İsrail eliyle İran’a karşı yürütülen Amerikan savaşı, Tel Aviv’in savaşın temel hedefini, yani İran İslam Cumhuriyeti’ndeki İslam rejimini devirme hedefini, gerçekleştirmedeki başarısızlığıyla son buldu.
İsrail işgal ordusunun 12 Haziran Cuma günü şafak vakti başlattığı ilk saldırı, ülkenin mümkün olduğunca çok sayıda önemli şahsiyetini öldürmeyi amaçlıyordu. İsrail’in asıl hedefi, ikametgahının bombalandığı anlaşılan İslam İnkılabı Rehberi Seyyid Ali Hamaney’di. Bu durumu, Rehber’in danışmanı Ali Laricani, 29 Haziran 2025 tarihinde İran televizyonuna verdiği röportajda açıkça ortaya koydu.
ABD-İsrail saldırılarının ilk saatlerinde İsrail’in coşkusu öyle bir boyuta ulaştı ki İsrailli bakanlar, savaşın gerçek amacını net bir biçimde vurguladı; İranlıları İslam rejimine karşı gösteri yapmaya ve onu devirmeye zorlamak istiyorlardı.
Saldırının ertesi günü İran halkına ilk seslenen, Siyonist düşmanın Başbakanı Binyamin Netanyahu oldu ve halkı İslam İnkılabı Rehberi’ne karşı harekete geçmeye çağırdı.
Netanyahu, Yahudi tarihinde bir kazı yaparak Pers Kralı Kiros’un Yahudilere olan iyiliğini hatırlattı. Malum olduğu üzere İsrail anlatısına göre Kiros, Yahudileri kurtarmış, işgal altındaki Filistin’e geri göndermiş ve Babil’deki esaretlerinin ardından tapınaklarını inşa etmelerine izin vermişti. Netanyahu, söz konusu rivayetle, bu dönemde İran halkına karşı Kiros’un görevini üstlenip onları rejimin elinden kurtaracağını ima ediyordu.
İsrail, İran halkının İran devletine karşı yürütmesini beklediği şeyde hayal kırıklığına uğradı. Kışkırtma kampanyalarına ve Tahran sokaklarına atılan ve gösteri çağrısı yapan bildirilere rağmen çağrılarına yanıt verilmemesi karşısında Tel Aviv afalladı. İran İslam Cumhuriyeti, “şok ve dehşeti” sindirip suikastlara Tel Aviv’i bombalayarak hızla karşılık verince ve rejim çökmeyince, İsrailli ve Amerikalı düşmanlar, saldırıların amacının İran’ın nükleer ve füze projelerini çökertmek olduğunu belirterek çıtayı düşürdü.
İran kamuoyunun İsrail ile etkileşime geçmemesinin sebebini, İsrail Ulusal Güvenlik Enstitüsü’ndeki İran ve Şii Ekseni Programı’nın başkanı Raz Zimmt, Yedioth Ahronoth’ta 23 Haziran 2025 tarihinde yayınlanan “İstikrarlı İran Rejimini Nasıl Sarsarız?” başlıklı makalede şöyle açıkladı: “Hava kuvvetlerine ait uçaklar İran üzerinde uçtuğu ve sivillerle alakalı zarar, ölüm ve yaralanma görüntüleri yerel medyada ve sosyal ağlarda yayınlandığı sürece kamuoyunun öfkesi, öncelikle rejimin kendisine değil; dış düşmana yönelik olacaktır.”
“İranlılar, bölünme korkusuyla İran bayrağı, yani İran devletinin etrafında toplandılar. İsrail hava saldırılarının yalnızca askeri, füze ve nükleer tesisleri değil, aynı zamanda devletin zenginliklerini de doğrudan hedef aldığını gören İranlılar, İsrail’in rejimin askeri kapasitesini vurmayı veya değiştirmeyi değil, ülkeyi bölmeyi hedef aldığı hissine kapıldılar. Bu da kaosa ve iç savaşa sürüklenme korkusunu körükledi.”
