Kudüs Haber Ajansı - KHA | kudushaber.com.tr

Direnişin Düşmanlarının Mantığı: Düşmana Boyun Eğmek!

Ali Haydar tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “DİRENİŞİN DÜŞMANLARININ MANTIĞI: “LÜBNAN’IN ÇIKARI DÜŞMANA BOYUN EĞMEKTEDİR!” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

16 Nisan 2025
Direnişin Düşmanlarının Mantığı: Düşmana Boyun Eğmek!

Lübnan’daki direniş karşıtlarının siyasi söylemi, direnişin silahlarının teslimi için bir takvim belirlemeye odaklanmış durumda ve işgalci düşmanın, ateşkes anlaşmasının Litani Nehri’nin güneyi ve kuzeyi arasında ayrım yapmadığı söylemini ön plana çıkarmakta. Söz konusu insanlar, bu bağlamda ciddi adımlar atılmadığı takdirde İsrail’in öldürmeye devam edeceğini ve bugüne kadar tanık olduğumuz hızın ötesine geçeceğini söylüyor ve Lübnan ordusunu direnişle doğrudan askeri çatışmaya sürükleme niyetlerini de gizlemiyorlar!

Direnişin muhalifleri ve içerideki düşmanları, onu Lübnan denkleminden çıkarmak adına, bölgesel ve dahili gelişmeleri, son noktaya kadar kullanılması gereken tarihi ve stratejik fırsatlar olarak değerlendiriyor. Ortaya koydukları performans da Lübnan’ı ABD-İsrail eksenine tamamen ve kalıcı olarak ilhak etmek için zamana karşı bir yarış mesabesinde.

Bu insanların, direnişin silahlarını teslim etmesi için bir takvim belirlemeye yönelik siyasi ve medyatik kampanyaları ise silah teslimine -ki bu gerçekleşmeyecektir- alternatif herhangi bir formülün, Lübnan’ın sıkıntısını çektiği en önemli güç faktörlerinden birinin takviyesine yol açacağı korkusunu yansıtmaktadır.

Bu ısrar aynı zamanda mevcut “fırsatları” dağıtabilecek ve direnişe gözlerini dikmiş düşmanların bahislerini boşa çıkarabilecek her türlü değişiklik korkusunu da gösteriyor. Dolayısıyla ABD’li özel temsilci Morgan Ortagus’un son ziyaretinin ardından bu söylemin yükselişe geçmesi doğal.

Artık bazı grupların ve liderliklerin direnişle mücadelede İsrail’in mantığını ve söylemini harfiyen benimsemeleri ne garip ne de şaşırtıcıdır. Ne var ki bazı zorunlu haller, “Lübnan’ın çıkarları, düşmanın taleplerine boyun eğmeyi iktiza ediyor” paketini kullanmayı gerekli kılıyor.

Bu aşamada, Litani Nehri’nin güneyiyle alakalı varılan anlaşmanın kuzeyine de uyduğu, bir başka deyişle savaşın stratejik hedefine ulaşıldığı yönündeki argümanı benimseme girişimi, işgalci düşmanın söylemiyle özdeşleşmenin bir yansımasıdır. Bu özdeşleşme son savaşın akabinde ortaya çıkmamış, bilakis Siyonist düşmanla çatışmanın tüm aşamalarında, özellikle son otuz yılda, tutarlı bir şekilde kendini göstermiş ve Lübnan arenasında şu anki gibi analiz, söylem ve hatta öncelikler açısından bir uyum düzeyine ulaşılmıştır.

Bundan daha az önemli olmayan bir husus ise bu verinin, düşman liderliği arasında güçlü bir şekilde kendine karşılık bulması ve son gelişmelerin ardından Siyonist varlıkta yeni yeni bahislere konu olmasıdır. Bu, İsrail’in siyasi ve medya söyleminde “Lübnan devletinin direnişi silahsızlandırmasının gerekliliği” şeklinde sıklıkla tekrarlanan bir konudur. Nitekim Netanyahu, savaş sırasında bazı Lübnanlıları Hizbullah’a karşı ayaklanmaya çağırarak bu söyleme bir yol yapmıştı.

Ne var ki yine de söz konusu ekibin cevaplaması gereken zorlu bir soru bulunmaktadır: Lübnan direnişine son verme aşamasına nasıl ulaşılacaktır? Bu gerçekliğe bağlı olarak “sürekli ve yoğun saldırılar ve her kazanımın, direnişin silahıyla ilintilendirilerek ihmal edilmesi aracılığıyla gerçekleştirilen” Amerikan-İsrail baskısına bel bağladıklarını bu insanlar gizlemiyor ve hatta bazıları “Lübnan ulusal çıkarları” bayrağı altında direnişe karşı Lübnan ordusunun konuşlandırılmasını istiyor.

Bu kampın ileri sürdüğü sihirli formül ise şudur: Amerika’nın gönlünü hoş tutalım ki İsrail işgal altındaki Lübnan topraklarından çıksın! Bu slogan, bu insanların dayandıkları mantığın kırılganlığını yansıtıyor ve söylemlerinin, mantıklarını destekleyecek olgulardan ve deneyimlerden yoksun bulunduğunun farkında olduklarını teyit ediyor. Nitekim İsrail’le yaşanan çatışmanın tarihi bu sihirli reçetenin aksini doğruluyor.

Ayrıca bu insanlar, ABD’nin Lübnan ve bölgedeki politikasının esas olarak bir İsrail politikası olduğu gerçeğini de göz ardı ediyorlar.

Başka bir deyişle, tamamen Washington-Tel Aviv cephesiyle aynı çizgideler ve nihai söylemleri, İsrail’in taleplerini karşılayarak ve Lübnan üzerinde hegemonya kurmasının önünü açarak İsrail’e karşı çıkmaktan öteye geçmiyor.

Buna karşın direnişin mantığı, Lübnan’ın güvenlik, stratejik ve varoluşsal olmak üzere her türlü gücü elinde toplama ihtiyacına dayanmaktadır; zira Lübnan’ın demografik ve coğrafi şartları, potansiyeli, işgal altındaki Filistin’e yakınlığı ve bölgesel çalkantıların hız kazandığı bir coğrafyada bulunması, direniş ihtiyacını hayatta kalmanın bir koşulu haline getirmektedir.

Sonuç olarak, Amerikan-İsrail söylemini benimseyen kampın medya ve siyasetteki belirgin varlığına rağmen, direnişin ve direnişçilerin mantığı gerçekliğe ve deneyime dayanmaktadır. Direniş, Lübnan’a yönelik hırs ve planlarını gizlemeyen işgalci düşmanın önceliklerini ve taleplerini yansıtan seçenekleri benimseyerek Lübnan’ın geleceğinin tehlikeye atılmasına da izin vermeyecektir.

Hiç kimsenin atlayamayacağı veya görmezden gelemeyeceği şey ise direnişin aynı zamanda Lübnan’ın karşı karşıya bulunduğu tehlikelerin farkında olan geniş ve sağlam bir toplumsal tabana sahip olduğudur. Yani düşmanca söylemlerin şiddetine ve bolluğuna rağmen direniş karşıtı grubun umut ettikleri ile başarabilecekleri arasında büyük bir uçurum vardır ve bu gerçek pek yakında kendini ortaya koyacaktır.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.