Lübnan'da Siyasi Kriz Kapıda Mı?

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “BAABDA SARAYI İLE BÜYÜK SARAY ARASI YANGIN YERİ: BAŞBAKAN, GÜVENLİK VE DIŞİŞLERİ DOSYALARININ CUMHURBAŞKANI’NA BIRAKILMASINI KABUL MU ETTİ?” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

04 Mart 2025
Lübnan'da Siyasi Kriz Kapıda Mı?

Yeni yönetimde çok geçmeden anlaşmazlık patlak verecek gibi duruyor. Başbakan Nevvaf Selam’ın atanması sürecinde kendini gösteren sükûnet ve koordinasyon havası, Cumhurbaşkanlığı ile Hükümet arasındaki ilişkileri altüst edebilecek bir fırtınanın ardında kalabilir. Bu ilişkiler Taif Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana hiçbir zaman durulmamış, hep iç değil dış dengelere tabi olmuştur. Durum, Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve Başbakan Nevvaf Selam’ın, siyasi bölünmelerin dışından Lübnan gerçeğine zembille inmeleri sebebiyle bu sefer daha da sert bir hal alabilir.

Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve Başbakan Nevvaf Selam, bulundukları konuma ülke içi siyasi aktörlerin lütfuyla gelmedikleri için bu insanlarla ilişkilerinde rahat davranabilirken konu dış güçlerin -özellikle de bugün karar verici rolünü oynayanların- hesapları veya haletiruhiyeleri olunca tehlike sinyalleri çalabiliyor.

İşin güzel yanı Avn ve Selam’ın, Lübnan’ın şimdi Amerikan-Suudi vesayeti altında olduğunu kabul etmesi. Cumhurbaşkanı ve Başbakan ayrıca Amerikan-Suudi uzlaşmasının öncelikle kendi aralarındaki sonra da diğer siyasi güçlerle olan ilişkileri düzenlediğini çok iyi biliyor.

Cumhurbaşkanı ne Amerika’nın ne de Suudi Arabistan’ın Özgür Yurtsever Hareketi’nin hükümette temsil edilmesine önem vermediğini biliyordu. Başbakan’ın da Marada Hareketi’yle birlikte Özgür Yurtsever Hareketi’ni devirme kararını imzalamak için bir işaretten fazlasına ihtiyacı yoktu. Ancak Avn ve Selam, Amerikan-Suudi stratejisinin bir parçası olduğu için “Lübnan Kuvvetleri” gibi bir partiyi hesaba katmak zorunda kaldılar; her ne kadar Lübnan Kuvvetleri Partisi’ni, bakanlık ve kabine mevzusunda kuşatmaya çalışsalar da. Aynı durum İlerici Sosyalist Parti için de geçerli. Emel ve Hizbullah’a gelince, Avn ve Selam ikiliyi iktidardan uzaklaştırma yönündeki Amerikan-Suudi ihtirasından çok da uzak değil. Ne var ki yerel gerçekler buna engel olduğu için ilk etapta güç zayıflatma stratejisinde mutabakata vardılar ve ikilinin devlet organlarındaki temsilcilerinin etkinliğini bozmayı hedefleyen bir eylem planı yürürlüğe konuldu.

Hükümet güvenoyu alana kadar bazı hesaplar göz önünde bulunduruldu; ama sonrasında bütün ülke yeni bir alana taşındı. Burada Avn ile Selam arasındaki ilişkinin izlenmesi zorunlu hale geldi. Zira aralarında gerçekleşen mutabakat, hükümet güvenoyu kazandığı anda etkisini yitirdi. Bundan sonra ne olacağı ise akışında olan günlük olaylara bağlı. Avn ve Selam artık güç ve nüfuz sınırlarının çizilmesi sınavıyla karşı karşıya. Bu sınavın bazı başlıkları ise şunlar:

  1. İsrail’in güneyde devam eden işgali ve düşmanın Lübnan genelinde saldırılarını sürdürmesi. Bu mevzunun hem siyasi ve diplomatik boyutu hem de askeri, güvenlik ve teknik boyutu var. Şu ana kadar Başbakan, dosyanın tamamı Cumhurbaşkanı’nın elinde olduğu temelinde hareket ediyor gibi görünüyordu. Bu, Başbakan’ın, dış güçlere ait dengelerin dış politika ve güvenlik dosyalarını kendi eline değil, Cumhurbaşkanı’nın eline verdiği anlayışının bir yansıması. Dışişleri, Savunma ve İçişleri Bakanlıklarının belirlenmesinde olduğu gibi, bundan sonraki aşamada yer alacak güvenliğe ve askeriye dair atamalarda da bu anlayış hâkim olacak.
  2. Ülke dışından gelecek yardımlar ve dışarıyı memnun etmek için yapılması gereken reformlar. Cumhurbaşkanı Avn, meseleyi Amerikalılar ve Suudileri memnun edecek genel politikaların izlenmesi olarak algılarken Başbakan Nevvaf Selam ise kamu yönetiminin işleyişinde değişiklikler yapılması olarak görüyor. Ancak gerçek şu ki Avn pratik bir şekilde hareket ediyor, yani Amerikalılar ve Suudilerin devlette gerçek reformlarla ilgilenmediklerini biliyor. Nevvaf Selam ise yurtdışında, Lübnan’ın ekonomi ve yönetim yapısında gerçek reformlar isteyen kişilerin olduğuna inanıyor veya kendini buna inandırıyor.

Bu çelişkiyle birlikte Maliye Bakanlığı, Lübnan Merkez Bankası ve ilgili kurumlardaki atamalarla birlikte finans ve bankacılık kurumlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin vizyon konusundan başlayacak çatışmalara tanık olacağız. İş, mevduatların bir kısmının hak sahiplerine iade edilmesi de dahil, devletin giderlerini finanse edebilmesi adına, varlıklarının bir kısmını satmasını öngören, dış güçlerin desteklediği özelleştirme projelerinin nasıl ele alınacağı konusuna da taşınacak.

  1. Cumhurbaşkanı Avn, Amerikalılar ve Suudilerin yaklaşan parlamento seçimlerinin, bazı yerel güçlerin siyasi temsilinin doğasını değiştirmesini arzuladığının farkında. Amerikalılar ve Suudiler, öncelikle Emel-Hizbullah ikilisinin, Şii temsiliyetini ve ardından da diğer sosyal sınıflardaki müttefiklerini kaybetmesini sağlayacak seçimler istiyor. Bu görevde kullanılacak birçok silah var. Başbakan Selam böyle bir sonuca ulaşılmasından rahatsız olmasa da seçim sürecinin yönetilme biçimi açısından ister yasada değişiklik yapmak ister denetim ve oylama mekanizmasında değişiklik yapmak bakımından kendi kafasından geçenlerin uluslararası eğilimle çatışacağını biliyor. Zira oylama sürecini baskı ve yolsuzluklardan uzak bir şekilde örgütleme girişimi Amerikan-Suudi vesayetinin çıkarına olmayacak.
  2. Kamu sektörü dosyası ve Uluslararası Para Fonu ile yapılan anlaşma. Selam böyle bir anlaşmayı örgütlemeye meyilli ve hükümetteki diğer başka kişilerle birlikte IMF’nin yerel “mafyaya” karşı mücadelede yararlı olabileceğine inanıyor. Ne var ki IMF’nin tasavvuru temel olarak kamu sektörünün küçültülmesi gerekliliğine dayanmakta. IMF, daha önceki görüşmelerde, kamu sektöründe gerçek bir küçülmenin, güvenlik ve askeriyedeki birimlerin sayısında önemli bir azalmayı gerektireceğini ve boşalan kadroların doldurulabilmesi için sivil kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması gerektiğini tespit etmişti.