İsrail, rejimin yeteneklerini hedef almanın onu zayıflatmaya yetmediğine kanaat getirince başına vurmanın sorunu çözeceğine inandı. Bu nedenle Netanyahu, Seyyid Ali Hamaney’in öldürülmesi olasılığını açıkça ima etti. Ancak bu tehdide rağmen bazı analistler, Devrimin Rehberi’nin öldürülmesinin rejimin düşüşü anlamına gelmeyeceğini ifade ederek şüphelerini orta koydu. Nitekim Raz Zimmt durumu şöyle niteliyordu: “Böylesi bir darbe, yönetimin liderliğini sarsabilir; ancak İslam Cumhuriyeti, Hizbullah veya Hamas’ın aksine iyi örgütlenmiş, çerçevesi belirli ve çok kurumlu bir siyasi arenaya dayanmaktadır ve Dini Lider’i atamakla sorumlu olan 88 üyeli Uzmanlar Konseyi, kendisinden daha aşırı bir halef bulmakta zorluk çekmeyecektir.”
Ayrıca savaş sırasında bir kısım sağcı İsrailliler, Uzmanlar Konseyi üyelerinin öldürülmesi çağrısında bulundular. Bu bağlamda Kudüs Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü Orta Doğu Bölüm Başkanı Yoni Ben-Menachem, 22 Haziran 2025 tarihinde “İran Rejiminin İstikrarsızlaştırılması, Dini Liderliğin Devrilmesini de Kapsıyor” başlıklı çalışmasında, “Üst düzey İsrailli güvenlik yetkilileri, şu anda İran’ı yöneten ideolojik çekirdeği ortadan kaldırmanın, rejimin çöküşünü sağlamanın tek yolu olduğuna inanıyor.” dedi.
Ben-Menachem, Mossad ve İsrail “ordusunun” savaş sırasında bu operasyonu gerçekleştirmeyi planladığını açıkça ortaya koydu ve üst düzey bir güvenlik kaynağının, böyle bir saldırının “rejimin çökmesine yol açabileceğini, ancak bunun büyük ölçüde İran sokağının tepkisine bağlı olduğunu” söylediğini aktardı.
Güvenlik yetkilileri, “rejimin ideolojik çekirdeğinin, önceden belirlenmiş bir alternatif çerçeve olmaksızın çökmesi durumunda İran’ın kaosa sürüklenebileceği” değerlendirmesinde bulundular. Bu durum da “İran’ın kendi iç karışıklıklarıyla meşgul olacağı ve İsrail’e saldıramayacağı veya nükleer programını sürdüremeyeceği” göz önüne alındığında, İsrail’in stratejik çıkarlarına hizmet edecekti.
İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nün 24 Haziran 2025 tarihli bir başka araştırmasına göre, ateşkesin ilan edilmesiyle İran, “iç bütünlüğünü koruyabildiğini, kararlılığını ve dış tehdit karşısında saflarını birleştirebildiğini gösterdi.” Araştırma da şöyle dendi: “İran’ın nükleer projesi, ağır bir darbe aldı; ancak bu darbenin İran’ı teslim olmaya veya nükleer hedeflerinden vazgeçmeye zorlaması beklenmiyor. Aksine Tahran’ın askeri nükleer kapasiteye ulaşma yolunda ilerleme kararlılığını artırması muhtemel.”
Savaşın temel hedefi olan rejimi devirmenin başarısızlığı, Netanyahu tarafından da 25 Haziran 2025’te İsrail’in hükümet toplantısında kabul edildi. Bakanlarına hitaben Netanyahu şunları söyledi: “İstihbarat değerlendirmeleri, rejimi devirme olasılığını gösterseydi İsrail, İran’a yönelik saldırıyı sürdürmeye hazırdı.” “Zamanımız varken İran rejimini sarsmak önemliydi; rejimi devirmenin mümkün olduğunu değerlendirseydik, devam ederdik.”
İsrail, rejimi devirmedeki başarısızlığını teyit ettikten sonra, bombalamalarını İran’ın nükleer ve füze tesislerine yoğunlaştırdı. ABD’nin doğrudan müdahalesine, Natanz, Fordo ve İsfahan’daki nükleer reaktörleri bombalamasına ve ABD Başkanı Donald Trump’ın yaptığıyla övünmesine rağmen ABD ve İsrail istihbarat değerlendirmeleri, saldırıların etkinliği konusunda kuşkularını ortaya koydu.
İsrailli bir istihbarat kaynağı, ABC News’e verdiği demeçte bulguları küçümseyerek, “gerçekten iyi değil” dedi. Kanal, kaynaklarından birinin, “Bu ayrıntıları belirlemek aylar alabilir, hatta imkânsız olabilir” dediğini de aktardı.
