ABD'nin Lübnan'daki Projesinin Sonuçları Ağır Olur

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “BİR KEZ DAHA ÜLKE İÇİ BARIŞ, DİĞER LÜBNANLILARDAN ÖNCE AVN VE SELAM’IN ELİNDE: AMERİKA, İSRAİL’LE NORMALLEŞME YOLUNDA 6 ADIM ATILMASINI İSTİYOR!” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

28 Şubat 2025
ABD'nin Lübnan'daki Projesinin Sonuçları Ağır Olur

Parlamentodaki oturumlar şöyle bir dursun. Halihazırda herhangi bir milletvekiline veya bakana yönelik bir hakaret yok. Lübnan’da yönetim mekanizmaları açısından otorite bileşenleri düzeyinde yaşananlar yeni değil. Yenilik sadece iktidarın ana pozisyonlarını ele geçiren yüzlerle ilgili. Bunlar, Lübnan’da ve bölgede yaşanan gelişmelerle bağlantılı olarak ortaya çıkan ve son 15 ayda yaşananlar olmasaydı bugün bulundukları konumda olmayacak olan yüzler. Bir kez daha mevzu, İsrail ve Amerika’nın ülkemize ve bölgemize yönelik savaşının sonuçları ile alakalı.

Suriye’deki olaylara dair yaşanan çetin kavganın Suriye halkının beklentileriyle hiçbir ilgisi yok; aksine, Suriye’de yaşananların bölgedeki diğer ülkeler üzerindeki yansımaları bu. Suriye halkının kendi kaderini tayin etme iradesine saygı duyuyoruz; ancak bugün bunun gerçekleşmediğini de biliyoruz. Tıpkı Lübnan’da olduğu gibi, halkımız kendi kaderini kendisi tayin etmiyor. Aynı durum, bugünlerde temelleri sarsılan Ürdün gibi ülkeler için de geçerli. Ürdün, Haşimi yönetiminin kuruluşundan bu yana en zor sınavını veriyor. Bu durum Arap dünyasının en büyük ülkesi Mısır’ı da etkileyecek ve Arap Yarımadası, elindeki kaynakların rejimlerini korumaya yetmediğini yakında anlayacak.

Donald Trump’ın yeni dönemindeki küresel kapitalist yönetimin yeni modeli test ediliyor ve tüm çirkinliğiyle bu evrendeki zayıfları ifşa ediyor. İşte Avrupa, kabuğuna çekilişinin en sert safhasına giriyor ve yüzleşmekten aciz. İşte dünyayı korkutan o büyük Çin bir inisiyatif alamıyor. Rusya, sınırlarında özel kazanımlar elde etmeye çalışıyor; ancak bunun bedelini küresel nüfuzunun kalan kısmıyla ödüyor. İslam Devrimi’nin zaferinden bu yana çetin bir yol tutan İran ise bugün en büyük zorluklarla karşı karşıya. Çünkü çılgın Batı, sadece rejimini devirmek değil, onu yok etmek ve Şah’ın yönetimi gibi kendisine bağlı bir grubun yönettiği çaresiz bir devlet olmasını istiyor.

Bu çılgın dünyanın ortasında Lübnan, hiç kimsenin bu şekilde masaya sunulacağını tahmin etmediği bir “kazanıma” doğru yaklaşıyor. İşte ABD, öncelikle Lübnan’dan İsrail ile düşmanlık durumunu sona erdirdiğini ilan etmesini ve İsrail’i düşman olarak sınıflandırmaktan vazgeçmesini istediğini açıkça, gündüz gözüyle duyurmaya hazırlanıyor. Akabinde diğer talepler gelecek. Bunların başında İsrail’e karşı her türlü siyasi veya askeri eylemi hukukun ihlali olarak değerlendirmek geliyor. Ardından düşmanın Lübnan’dan beklediği düzeye kadar kademe kademe normalleşme süreci... Bu arada Beyrut’ta büyükelçilik açmak için de acele etmeyecek. Zira Lübnan’ın bir iç savaşa girmesini istiyor; böylece direnişi silahsızlandırmak isteyenlere omuz verecek ve Filistinlilerin Lübnan’a yerleştirilmesini ve göçmen Suriyelileri ülkelerine geri göndermeyi reddeden herkesin de karşısında yer alacak.

Konunun genel bir çerçevede kalmaması için bu noktada mevzuyla alakalı gerçekleri belirtmek yararlı, hatta gerekli olur:

  1. ABD’nin, Lübnan’daki cumhurbaşkanlığı aday listesinde adı geçen herkesle görüşmelerinde, İsrail ile mücadeleyi sona erdirme arzusunu net bir biçimde dile getirdiği Lübnan’daki siyasi otoritelerin çoğu için artık açık ve bilinen bir şey. 

