ABD'nin İran'a yönelik bir askeri saldırı seçeneği, gerilim dolu bir bölgede yeniden çılgınca konuşuluyor. Bununla birlikte, geçmişten farklı olarak, ABD'nin siyasi literatüründe kök salmış tekrarlanan bir slogan olarak kabul edilmiyor, daha ziyade ABD'nin şu anki başkanı Donald Trump'ın dilinden doğrudan ve benzeri görülmemiş bir tehdit biçiminde cereyan ediyor.
Tahran ile Washington arasında bir anlaşmaya varılmaması durumunda açıkça "İran'a yönelik sert askeri saldırılardan" bahseden bu tehdit, hem kavramsal hem de hukuki olarak önceki ABD siyaset literatüründen ayrılıyor.
Bu tehdit, oyun teorisi çerçevesinde çok aşamalı bir oyunda bir hamle olarak analiz edilebilir. Bununla birlikte, kilit nokta, böyle bir tehdidin gerçek dünyada ve stratejik bir bakış açısıyla, sadece olası olsa bile, belirli bir tehdit olarak değerlendirilmesi gerektiğidir. Bu, oyun teorisi perspektifinden bakıldığında, böyle bir tehdidi gerçekleştirme olasılığı çok düşük olsa bile, diğer oyuncunun bunu ciddiye alması ve ona karşı koymaya hazırlanması gerektiği anlamına gelir.
Birinci Aşama: Doğrudan ve benzeri görülmemiş tehdit - yeni bir kartın ağırlığı
İlk kez bir ABD başkanı, İran'ı doğrudan askeri saldırı ve bombardımanla tehdit etti. Bu çerçevede Pentagon, bölgeye bir uçak gemisi göndererek ve Hint Okyanusu'ndaki Diego Garcia üssüne B2 bombardıman uçakları konuşlandırarak ABD'nin tehditlerinin ciddi olduğunu göstermeye çalışmıştır. Tehditler, Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın 2. maddesine göre, bir ülkenin toprak bütünlüğüne veya siyasi otoritesine karşı herhangi bir tehdit veya zora başvurmanın yasak olduğu halde dile getirilmiştir. Ancak küresel toplum, ABD'nin eylemleri karşısında sessiz kalarak ABD'nin bu tür davranışlarının devam edeceğine ilişkin endişeleri körükledi.
İşin ilginç yanı, Trump'ın tehditlerinin sunulmasının ardından BM Güvenlik Konseyi'nde tehditleri inceleyecek bir toplantı yapılmamış olması; bu sessizlik, uluslararası hukuk düzeninin zayıfladığının ve ABD'nin her şeyden çok tek taraflı güç gösterisi karşısında uluslararası kuruluşların eylemsizliğinin bir işaretidir.
Oyun teorisi çerçevesinde tehdit, "geçerli ancak maliyetli tehditler" kategorisine yerleştirilebilir. ABD, askeri kabiliyetlerini ve bölgedeki varlığını sergileyerek, Washington'un tek taraflı kırmızı çizgilerinin aşılması durumunda askeri bir saldırının masaya yatırılacağı mesajını İran'a iletmeye çalışıyor. Ancak bu tehdidin tek izleyicisi İran değil; bölge ülkeleri, Avrupa, Rusya, Çin ve hatta Trump'a karşı iç muhalifler de bu hedefli gösterinin izleyicilerinin bir parçası.
İkinci aşama: İran'ın tepkisi – caydırıcılığın artması ve stratejik yeniden yapılanma
İran, ABD'nin tehdidine karşılık olarak, sadece diplomasi ile sınırlı kalmayan, farklı aşamaları olan çok boyutlu bir yaklaşım benimsemiştir. En önemli hamlelerden biri, genişletilmiş savunma hazırlığı yaratmak ve ülkenin askeri yeteneklerini dört alanda yeniden yapılandırmaktır: Savunma, füze, deniz ve asimetrik savaş. Yeniden yapılanma sadece manevralar şeklinde değil, aynı zamanda savunma altyapılarının gerçek anlamda güçlendirilmesi ve olası tehditlere uygun olarak yeni kuvvetler bileşimi olarak tasarlanmıştır.
Aynı zamanda, direniş ekseninin doğası gereği caydırıcılık, İran'ın bu askeri hazırlığı tamamlayan mukabele stratejisinde temel bir rol oynamaktadır. Batı medyasının "vekil güçler" terimini kullandığı birçok anlatının aksine İran, Lübnan'dan Yemen'e, Suriye'ye ve Irak'a kadar bölgedeki müttefik güçler ağının potansiyelini vurguluyor. Ortak stratejik çıkarları nedeniyle dış müdahaleye karşı caydırıcılık denkleminin bir parçası olarak kabul edilen uyumlu oyunculardan oluşan bir ağ.
Saha perspektifinden bakıldığında İran, savaşın tüm bölgeye yayılması olasılığı, ABD'nin bölgedeki üslerinin kırılganlığı ve Fars Körfezi'ndeki petrol tankerlerinin trafiğinin aksaması olasılığı konusunda uyarıda bulunarak Beyaz Saray'a net bir mesaj gönderiyor: Bu tehdidi gerçekleştirmenin maliyeti, olası kârlarından çok daha fazla. Bu yaklaşım, rakibin hesaplamalarına "belirsizlik enjeksiyonu" ile eşittir; bu da ABD'nin, sonuçlarını kontrol edebilme konusunda tam bir kesinlikle bir saldırı başlatmaya karar veremeyeceği anlamına gelir.