Bu durum ABD Başkanı Trump’ı öfkelendirdi ve Trump, bu tür haberler yapan kanallara saldırarak, İsrail Atom Enerjisi Komisyonu tarafından yayınlanan ve “ABD’nin Fordo tesisine düzenlediği saldırının, tesisin hayati altyapısını yok ettiğini, zenginleştirme tesisini işlemez hale getirdiğini ve İran’ın nükleer silah geliştirme kabiliyetini yıllarca geriye götürdüğünü” belirten bir belge yayınladı.
İsrail, ne yaparsa yapsın İran’ın barışçıl nükleer enerji arayışını engelleyemeyeceğinin farkında. Bugün, savaşın sona ermesinin ardından Tel Aviv’in, İran’ın nükleer ve füze projelerini durdurma yeteneğini sorgulayan sesler yükseldi. Yedioth Ahronoth askeri analisti Ron Ben-Yishai 26 Haziran 2025 tarihli yazısında şunları söyledi: “Mevcut durumda İsrail’in, İran’ın elinde kalan % 60 zenginleştirilmiş uranyum ve bir yerlerde saklı yüzlerce gelişmiş santrifüjü kullanarak basit bir nükleer silah -örneğin kirli bir bomba- elde etmek için hızlı bir atılımda bulunmasını önlemek için birkaç kilit alanda derhal etkili bir şekilde harekete geçmesi iyi olur.”
İsrail ordusuna yakınlığıyla bilinen Ben-Yishai ayrıca, ABD ve İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının sonucunun net olmaması nedeniyle şunları söyledi: “Özetle, ilan edilen savaş hedeflerine ne ölçüde ulaşıldığını, nükleer silah projesinin, özellikle de zenginleştirme tesislerinin ne ölçüde hasar gördüğünü ve İranlıların ne kadar yüksek oranda zenginleştirilmiş ve kısa sürede bir bomba yapmak için kullanabileceği uranyumu saklamayı başardığını doğrulamak için istihbarat toplama çabaları her alanda artırılmalıdır.” “İran’ın füze gücünün ne ölçüde azaldığı ve balistik füzeler, insansız hava araçları ve savaşta nadiren kullandığı seyir füzelerinden elinde ne kadar kaldığı belirsiz. Bu alanda İran’ın elinde İsrail için tehdit oluşturacak önemli miktarda güç kalmış olması mümkün.”
Amerikalı ve İsrailli düşmanlar aslında ne başardıklarından emin olmadıkları için bazı İsrailli analistler, savaşın hedeflerine ulaşılıp ulaşılmadığını belirlemenin anahtarının, İranlıların Amerikalılarla müzakere masasındaki performansının ve Washington’ın talep ettiği tavizleri ne ölçüde vermeye hazır olduklarının izlenmesi olduğuna inanıyor. Mevzuyla alakalı Ben-Yishai şöyle diyor: “Kendi topraklarında uranyum zenginleştirmeyi bırakıp füze programlarını sınırlamaya hazır olup olmadıklarını izlemeliyiz. Müzakerelerin hızı ve İran’ın bu süreçteki davranışları, özellikle de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından sağlam ve habersiz gözetimi kabul edip etmedikleri, savaşın, hedeflerine ne ölçüde ulaştığını belirleyecek son derece önemli konulardır.”
Bu arada, Netanyahu’nun yaklaşan seçim kampanyasında İran ile savaşı içeride nasıl pazarlayacağına bakılmaksızın İsrail’deki sisli hava ve savaştaki zafer konusundaki belirsizlikle beraber bazı İsrailli gazeteci analistler, Tel Aviv’in yeni bir savaş turuna hazırlanması gerektiğine inanıyor. “İran nükleer ve füze programlarından vazgeçmeye hazır değilse İsrail yeniden bir değerlendirme yapmak zorunda kalacak. Savaşın sebep olduğu zarar ve yaklaşık altı ay sürecek yeni bir nükleer anlaşma müzakeresi değerlendirilecek. Sonuçlar İsrail açısından tatmin edici olmazsa belki de Amerika Birleşik Devletleri ile koordinasyon halinde yeni bir savaş turuna hazırlanmak gerekecek.”
Son tahlilde herkes, kayıplarının ve indirdiği darbelerin ne denli etkili olduğunun değerlendirmesini yapıyor. Ama kesin olan şu ki -İsrail’in başta yaşattığı şoka rağmen- İran ulusu, rejimini ve saldırılar karşısında iradesini koruyarak savaştan galip çıktı.
Kudüs Haber Ajansı - KHA