İsrail ordusunun son dönemdeki açıklamalarında yeni bir kavram ortaya çıktı. Gerçi mevzubahis kavram bazılarına göre, Ocak ortasında varılan ve çok geçmeden iki ay içinde çöken ateşkes anlaşması bağlamında gelen göreceli sakinliğe rağmen, on dokuz aydır acımasız bir biçimde sürdürülen Gazze Şeridi’ndeki savaşta işgalci varlığın düzenli olarak kullandığı bir dizi kavrama benzemekte.
Düşmanın Savaş Bakanı Yisrael Katz ve diğer askeri liderler tarafından ortaya atılan bu yeni kavram, “etki alanının genişletilmesi” kavramı. Bu, ateşkes öncesi dönemde işgal ordusunun kontrol ettiği alanların genişlemesi anlamına geliyor ki bu alanlar, o dönemde örneğin Refah şehrinde olduğu gibi bazı bölgelerde %70’lere ve Gazze Şeridi’nin kuzeydoğusundaki en uç nokta olan Beyt Hanun gibi kimi yerlerde ise %100’lere ulaşıyordu.
İsrail, yaklaşık üç hafta önce yoğun bir hava saldırısıyla askeri operasyonların ikinci aşamasına geçti. Sadece o gecede 400’den fazla şehit verildi. Söz konusu sayı bu saldırıların ardından gelen günlerde rekor seviyeye ulaştı. Sonrasında işgal ordusu etki alanını daha önce bilinmeyen yeni bir seviyeye ulaştırmaya başladı. Bazı bölgelerde, örneğin Mısır’la sınır olan Refah şehrinde Tel es-Sultan semtinde kuşattığı sivillere karşı korkunç katliamlar yapmasının ve yaşattığı cehennemden kaçan halka yardım ulaştırmaya çalışan ambulans ve sivil savunma ekiplerini de infaz etmesinin ardından şehrin tamamına hâkim oldu. İsrail, her zamanki gibi tüm bu suçları, insani hukuku hiçe sayarak, Arap ve uluslararası alanda benzeri görülmemiş skandal bir sessizliğin ortasında gerçekleştirdi.
Özellikle Gazze Şeridi’nin en küçük şehri olan ve toplam alanı 67 kilometrekareyi geçmeyen Refah’ta, İsrail kontrolü olağanüstü bir önem taşıyor; zira bu şehir, onu Gazze Şeridi’nin diğer bölgelerinden ayıran birtakım özelliklere sahip. Bu özelliklerden biri de sınırları içerisinde işgal ordusunun doğrudan denetimine tabi olmayan tek ticari geçişin bulunmasıdır. Bu niteliğiyle Gazze’nin gıda, ilaç ve çeşitli ticari maddeler bakımından ihtiyaç duyduğu her şeyin ana ve temel tedarik arterini oluşturmaktadır. Ayrıca, sivil yönü ile bu sınır kapısı, Filistinlilerin tedavi, eğitim veya diğer amaçlarla yurtdışına seyahat etmeleri için tek zorunlu güzergahtır. Refah şehri, büyük komşusu Mısır ile 14 kilometrelik bir kara sınırını paylaşmaktadır. Bu sınır, Refah kapısının Mısır tarafından çeşitli nedenlerle kapatıldığı dönemde bile, Gazze Şeridi’nde ardı ardına yaşanan krizlerin hafifletilmesine defalarca katkı sağlamıştır.
Refah şehri ile alakalı durumun ötesinde, Gazze’nin kuzeyine doğru, işgal ordusu şu anda benzer bir planı, biraz daha farklı bir derinlikle de olsa uygulamaya koyuyor; doğu-batı yönünde tampon bölgenin yaklaşık 1,5 kilometre derinliğe kadar genişletilmesi için günlerdir çalışma yürütüyor. Siyonist varlık, tüm sınır şeridini yutacak kadar ve kademeli bir biçimde genişlemesi muhtemel bu son derece tehlikeli yayılmanın başlangıç noktası olarak ise Gazze şehrinin doğusunda bulunan Doğu Şucaiyye bölgesini seçti. Gazze Şeridi’nin en kuzeybatısındaki Beyt Lahiya bölgesinden, tüm bölgelerini kapsayacak biçimde Beyt Hanun kasabası yönünde doğuya doğru yükselecek ve daha sonra Gazze şehrinin doğu kısımları boyunca güneye ilerleyerek merkez bölgeden geçip Şeridin güneyindeki Han Yunus’un doğu kısımlarına ulaşacak bir işgaldir bu.