IMF’nin reçetesi, ilk aşamada Lübnan’daki bankacılık sektörünün mirasının tasfiye edilmesini öngörüyor. Bu durumda Selam ve IMF önerilerinin destekçileri, bankacılık sektörüne bağlı sistem ile antlaşmanın tarafı olmak isteyen ekip arasında hızla oluşacak bir ittifakla karşı karşıya kalacak. Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın güvenlik birimleri ve askeri kollarla oynanmasını kırmızı çizgi olarak gördüğü ve aslında diğer sektörlerin aleyhine olacak şekilde güvenlik ve askeriye ile alakalı alanlara daha fazla mali destek aradığı da malum.

Hükümetimizin, uzun balayı günleri yaşayacağını varsayarak hareket etmememiz gerektiğini gösteren başlıklarla karşı karşıyayız. Gerçekçi anlatımda gerçekçi olmayan isteklere veya tahminlere yer yoktur. Mevcut durumu gözlemleyen herhangi biri, en iyi ihtimalle, yaşananları 1998 yılında General Emil Lahud’un cumhurbaşkanı seçilmesi ve Refik Hariri’nin başbakanlıktan uzaklaştırılmasıyla karşılaştırabilir. Refik Hariri’nin 2000 yılında yapılan parlamento seçimleri sonuçlarıyla geri dönmesinin ardından ülke, iki adam arasındaki imkânsız ilişki sebebiyle donup kaldı. Aynı karşılaştırmada Emil Lahud Suriye’nin büyük desteğine sahipken Hariri, seçimlerde büyük bir parlamento bloğuna dönüşen kişisel nüfuzunun yanı sıra, Suudi-Amerikan-Avrupa desteğine ve yerel arenadaki önemli güçlerin desteğine ve şahsi zenginliğinin kendisine sağladığı mali güce sahipti.

Bugün Nevvaf Selam’ın, Joseph Avn’ın Suriye’nin değil, Amerika’nın desteğini aldığını bilmesi gerekiyor. İkisi arasındaki farkı açıklamaya gerek yok. Ancak en önemlisi Avn’ın Suudi Arabistan’ın da desteğini alması. Oysa Nevvaf Selam, Amerikalılar ve Suudiler nezdinde ikinci planda kalıyor. Üstelik Selam ciddi bir iç desteğe sahip de değil ve Lübnan’daki büyük siyasi bloklar ve güçlerle anlaşmazlık içinde. Tüm bunların ötesinde o, liderler kulübünün bir üyesi değil ve diğerlerine karşı koymasına yardımcı olacak hiçbir şeyi de yok.

Pratikte Selam, konumunun Amerikan-Suudi vesayetinin iki tarafına itimatname sunarak güçlenmeyeceğini biliyor; o, payını aldı ve noktayı koydu. Avn ise ilerlemesini, Amerikalılar ve Suudiler nezdindeki pozisyonunda değil, ülkenin yönetilme biçiminde sağlamlaştırmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı -silahlı kuvvetlerin başkomutanı olarak- komuta kademesinde, iç güvenlik kuvvetlerinde, kamu güvenlik hizmetlerinin yönetiminde, devlet güvenliğinde, ordu istihbaratında, istihbarat teşkilatında ve askeri yargıda yer alan tüm kilit görevlileri seçme yetkisine sahip olduğunu söylediğinde, bu bile onun ne düşündüğüne dair bir işaret taşıyor. Eğer Nevvaf Selam, bu alanda Cumhurbaşkanı ile rekabet etme şansı olmadığını düşünerek hareket ederse, zamanla, Avn ile diğer konularda mücadele yeteneğini kaybedeceğini hissedecektir. Tabii Selam, gerçekten de Lübnanlıların şimdi Taif Anlaşması’nda reformlar gerçekleştirmek için can attığını düşünüyorsa başka...

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.