Gazze Savaşı ile beraber birçok konunun, kavramın ve şahsiyetin sahteliği ortaya çıktı. Artık ümmetin “Büyük İsrail Projesi” ile savaşı sadece silah ve ordularla sınırlı değil. Savaş, düşüncenin Siyonistleştirilmesi, kavramların yeniden anlamlandırılması ve düşmanların yeniden şekillendirilmesi yoluyla ümmetin evlatlarının bilincine doğru hızlı bir biçimde sızıyor/yayılıyor. Büyük yenilgilerin yaşandığı zamanlarda bilinç, gerçek savaş meydanı oluyor ve akılların istilası bir vatan için en büyük tehlikeye dönüşüyor. Zira evlatlarının akılları istila edilmiş toprakların özgürlüğüne kavuşturulması mümkün olmuyor.
Burada kontrol, bilinci istila etmek için modern teknolojik araçların sömürülmesiyle kendini göstermeye başlıyor. Önce geleneksel ve dijital medya kontrol altına alınıyor, sonra sanal alemde botlar devreye sokuluyor ve en sonunda da medya aktivistleri marjinal sorunlara yönlendiriliyor. Bu arada daha önceki makalelerde belirtildiği gibi drama, sinema ve tiyatrodan da faydalanılıyor ve ayrıca dini, politik ve ekonomik söylem de yeniden formüle ediliyor.
Sömürgecilik, bölgedeki bütün araçlarıyla, İsrail işgalinin Ortadoğu bölgesinde işlevsel bir devlet olarak ele geçirmeye çalıştığı kontrole dair hesaplardan ve bölgeyi ele geçirmesinden genç nesilleri uzak tutmak adına beyinlerini yıkamaktan, onları hiçbir çıkarları olmayan mücadelelerin ateşine atmaktan geri durmuyor. Burada, mezhepsel/sınıfsal farklılıklara ve iç savaşlara odaklanıp Filistin meselesinin görmezden gelindiği, hatta belki de şeytanlaştırıldığı veya küçümsendiği değişen medya önceliklerine ciddi bir biçimde dikkat etmemiz gerekiyor. Nitekim Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı Yahya Sinvar’ın şehadeti sırasında direnişi terörizmle yaftalayarak MBC kanalı tam da böylesi bir iş yapmıştı.
Evet, yakın zamanda Washington’daki Arap Merkezi, Filistin davasına olan ilginin tüm Arap medya kuruluşlarında %70 oranında azaldığını belirtti. Yine 2014’te İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşı ile alakalı yapılan yayınları, bugün Gazze’ye karşı işlenen soykırıma dair yapılan yayınlarla karşılaştırarak Arap sokaklarının nasıl manipüle edildiğini anlayabiliriz. Aynı şekilde bazı uydu kanallarının, Filistinlileri yalnızca insani yardıma muhtaç olarak göstermeye odaklanıp ulusal kurtuluş söylemini ve geri dönüş hakkını ihmal ettiklerini ve bu esnada söz konusu medya kuruluşlarının ve şirketlerin, soykırımı meşrulaştırmak ve direniş gruplarını Filistin’de dökülen tüm kanlardan sorumlu tutmak için sert kampanyalar yürüttüklerini gözlemleyebiliriz.
Bu bağlamda sahte barış söylemi ve ara sıra yapılan açıklamalar, bölgedeki işgalci “devletin” kabul edilmesi adına ezilen Arap vatandaşının bilincini dağlamak için gösterilen amansız çabaların altını çizmekte. Filistin’deki Rafah kentinin yerle bir edildiği ve komşu sınır kapılarından ilaç ve gıda girişinin engellendiğinin ifade edildiği bir zamanda “Mısır Cumhurbaşkanı’nın bugün yaptığı açıklama ile Trump’ın himayesinde Mısır Arap Cumhuriyeti ile “İsrail” arasında barış sağlanmasının önemli olduğunu ve iki ülke arasında stratejik bir ilişki teşkil ettiğini belirtmesi” medya, kültür, sanat ve akademik normalleşmeyi yöneten totaliter rejimlerin hangi noktaya ulaştığını ortaya koyuyor ve Arap aklının Siyonistleştirilmesi çalışmalarının tam gaz sürdüğünü teyit ediyor.