Washington, İsrail’in direnişi ve Hizbullah’ı ortadan kaldırmasını bekliyordu; ancak düşmanın hedeflerine ulaşamaması, Washington’ı, direnişe karşı koymak için Lübnan hükümetine daha sert politikalar dayatmayı içeren alternatif bir plana hızla geçmeye yöneltti. Bu nedenle ABD, General Joseph Avn’ın cumhurbaşkanlığına gelmesini güçlü bir şekilde destekledi ve Yargıç Nevvaf Selam’ın başbakanlığa gelmesini kolaylaştırdı. Görev anayasal olarak tamamlanır tamamlanmaz da yönetimi (cumhurbaşkanı ve hükümeti) tek hedefi işgalci Siyonist düşmanla barış projesinin önündeki engelleri kaldırmak olan bir eylem planına doğru itmek için operasyonel programına başladı.

  1. ABD, özellikle Suudi Arabistan’ın desteğiyle Hizbullah’ı yönetimden uzaklaştırmaya çalıştı. Avn ve Selam, savaşın sonuçlarının buna izin vermediğini Amerikalılara açıkça bildirmelerine rağmen, Hizbullah’ın nüfuzunu veya hükümet kararları üzerindeki etkisini azaltmak amacıyla hükümetin kurulması konusunda adımlar atılması hususunda anlaştılar. Son günlerde Avn ve Selam’ın, ABD’nin -ikilinin çıkarlarıyla çelişmeyen- Özgür Yurtsever Hareketi ile Marada Hareketi’nin hükümetten uzaklaştırılması yönündeki talebini hayata geçirdikleri ortaya çıktı. Basitçe söyleyecek olursak bunun nedeni iç meselelerle ilgili değil. Mevzu sadece Lübnan gerçeklerinin, Emel-Hizbullah ikilisi ile Özgür Yurtsever Hareketi ve Marada Hareketi arasında bir ittifaka imkân verebileceğini ve bu ittifakın bu partilere hükümeti düşürme veya kendilerine uygun olmayan kararların alınmasını engelleme yetkisi sağlayacağını onların kulağına birilerinin fısıldamasıyla alakalı.
  2. ABD, yeni hükümetin temel direklerine doğrudan azami baskı uygulamaya yöneldi. İlk sınav, İran’la ilişkileri kesmeyi, Beyrut’taki büyükelçiliğini kapatmayı ve İranlıların Lübnan’a girmesini engellemeyi amaçlayan bir eylem programının başlatılmasıyla geldi. İran havacılığı konusu gündeme geldiğinde, mevzu belirli bir uçuş değildi. Aksine, ABD Büyükelçisi Lisa Johnson, Başbakana şunu söylediğinde çok netti: Havaalanının açık kalmasını istiyorsanız, İran uçaklarının oraya inmesini engellemelisiniz!
  3. Direnişi mali olarak kuşatma programının temel giriş noktası olarak İran’la ilişkilerin kesilmesinin, sadece Hizbullah’ı toplumsal kollara sahip siyasi bir güç olarak kuşatma altına alma amacı gütmediği, bilakis İsrail’in Lübnan’a yönelik savaşında özellikle güneyde ve hassaten cephe hattındaki köylerde yıkılan yerlerin yeniden inşasını önleme planının acil bir parçası olduğu düşünülmektedir. Yeni bir imar fonu için bağışçıların şeffaflık ve bağımsızlık talep etmesiyle ilgili herhangi bir söylem, tıpkı Hizbullah Genel Sekreteri şehit Seyyid Hasan Nasrullah’ın, Lübnan Elektrik Kurumu için İran’dan yakıt getirmeyi teklif etmesi üzerine eski ABD Büyükelçisi Dorothy Shea’nın, Cumhurbaşkanı Mişel Avn’a Suriye üzerinden Ürdün’den enerji ve Mısır’dan gaz ithal etme teklifinde vücut bulan meşhur yalan gibi bir yalandan başka bir şey olmayacaktır. Nitekim Amerika’nın Lübnanlı ajanları da o vakit ABD Büyükelçisinin teklifinin reklamını yapmıştı. Gel gör ki o günden beri bu bağlamda bir adım atılmadı, atılmayacak da. İster Arap ister uluslararası maddi desteğe güvenen herkes, bunun bedelinin ülkeyi yerle bir eden bir iç savaştan daha az olmadığını, dünyadaki kasaların Lübnan, Suriye ve Filistin halklarına hibe olarak verilecek paralarla dolu olmadığını bilmelidir.
  4. Kamu yönetiminde, bütün mülki, askeri, mali ve yargısal birimlerde atamalar yapılarak darbenin ikinci aşamasına derhal geçilmesi. Kulaklarımız denizlerin ötesinden gelen beceri ve deneyime sahip adayların konuşmalarıyla sağır olacak. Bizlerden, bu insanların -deneyim ve fikirlerinin Amerikan sistemiyle çelişmediği aşikârken- birkaç yüz dolar karşılığında yurtdışındaki büyük gelirlerinden Lübnan’a hizmet etmek namına vazgeçeceklerine inanmamız istenecek.

