulmuş olsa da, şu ana kadar uçak kayıplarına dair görsel bir kanıt bulunmuyor.”
Bu raporlar, uzun süren bir çatışmada hava savunma sistemini yönetmenin temel zorluğunu gözler önüne seriyor: ekonomik ve lojistik yük. İsrail’in İran’a yönelik güçlü hava saldırılarına rağmen, füze atışları günlerce dalgalar halinde devam etti. Bu etkileyici saldırılar bile düşmanı durdurmayı başaramadı.
İran, füze ve fırlatma sistemleri stoklarını korumayı başarırken, İsrail’in savunma kapasitesinin sınırlarına yaklaştığına dair haberler ortaya çıktı. Çatışma iki hafta daha sürseydi, İsrail ciddi şekilde zarar gören hava üsleri ve sivil altyapı dahil olmak üzere, artan düşman başarılarıyla karşı karşıya kalabilirdi.
Düşman sistemlerini kısa sürede aşındırmaya dayalı İsrail doktrini, sanayi ölçeğinde yürütülen füze saldırıları çağında yetersiz kaldı. Komuta merkezlerine yapılan saldırılar ve İranlı karar vericilerin etkisiz hale getirilmesi bile ateşin durmasını sağlayamadı. Bu doktrin, artık tehdidin doğasına uygun değil.
Ayrıca, ABD'den gelen raporlar, önleyici füze üretim kapasitesinin bile sınırlı olduğunu vurguluyor. Eğer üretim gücü bu kadar yüksek olan ABD yılda sadece birkaç düzine önleyici füze üretebiliyorsa İsrail’in bu tempoya ayak uydurma şansı nedir? Dahası, ya ABD başka cephelerde de kendini savunmak zorunda kalırsa veya Washington’daki siyasi rüzgarlar İsrail’e yardım konusunda eskisi kadar hevesli olmazsa ne olacak?
İsrail’in bir felaketi önlemek için doğrudan yardım alması – THAAD ve SM-3 sistemlerinin devreye girmesi – operasyonel bağımsızlık konusunda zorlayıcı soruları gündeme getiriyor. Bu yardımlar olmasaydı, sonucun çok farklı olabileceği açık.
İran, her ne kadar ağır darbeler almış olsa da, çatışmadan şu net çıkarımla ayrıldı: Önleyici sistemler bir caydırıcılık unsuru değil. Aksine, Batı’nın savunmadaki kırılganlığını gözler önüne seriyor. İsrail güvenlik, bütçe ve sivil refah arasında bir denge kurmaya çalışırken, İran tüm kaynaklarını bir başka “ulusal onur” hamlesi için seferber edebiliyor; ve bu asimetri, güç inşası ve gelecekteki çatışmalara hazırlık noktasında açıkça kendini gösteriyor.
Sonuç olarak, savunma sistemleri elbette önemli ancak savaşı kazandırmazlar. Bu sistemlerin ömrü sınırlı, maliyetleri çok yüksek ve hızlı bir şekilde tükeniyorlar. İsrail’deki stratejik planlayıcılar (eğer hâlâ varsa) kendilerine şu soruları sormalı: Stok bittiğinde ne olacak? Ve daha da önemlisi – sadece hayatta kalmayı değil, savaşı belirli hedeflerle sonlandırmayı sağlayacak stratejik düşünceye nasıl geri döneceğiz?
Kudüs Haber Ajansı - KHA