Bu alanlar, “etki alanının genişletilmesi” planının bütün aşamalarının hayata geçirilmesi halinde, Gazze Şeridi’nin toplam alanının yarıdan da aza indirilmesine katkıda bulunacaktır. Zira “güvenli bölge” kurma bahanesiyle sınır şeridinin genişletilmesi, Gazze Şeridi’nin yaklaşık 75 km2’lik bir alanını, buna ek olarak Refah kentinin tamamını ve örneğin Gazze şehrini merkez bölgeden ayıran “Netzarim Ekseni” gibi kısmen tamamlanmış eksenleri de eritecektir. Nitekim şu anda Refah ve Han Yunus şehirlerini birbirinden ayıracak olan “Morag Ekseni”nin oluşturulması için çalışmalar sürmektedir. İşgalci düşmanın önümüzdeki dönemde iki eksen daha kurması bekleniyor: Han Yunus’u merkez bölgeden ayıracak “Kisufim Ekseni” ve Gazze şehrini kuzeyden ayıracak “Mefalsim Ekseni”. Evet, bu eksenler, ateşkes anlaşması yürürlüğe girmeden önce Cebaliye kampı, Beyt Lahiya ve Beyt Hanun’u hedef alan askeri operasyonlar sırasında oluşturulmaya başlanmıştı.
Çeşitli bahanelerle ayrılacak, Gazze Şeridi’nin toplam yüzölçümünün yüzde 60’ını aşabilecek tüm bu alanlar, Filistinlilerin hayatını tam bir cehenneme çevirecek. Gazzeliler, 2005’te İsrail’in çekilmesinden önce olduğu gibi, birbirlerinden askeri bariyerlerle ayrılmış nispeten küçük alanlara hapsedilecek ve her yönden kuşatma daha da sıkılaştırılacak. Tabii İsrail, gece gündüz sürdürdüğü soykırıma bir son verirse…
Bu noktada, Filistinlilerin yüzleşmek ve göğüs germek mecburiyetinde oldukları bu zorluklarla dolu realite ışığında, yeni Siyonist politikanın arkasında gördüğümüz ve “İsrail tarafının savaşı durdurmanın önüne koyduğu ve koymaya devam ettiği engeller ve bu sert ve kanlı savaşı sürdürme yönündeki açık ve kesin arzusu göz önüne alındığında” beklenen ve öngörülen bazı nedenleri sıralayacağız. Yeri gelmişken yaşananların 7 Ekim’deki görkemli hücuma bir yanıt olmadığını; aksine söz konusu hücumdan çok önce hazırlanmış, uzun vadeli bir planın sonucu gibi göründüğünü, sadece onu ateşlemek için bir kıvılcım beklendiğini ve söz konusu kıvılcımla da böylesi bir gaddarlık ve zorbalığın başladığını belirtmekte fayda var.
- Güvenlik Takıntısı
İbrani “devletinin” güvenlik takıntıları, Gazze Şeridi’ne yönelik saldırgan eylemlerinin çoğunun temel nedenidir. Aynı şeyin, işgal altındaki Batı Şeria, Lübnan ve Suriye gibi bölgenin başka yerlerinde defalarca yaşanan olaylar için de söylenmesi yerindedir.
Özellikle Gazze Şeridi’ne ilişkin olarak İsrail’in hem eski hem de yeni stratejisi, oradaki direnişi zayıf ve kendini savunma durumunda tutmak amacıyla, ona karşı çok sayıda saldırı düzenlemenin yanı sıra, gerginliği sürdürme politikasına dayanmaktadır. İsrail’deki siyasi ve askeri kurumlar, Gazze Şeridi’nin ulusal güvenlik için kalıcı bir tehdit oluşturduğuna ve bu tehdidin tek seferde ve sonsuza dek ortadan kaldırılması gerektiğine her zaman inanmışlardır. Hem bölgesel hem de küresel ölçekte pek çok değişkeni istismar ederek İsrail’in şu anda yapmaya çalıştığı şey de budur.
- Demografik Değişim
İsrail’de yapılan pek çok araştırma, özellikle Filistin topraklarındaki Filistinli nüfusun oranındaki artış göz önüne alındığında, devletlerinin yakın bir demografik tehlikeyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum, Siyonist varlığın yasadışı göç kampanyalarıyla dünyanın dört bir yanından getirdiği Yahudi nüfusa rağmen, işgal altındaki toprakların gerçek Filistinli sahipleriyle demografik açıdan hâlâ kompleks bir eşitlik arz ettiğini hisseden Yahudi nüfusu için varoluşsal bir tehdit oluşturmaktadır. Dolayısıyla Gazze’deki nüfus oranı, yaşadıkları alanın küçüklüğü ve Büyük Dönüş Yürüyüşü ve diğerlerinde olduğu gibi bir gün geri kalan topraklarını işgal eden “devlet” karşısında patlama olasılığı göz önüne alındığında rekor düzeye ulaştığından işgalci varlık, bu sayıyı mümkün olan en aza indirmeye çalışmaktadır; bunu da ya mümkün olan en fazla sayıda insanı öldürerek ya da nüfusun önemli bir bölümünü zorla Filistin dışına göç etmeye zorlayarak yapmaktadır. Bu bağlamda İsrail, kuşatma, yok etme, aç bırakma ve son olarak da yaşadıkları alanı rekor düzeyde ve görülmemiş bir seviyede daraltma gibi her türlü hukuka aykırı aracı kullanmaktadır.
