Silah Bırakma Fikri Tartışılamaz Mı?

İbrahim el-Emîn tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde yayımlanan “ATEŞKES ÖNCESİ MÜZAKERE GİRİŞİMLERİNİ TEKRARLAMAKTAN KAÇININ: SİLAH BIRAKMA FİKRİ TARTIŞILAMAZ MI?”başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

05 Temmuz 2025
Silah Bırakma Fikri Tartışılamaz Mı?

Bugün, yaşadığımız bu dönemde ve bölgemizdeki savaşların ortasında, ABD ve İsrail’in yönettiği ve Arap ülkeleriyle Lübnan’daki siyasi güçlerin de içinde olduğu bu vahşi savaşlar sürerken, acaba gerçekten Lübnan’da direnişin silahını teslim etmesini isteyenler içinde aklı başında kimse var mı? Sadece Trump istediği için mi ya da bizim daha fazla öldürülmemize razı olduğu için mi bunu istiyorlar?

Elbette ülkede çok saf insanlar var, ama aynı zamanda dış güçlerin hizmetinde olan işbirlikçiler de mevcut. Bunlar, son savaşın sonuçlarından yola çıkarak direnç silahının saldırıyı önleyemediği gibi bir söylem geliştirdiler.

Bu kişiler, direnişi hiç desteklememiş, savaşa sadece saldırının durmaması açısından bakıyor; kayıpları ve maddi zararı ön planda tutuyorlar.

Hatta çoğu, yıllarca Lübnan’ın daha fazla yıkımına neden oldu, on binlerce Lübnanlıyı öldürdü ve ülkeyi çıkarlarına teslim etti. Ancak şimdi birdenbire bu konuda uzman kesildiler ve direniş silahının sadece düşmanı caydırmak için olduğunu, savunma amaçlı bir rolü olmadığını söylüyorlar.

Bu yüzden, 66 gün süren çatışmalar boyunca düşmanın hiçbir Lübnan bölgesini işgal edememesinin nedenini halka anlatmak istemiyorlar.

Aynı zamanda, o dönemde müzakerelerde yapılan hataların ve net garantiler olmadan varılan anlaşmanın, düşmanın birçok güney kasabasına girmesine ve onları yıkmasına izin verdiğini kabul etmiyorlar. Bu hatalar, İsrail’in sürekli ihlallerini de beraberinde getirdi.

Bugün silahın teslim edilmesini isteyenler, savaş sırasında direnişin teslim olmasını isteyenlerle aynı kişiler. Bazıları, o anlaşmanın o dönemdeki güç dengelerine göre yapıldığını düşünüyor, halbuki o dönemdeki müzakereler doğal değildi ve koordinasyon ile iletişim eksikliği yüzünden bu sonuçlar ortaya çıktı.

Artık müzakere hatalarının kabul edilme zamanı geldi, çünkü Kasım anlaşması felaketlere yol açtı ve bu felaketler halen devam ediyor.

Ancak sahadaki gerçekler, herhangi bir yeni taviz verilmesini gerektirmiyor.

Bugün yeniden müzakere süreci tartışılıyor; ABD arabuluculuğunda güneydeki durum, silah meselesi, İsrail’in çekilmesi ve Suriye ile ilişkiler konuşuluyor. Endişe, bu müzakerelerin önceki anlaşmadan daha sert sonuçlar doğurabileceği yönünde; çünkü önceki anlaşma sahadaki gerçeklerle uyumlu değildi ve düşman sahada büyük başarılar elde etmekte zorlanıyordu.

Bugün, Lübnan’ın güçsüz olduğu varsayımıyla hareket etmek yanlış. Bu yüzden Amerikalılarla iş birliği yapmazsak savaş yeniden çıkabilir diye taviz verilmemeli.

Direniş içinde bile bazıları liderliği bu anlaşmayı kabul ettiği için suçluyor.

Bu tartışma bilimsel anlamda değerli olabilir ama anlaşmanın amacı savaşın bitirilmesi ve 1701 sayılı kararın uygulanmasıydı; bu da Lübnan’ın güneyinde devlet otoritesinin yeniden tesis edilmesi demekti.