Bu saha önlemlerinin yanı sıra, İran İslam Cumhuriyeti'nin diplomatik mekanizması dost ülkelerle istişarelerde bulunuyor, bölgenin eksenini güçlendiriyor ve etkili hükümetlerle paralel ve aktif bir şekilde en üst düzeyde görüşmeler yapıyor.
Geçtiğimiz hafta boyunca cumhurbaşkanları, dışişleri bakanları ve ordu komutanları düzeyinde yapılan diplomatik ziyaretler ve telefon istişareleri, İran'ın eş zamanlı olarak bölgedeki konumunu istikrara kavuşturduğunu ve gizli ve açık koalisyonları bir savaş senaryosuyla olası bir çatışmaya hazır hale getirdiğini gösteriyor.
Sonuç olarak, İran'ın ABD'nin tehditleri karşısındaki stratejisi, bölgesel ve siyasi potansiyellerin akıllıca uygulanmasıyla birlikte farklı askeri düzeylerde operasyonel hazırlık anlamına gelen "bileşik caydırıcılık" üzerine kuruludur. Bu tür bir yaklaşım, yalnızca Trump'ın son tehditlerine bir tepki olarak değil, aynı zamanda gelecekte askeri maceracılığa karşı koymanın temeli olarak da tasarlanmıştır.
Üçüncü aşama: ABD ve çok boyutlu sinyalizasyon oyunu
ABD'nin İran'a karşı bariz stratejilerinden biri, aynı anda birkaç oyuncuya mesaj göndermektir. Bu çerçevede askeri tehdit sadece İran'ın kararını etkilemekle kalmamakta, aynı zamanda İsrail'e, Fars Körfezi'ne kıyıdaş Arap devletlerine ve Avrupalı güçlere de mesajlar vermektedir. İsrail'e iletilen mesaj, Washington'un İran'ın nükleer ilerlemesine karşı koymak için askeri seçeneğe hala inandığıdır; Arap ülkeleri, ABD'nin güvenlik desteği garantisiyle umutlanacak; Avrupa ülkeleri, diplomasiyi canlandırmaya yardımcı olacağını umarak İran üzerindeki baskıyı artırmak için işbirliklerini geliştirecek; Çin ve Rusya, ABD'nin aşırı açgözlülüğüne karşı İran'ı desteklemenin yüksek maliyetini hesaplarken daha temkinli davranacaklar. Oyun teorisi çerçevesinde, bu çok boyutlu sinyalizasyon, koalisyonları zorlamak ve aynı anda ana rakip üzerindeki baskıyı artırmak için klasik bir taktiktir.
Dördüncü aşama: İran ve nükleer karar noktası
İran'ın bu tehdide belki de en önemli tepkisi savaş alanında değil, nükleer stratejik karar alma odasında gerçekleşiyor. İslam Devrimi Lideri'nin danışmanı Ali Laricani, "Amerikalılar İran'ı varlığına yönelik bir tehdide sürüklemek istiyorlarsa, İran'ın hesabının da değişmesi doğaldır ve nükleer silah üretmeme stratejisi revize edilebilir" uyarısında bulundu.
Bu açıklamalar, oyun teorisi çerçevesinde, "karşılıklı caydırıcılık tehdidini" temsil etmekte; bu da İran'ın, varlığının tehdit edilmesi durumunda nükleer silah üretme aşamasına gireceğini ilan ederek ABD'nin olası eylemlerine karşı önleyici bir engel oluşturmaya çalıştığı anlamına geliyor. Oyun teorisine göre bu durum "karşılıklı kırmızı çizgi" olarak kabul edilebilir; ABD, tehditlerin ötesine geçerse, İran da barışçıl stratejisini terk edebilir.
Tehdit ve hesap kokularıyla uçurumun kenarında oynamak
Son tahlilde, ABD'nin İran'a yönelik askeri saldırısı, ki bu sadece baskıyı artırmak için bir taktik olabilir, ciddi ve potansiyel bir tehdit olarak algılanmalıdır. Tehdit çok açık bir şekilde ve bir ABD başkanı tarafından ifade edildiğinden, geçmişteki klişe tehditlerle aynı kategoride sınıflandırılamaz.
Bu koşullar altında İran'ın bölgesel caydırıcılık, siyasi uyarılar ve stratejik hazırlıklı olmayı hassas hesaplarla gündeme getirmekten başka çaresi yok. Aynı zamanda, uluslararası kuruluşların bariz askeri tehdide tepki vermedeki zayıflığı, tehditleri kontrol altına almak için yalnızca küresel yasal mekanizmalara güvenmenin yeterli olmadığını göstermektedir.
Oyun teorisi çerçevesinde, uçurumun kenarında oynamak, iki tarafın operasyonel bir aşamaya girmeden birbirlerini ciddi eylemlerle tehdit ederek birbirlerini geri çekilmeye zorlamaları anlamına gelir. Ancak tehditlerin tonu ne kadar sertleşirse, hata veya yanlış anlama olasılığı da o kadar artar. Yanlış bir hamle ile oyun bir oyundan gerçeğe dönüşebilir; iki tarafın da yaşamak istemediği bir gerçek.
Kudüs Haber Ajansı - KHA