- Müzakere Baskısı
Ateşkes için birçok müzakere turunun yapıldığı saldırıların ilk aşamasının 15 ayı boyunca İsrail, direnişi sıkıntılı ve karmaşık konularda taviz vermeye zorlamak için çok sayıda kirli yöntem ve araç kullandı. Bunların başında direnişin elindeki düşman esirleri sorunu ve herkesin bildiği başka konular geliyordu.
Bugün işgalcilerin, ateşkes anlaşmasının sorumluluklarını omuzlarından atıp kayda değer bir başarıya ulaşmaya çalışmasının ardından daha fazla toprak ele geçirme seçeneği, İsrail liderleri açısından kazançlı bir seçenek olarak ele alınıyor. İşgalci varlığın liderleri, direnişi destekleyen ve arkasında duran halka yönelik baskının; yıkım, tahrip ve yerinden etme eylemlerinin artırılmasıyla daha da artacağına, direnişin zaman zaman gerçekleşen müzakerelerde daha fazla esneklik göstermesine yol açacağına ve bunun da eninde sonunda İsrail vizyonunun tamamının dayatılmasına ve savaşın başında ortaya konulan hedeflere ulaşılmasına yol açacağına inanıyor.
- Yerleşim Politikasına Geri Dönüş
İsrail’deki aşırı sağcı güçlerin hükümetin dizginlerini ele geçirmesiyle ve Gazze Şeridi’nden yaklaşık yirmi yıl önce çekilmek durumunda kalmasından sonra yerleşim politikasını bu bölgeye geri getirme arzusunu duyurmasıyla beraber bu faşist ve ırkçı hareketin liderlerinin uzun zamandır kurdukları düşü gerçekleştirme fırsatı olgunlaşmış gibi görünüyor. Söz konusu liderlerin birçoğu Gazze Şeridi’ndeki eski yerleşim yerlerini ziyaret etmeye ve koşullar elverdiği takdirde kurmayı düşündükleri yerleşim yerlerinin isimlerini ve yerlerini açıklamaya başladı.
Dolayısıyla düşman Başbakanı’nın, kendisine yolsuzluk suçlamalarıyla ilgili kovuşturmalardan kurtulma imkânı sağlayan İsrail’deki aşırı dinci hareketle özdeşleşmesi göz önüne alındığında, Gazze Şeridi’nde geniş toprak parçalarının ele geçirilmesi başta olmak üzere bu yöndeki çabalar, ileride bu yerleşimlerin kurulması için “zemin hazırlama” mesabesinde değerlendirilebilir.
Yine de bu bağlamda gerçekleştirilen operasyonların sonuçlarına bakıldığında, ABD destekli Siyonist planın istenilen sonuçları elde etme olasılığı düşüktür. Zira bu planın önünde çok sayıda engel ve zorluk bulunmaktadır. Bunların başında Filistin halkının her ne pahasına olursa olsun topraklarına tutunma konusunda ısrar etmesi ve her ne kadar şimdilik örtülü ve çekingen kalsa da dünyadaki çoğu ülkenin bunu reddetmesi gelmektedir.
Şu hâlde işgalci düşmanın planını başarıya ulaştırma çabalarının tüm Filistin ulusal projesi için ciddi bir tehdit oluşturduğu ve koşulların en azından göreceli bir başarı elde etmesi için elverişli gibi durduğu doğrudur. Ne var ki bizim, bütün bu planların, başarısızlığa uğrayacağına ve yalnız bırakılmalarına, unutulmalara rağmen sabır ve metanet dersleri vermeye devam eden bu inatçı halkın ayaklarının altına düşeceğine inancımız ise tamdır.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
İsrail, İran'a Karşı Sonraki Tura Hazırlanıyor
Barış Mukabilinde Teslim Olmak
Sınvar'ın Hamlesi Bir İntihar Mıydı?
Aksa Tufanı, İsrail'in Gücü Kader Değildir Diyor