Uluslararası kararların tümünün uygulanması mümkün olmadığı sürece, bunlara dayanarak tartışmanın bir anlamı yok. Mesela 1948’deki 194 sayılı karar, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkını garanti ediyor. 1967’deki 242 sayılı karar ise Lübnan’ın işgal altındaki topraklarını geri almasına izin veriyor.

Bugün silah bırakma talebi, aslında İsrail’in talebidir. İsrail hiç durmadan direnişin silahının bırakılmasını istiyor. Netanyahu 1997’de Clinton ile görüşmesinde İsrail’in Lübnan’dan çekilmesinin ancak Hizbullah’ın silah bırakmasıyla mümkün olacağını söyledi.

Bugün de benzer bir tavır sergiliyor; ABD onaylı olarak Lübnan devletinin Hizbullah’ı silahsızlandırmasını, bunun karşılığında İsrail’in saldırılarına son vermesini ve yeniden imara izin vermesini talep ediyor.

2000 yılında, ünlü kurtuluşun ardından sınırların çizilmesi için BM yetkilisi Terry Rod Larsen görevlendirildi. Larsen, Lübnan’a geldiğinde direnişin silahsızlanması gerektiğini düşünüyordu, çünkü İsrail çekilmişti ve savaş bitmişti.

Ancak o dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Hizbullah lideri merhum Hasan Nasrallah ile görüştü. Nasrallah, İsrail’in Lübnan’daki tüm topraklardan çekilmediğini, Şeb’a çiftliklerinin hala işgal altında olduğunu ve Lübnanlılara ait olduğunu belirtti.

Nasrallah ayrıca, İsrail’in hala Lübnanlı tutukluları hapiste tuttuğunu, BM’nin bu konuda koordinasyon yapmasına rağmen İsrail’in serbest bırakmayı reddettiğini vurguladı.

Annan bu görüşmeden sonra, direnişin silah bırakmasını beklememeleri gerektiğini İsrail ve ABD’ye iletti.

Bugün ise siyasi liderler ve devlet yetkilileri İsrail’in yaptıklarını sadece direnişin silahının bırakılması açısından görüyorlar.

Bunların dışındaki konular onları ilgilendirmiyor. Eğer Ekonomi Bakanı Amir el-Bassat, göreve gelir gelmez ekmeğin fiyatını öğrendiyse, hiç kimse ondan İsrail’de kaç tane Lübnanlı tutuklu olduğunu ya da isimlerini bilip bilmediğini sorsa zor durumda kalır.

Düşman ve ABD, direnişi silahsızlandırma talebini hiç bırakmadı. Lübnan’daki destekçileri de direnişin yanında olmadı.

Velid Canbolat’la ilgili tartışmalar, silah bırakma meselesini bir dereceye kadar meşrulaştırmaya çalıştı. Canbolat, Suriye’deki yeni yönetimden duyduğu hayal kırıklığını gizlemiyor.

Ancak Canbolat, kendi topluluğunu korumak adına direnişin silahını bırakmasını kabul ettiremedi. Bu yüzden bu konuyu halka açık tartışmaya açmaktan kaçınıyor.

Bazıları Lübnan’daki Şii toplumunda direnişten yorulanların olduğunu, yeni bir Şii burjuvazinin direnişin durdurulmasını istediğini iddia ediyor.

Bunlar belki bazı Hizbullah mensupları ya da destekçileri arasında da olabilir, ama bu görüş çoğunlukta değil ve genel resmi yansıtmıyor.

Gençlerin geceleri İsrail karşıtı sloganlarla toplanması, direniş yolunda devam etme sözünü vermesi, bu gençlerin direnişi desteklediğini açıkça gösteriyor.

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım’ın konuyu çok diplomatik bir şekilde ele almasının sebebi, ülkeyi gereksiz sorunlara sokmamak istemesi. Tehdit etmemesi zayıflık değil, duruşunu ifade etme biçimidir. Muharrem gecelerinde yaptığı konuşmalarda, direnişin silahını bırakmasını bekleyenlerin uzun süre beklemesi gerektiğini net olarak ifade etti.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.