Evet, İsrail’i, diğer devletlere inanan ve komşu ülkelerle barış yapmaya çalışan barışçıl bir halk olarak sunarak, tarihi anlatıyı yanlış ve yanıltıcı bir şekilde yeniden yazma girişimleri ve müdahaleleri devam ediyor. Bu arada söz konusu girişimi yürüten insanlar, İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı da acımasız kampanyalar yürütüyor, onu Arap milletinin ve ümmetin birincil düşmanı olarak değerlendiriyor ve Hizbullah, Husiler ve Hamas gibi İslam Cumhuriyeti’nin müttefiklerini kınıyorlar. Bu durum, İsrailli kuruluşların Arap din adamlarının katılımıyla gerçekleştirdiği ve dinî normalleştirme adı altında sürdürdükleri farkındalık meydana getirme projelerinde açıkça görülmektedir. Medeniyetler ve kültürler diyaloğu da bu faaliyetlerden çok da uzak değildir.
İşgalci “devlete” sadık totaliter rejimlerin ve onların köhnemiş elitlerinin ve bala zehir katmak için Filistin’e çiğ bir biçimde saldırmayan ve işgali suçlamayan veya yıkım ve soykırımdan onu sorumlu tutmayıp işgalci “devletin” entelektüel, kültürel, teknolojik ve güvenlik gücünü ön plana çıkarmaya çalışan sanal alemdeki botların tüm eylemleri de bilinci dağlama, vatandaşları korkutma ve Araplara ait coğrafyada geçici bir durum mesabesindeki bu işlevsel Siyonist yapının rezil ve zayıf halini unutturma çabalarının bir parçasıdır.
Tüm bu Siyonistleşen yapılarla aynı araç ve eylemler kullanılarak yüzleşecek, savaşacak, yalanlarını açığa çıkaracak gerçek bir mücadele gerekmektedir. Bu da ancak direnişi meşrulaştıran ve ona karşı çıkan herkesi kınayan Filistin medya söyleminin yeniden inşa edilmesiyle gerçekleşebilir. Sonra da bu destekçi Siyonistleşen yapıların niyetleri ortaya konmalı, toplantıları ve açıklamaları ifşa edilmeli ve sosyal medya kullanılarak İbrahimî din veya İbrahim barışı bayrağı altında yaşanan normalleşmeyi reddeden hashtag’lerle karşı-elektronik kampanyalar başlatılmalıdır.
Arap dünyasındaki resmi ve halk seviyesindeki yalnız bırakma, çöküş ve yıkılış tufanı karşısında gerçek bir cephe oluşturabilmek adına sömürgeciliği reddeden, Arap topraklarının işgaline karşı çıkan, İsrail’i soykırımla suçlayan özgür ülkelerle ve boykot hareketleriyle yeni ittifaklar kurmamız gerekmektedir.
Bugün bilincin Siyonistleştirilmesine direnmek, yurtlarımızı emperyalizmin pençesinden kurtarmanın ilk adımıdır. Böylesi bir direniş de medya, edebiyat, sanat, sinema ve tiyatronun yanı sıra Arap milleti ve İslam ümmeti içinde mezhepsel ve fikri çoğulculuğa inanan dengeli bir dini söylem yoluyla gerçekleştirilebilir. Aksi takdirde Arap ulusal kimliğini parçalama ve iç çekişmeleri körükleme projesi kaçınılmaz olacaktır ve bunun bedelini de herkes ödeyecektir.
Kudüs Haber Ajansı - KHA