İsrail ile İran arasında ilan edilen ateşkesin üzerinden zaman geçtikçe, savaşın doğası daha da netleşiyor. Bu savaş, beklendiği gibi bir “stratejik dönüm noktası” olmadı; aksine, geçici bir askeri çatışma olarak kaldı. Net bir anlaşmayla değil, her iki tarafın da kendi zafer anlatısını oluşturabileceği bir ateşkesle sona erdi.
İsrail resmi olarak zafer ilan etse de, hem medya hem uzman çevreler hem de kamuoyunda savaş öncesindeki temel sorular hâlâ cevapsız: İran’ın nükleer programı gerçekten durduruldu mu? Füze tehdidi ortadan kalktı mı? İran’ın bölgesel etkisi kırıldı mı? Ve en önemlisi, savaş sırasında ve öncesinde konuşulan "rejim değişikliği" ihtimali gerçekleşti mi?
Tersine, birçok değerlendirmeye göre İran bu savaştan daha güçlü ve daha dirençli bir şekilde çıktı. Bu durumda İsrail’in elde ettiği şey, taktiksel bir başarıdan öteye geçememiş gibi görünüyor.
Şu ana kadar ortaya çıkan tablo, İsrail açısından gerçek sonucun "acı bir beraberlik" olduğunu gösteriyor. İran ise, savaşın hedeflerini boşa çıkarmayı başardığı için, savunmada kalmasına rağmen kendi zafer anlatısını pekiştirmiş durumda.
Resmî açıklamalara veya anketlere gerek kalmadan bile Tel Aviv’deki genel ruh halinden derin bir endişe hissediliyor. Savaş, yıllardır abartılan İsrail’in savunma ve saldırı kapasitesine dair anlatıların büyük ölçüde gerçek dışı olduğunu ortaya koydu. Savaş boyunca görülen ciddi askeri zaaflar, önümüzdeki dönemde İsrail’in “alınacak dersler” listesinde üst sıralarda yer alacak. Ayrıca, İran’ın ateşkes yürürlüğe girmeden hemen önce gerçekleştirdiği son saldırı da açık bir mesaj verdi: İran düşmedi ve kendini kaybetmiş olarak görmüyor. Oysa İsrail’in en büyük arzusu, İran’ı önce psikolojik olarak, yani kendi algısında mağlup etmekti.
Amerikan ve İsrail kaynaklı istihbarat raporları, saldırıların etkisinin hâlâ “belirsiz” olduğunu vurguluyor.
İsrail, askeri açıdan bazı başarılar elde etmiş olsa da, hedeflerine tam anlamıyla ulaşamadı. İran’ın nükleer tesislerine yönelik sert ve nokta atışı saldırılar gerçekleşti, ancak bu saldırılar programı tamamen ortadan kaldırmaya yetmedi. Hem Amerikan hem de İsrail istihbarat raporları, saldırıların sonuçlarının kesin olmadığına işaret ediyor. Zenginleştirilmiş uranyuma dokunulmadı; santrifüjlerin büyük kısmı önceden güvenli alanlara taşındığı için zarar görmedi. Programın ana merkezi olarak bilinen tesisler ise ya sadece kısmen zarar gördü ya da bu konuda hem Amerikan hem İsrail kaynaklarında çelişkili bilgiler mevcut. Bu da, iki tarafın da kesin sonuçlardan emin olamadığını gösteriyor.
Öte yandan İran’ın füze tehdidi büyük ölçüde yerinde duruyor. Altyapının hızla onarılması ve üretimin artırılması bekleniyor. İran, bu alana özellikle önem veriyor çünkü füze gücü savaş boyunca etkili olduğunu kanıtladı. Bu da gelecekte İsrail ve ABD için daha büyük bir tehdit anlamına geliyor.
İsrail’in önde gelen askeri ve güvenlik uzmanlarından Ronen Bergman, Yedioth Ahronoth gazetesinde şöyle yazdı: “İsrail askeri olarak büyük bir başarı elde etti ama bu stratejik bir zafer için yeterli değil.” Bergman, hava saldırılarının son derece hassas olduğunu ve İran’ın derinliklerindeki nükleer ve füze tesislerini hedef aldığını belirtiyor. Ancak, nükleer programa verilen gerçek zararın boyutu hâlâ belirsizliğini koruyor. Bergman’a göre, İsrail hükümeti tehdidi birkaç yıl ertelediklerini söylese de, hem İsrail hem ABD istihbaratı bu konuda daha az iyimser.
Sonuç olarak, ateşkesten sadece iki gün sonra bile tablo netleşiyor: Nükleer tesisler hasar gördü ama yok edilmedi; program durdurulmadı, sadece kısa bir süreliğine ertelendi. İsrail ve ABD’nin siyasi söylemleri ile istihbarat raporları arasında belirgin bir fark var. Gerçek tablo, zamanla ortaya çıkacak. Şimdilik görünen şu: İsrail ve ABD, İran’a karşı yürüttükleri savaşta kesin bir zafer elde edemediler.
Kudüs Haber Ajansı - KHA