Bu insanların önlerindeki ilk ve tek iş, devletin ve halkın mal varlığını, mevduat iadesinde kullanma ve devleti işletme bahanesiyle satmaktır. Bu bağlamda Lübnan alışılmadık bir sınavla karşı karşıya kalacak, çünkü art arda gelen geçmiş iktidarların yolsuzlukları, kamuoyunun başkalarından gelen her çözümü kabul etmesini sağlayacak. Ancak gerçek şu ki, Beyrut Amerikan Üniversitesi Rektörü Fadlo Huri, bir kez daha Lübnan kamu yönetimindeki işe alım şirketinin müdürü rolünü üstlenecek. Fadlo Huri’nin evraklarını hazırladığı, Suriye’nin geçiş dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın daveti ile Suriye’ye gitmek için Amerikan iznini beklediği de malum. Ayrıca İsrail ile düşmanlığın sona erdiğinin ilan edilmesi ve onunla siyasi ve güvenlik anlaşmaları yapmaya başlanması gibi bir dizi önemli talepleri de beraberinde getiren Batı’nın baskısı altında Suriye hükümetinin kalması halinde, Amerikan ekibini bu coğrafyada çok uzun bir çalışma programının beklediği de bilinmekte.

Bu ise Suriye hükümetinin -eğer kabul ederse- Lübnan’daki direnişi vurma misyonunun bir bölümünü yerine getirmesini gerektiren bir görev.

  1. Filistin kamplarını silmeyi amaçlayan pratik adımlar çerçevesinde; bu kampların silahsızlandırılması gerektiğini ilan etmekle başlayan sonra onları ve içindeki her şeyi Lübnan hükümetinin otoritesine tabi kılmak, akabinde kampları -bazılarına yaklaşımına göre- aranan kişilerden ve adaletin elinden kaçanlardan veya “terörist güçlere” mensup olanlardan “temizlemek”, ardından da meşru haklara dair talepleri  kamplardaki sakinlerin tahliyesi için bir programa dönüştürmek ve onları Lübnan toplumuna entegre etmeye zorlamak gibi bir dizi adım atılması.  Tüm bu adımların ardı sıra Lübnan hükümetinin -alacağı mali destek karşılığında- onlara vatandaşlık verme hazırlığı bağlamında özel ayrıcalıklar sunması gündeme gelecek. Bunlar gerçekleşene kadar da yetkililerimiz, Filistin direniş güçlerinin liderlerinin Lübnan topraklarında kalıcı olarak bulunmasını engelleyecek programı doğrudan devreye sokacak ve en sonunda bu insanların Lübnan’ı ziyaret etmeleri bile engellenecek.

Yeni iktidarın, gerçekleri çarpıtarak ve saf bir eda ile Lübnan’ın işgalci Siyonist düşmanla ilişkilerini normalleştirmeye çağrılmadığını iddia etmeye çalışması sadece acınası bir durum. Başkan Avn, Amerikalıların taleplerinin bir süredir farkında olsa da Başbakan Nevvaf Selam bu konuda çok şey biliyor; nitekim kendisi 1982 işgalinden sonra Başkan Emin Cemayel ile benzer bir proje üzerinde daha önce etkileşim kurmaya çalışmış, ancak meselenin devletin inşasıyla ilgili düzenlemelerle değil, işgalci düşmanla bir barış projesiyle ilgili olduğunu keşfetmişti.

Başbakan Nevvaf Selam’ın son kırk yılda edindiği deneyim, Siyonist yapının çok büyük nüfuza sahibi olduğu Batı’ya bitişik bir yaşam sürmesi ve ayrıca Filistin’deki Siyonist katillerle yüzleşmeyi engellemek için yapılan baskıların boyutlarına tanık olması, ona neyin gerektiğini bilmesini sağlayacak bir tecrübe kazandırmıştır. Dolayısıyla bu taleplere boyun eğme veya “fırtınaya göre hareket etme” başlığıyla mevzubahis isteklerle uyumlu hareket etme girişimi, gerçekte Lübnan’da yeniden iç savaş çıkmasına yol açacak taleplere itaat etmekten başka bir şey değildir; zira Lübnan’daki direniş hareketinin, bedeli ve fedakarlıkları ne olursa olsun, böyle bir şeyi kabul edeceğine inanmak saflıktır!

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.