Amerikan özel Suriye temsilcisi Thomas Barrack’ın, Suriye’nin toprak bütünlüğüne olan bağlılıklarını dile getiren açıklamalarının aksine, ABD ve İsrail aynı ayrıştırıcı politikayı sürdürmeye devam ediyor. Arazideki çatışan grupları kendilerine hayati çıkarlarla bağlayarak nüfuzlarını kademeli olarak genişletiyorlar. Bu durum, uzaktan kumandayla yönetilebilecek mayınlar yerleştiriliyormuşçasına bir süreci andırıyor ve istenildiği anda patlatılabilir hale geliyor.
ABD'nin, Ahmed Şar’a başkanlığındaki yeni Suriye yönetimine yönelik benzeri görülmemiş açılımı, birtakım şartlara bağlanmış durumda. Bu şartların başında, Suriye’nin bölgesel çatışmaların dışına çekilmesi, iç çatışmalara sıkıştırılması ve İsrail’e tavizler verilmesi geliyor. İsrail, Golan Tepeleri'ndeki işgalini pekiştirip bu bölgeyi herhangi bir gelecekteki pazarlığın dışına çıkarmış, güneyde ise yeni alanlar yutmuş durumda. Aynı zamanda, ABD’nin “terörle mücadele” gerekçesiyle Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) verdiği destek sürüyor. Bu da hem yeni yönetimle hem de SDG ile güçlü bağların korunmasını sağlıyor.
Bununla eşzamanlı olarak, işgal ettiği Suriye topraklarını meşrulaştırmaya çalışan ve "Dürzileri koruma" bahanesiyle daha fazla toprak elde etme hedefinde olan İsrail, yeni yönetimle ilişkilerini güçlendiriyor. Aynı zamanda Süveyda’da bazı Dürzi figürlerle iletişimini sürdürüyor. Bu kentte, yeni yönetime bağlı milis gruplar tarafından "güvenliği sağlama" ve "yasadışı silahlı grupları silahsızlandırma" bahanesiyle eşi görülmemiş bir saldırı başlatıldı. Bu saldırının, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Suriyeli ve İsrailli yetkililer arasında yapılan ve bazı İsrail medyasının Ahmed Şar’a’nın katıldığını iddia ettiği görüşmelerin ardından geldiği belirtiliyor. Ancak, yönetim yanlısı “el-Vatan” gazetesi Şar’a’nın katılımını yalanlasa da, güvenlik anlaşmaları için görüşmeler yapıldığını kabul etti.
Bu gelişmeler, bazı çevreler tarafından, İsrail’den gelen bir "yeşil ışıkla" bu saldırının başlatıldığı şeklinde yorumlanıyor. Bu görüşe, İsrailli yetkililerin "sahadaki durumu yakından takip ettiklerini ve kara müdahalesi düşünmediklerini" belirtmeleri de destek olarak gösteriliyor. Ancak İsrail, Süveyda çevresine yönelik bazı sembolik hava saldırıları gerçekleştirdi. Bu da İsrail’in Süveyda halkına "İstemeniz yeter, sizi koruruz" mesajı verdiği şeklinde yorumlanıyor.
İsrail'in Süveyda halkına yönelik şantaj politikası burada öne çıkıyor. Bazı bölgelerde kasıtlı öldürmeler yaşanırken, Savunma Bakanlığı’na bağlı milis unsurların özel mülklere zarar verdiği, kundaklama ve hırsızlık yaptığı videolarda ortaya çıktı. Saldırgan gruplar arasında Dürzileri de kapsayan mezhepçi nefret söylemlerinin yaygın olduğu ve “cennete giden yolun azınlıkları öldürmekten geçtiğine” inandıkları görülüyor.
Öte yandan, SDG dosyası şu anda çıkmaza girmiş durumda. Kürtler, özerk yönetim taleplerinde ısrar ediyor ve askeri güçlerinin bütün olarak kalmasını istiyor. Bu, Esad rejiminin düşüşüyle birlikte silah bırakan ve sonrasında mezhepçi katliamlara uğrayan Alevilerin yaşadığı kaderden korktukları anlamına geliyor. Bu katliamlar hâlâ sürerken, hükümetin kurduğu soruşturma komisyonu raporunu hâlâ yayımlamış değil.
ABD'nin, bir yandan Suriye yönetimini hoşnut etmeye çalışırken, diğer yandan SDG ile güçlü ilişkilerini sürdürmesi; İsrail’in şu an Dürzileri sıkıştırmak ve saldırılar karşısında Tel Aviv ile ilişki kurmayı meşrulaştırmak için uyguladığı politikaya oldukça benziyor. Bu da, işgal altındaki topraklarda yaşayan ve İsrail’e yakın olan Dürzi dini lideri Muvaffak Tarif’in bir köprü kurma çabasına yansıyor. Bu köprü, İsrail’in Suriye’den daha fazla toprak koparma niyetini pratiğe dönüştürüyor.
Tüm bu gelişmeler ışığında, "Birleşik Suriye" sadece siyasi ve medyatik bir söylem olarak kalıyor. Gerçek bir ulusal temelin kurulması göz ardı edilirken, ABD ve İsrail’in klasik sömürgeci politikaları devam ediyor. Ülkeye şöyle bir bakıldığında, ulusal kimliğin tamamen yitirildiği ve her an alevlenmeye hazır birçok gerilim odağının bulunduğu açıkça görülüyor. Mevcut yönetimin uyguladığı mezhepçi şiddet politikaları nedeniyle her bir topluluk, uluslararası koruma talep etme hakkını kendinde görüyor. Ve bu talep, uygun zamanda karşılanabilir. Sonuç olarak: Yüzeyde birleşik gibi görünen Suriye, aslında mezhepçi fay hatlarının belirlediği, istenildiğinde parçalanmaya hazır sınırlar barındırıyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA