Böylesine bölünmüş bir ülkenin halkının, olayları, kendi arzularının dışında okuması mümkün değildir. Direnişten ve liderlerinden nefret edenler ve işgalci Siyonist düşmanın, Seyyid Hasan Nasrullah’ı öldürmesinden memnun olanlar, dünkü olayı küçümsemek için ihtiyaç duydukları her şeyi nefret sözlüklerinde bulacaklardır. Böyle bir durumda Seyyid Hasan’ın şehadetiyle sarsılan direniş sevdalıları ve destekçilerinin, direnişin iyi olduğuna başkalarını ikna etmek adına anlatım tarzları araması da tabii ki zaman kaybı olacaktır.
Mevzu, basitçe ifade edecek olursak, insanlarla ilgili; dün yaşananların yaşanmasını istemeyen küresel sisteme meydan okuyanlarla alakalı. Evet, bu insanlar; ülkede onlara dair şeylerle, durumlarıyla, vatandaş olarak gayeleri ve tüm bunların ötesinde duygularıyla ilgilenmeyen; dolayısıyla Lübnan’ın tanıdığı en önemli şahsiyetin cenaze merasimini sanki bir parti meseleymiş gibi ele alma yolunu tutan bir yönetim olduğunu biliyor.
Bugün Lübnan’da iktidarda olanlar da duyguların, sadece bir insan eylemi değil, aynı zamanda mükemmel bir siyasi eylem olduğunu biliyor. Cenaze merasimine katılmaktan korkan veya siyasi konumunu gizlemek için önemsiz protokollere başvuran herkes, sadece direnişi destekleyen halkın durumu konusunda cimri davranmış olmayacaktır. Kim kendi halkının sesini dinlemek yerine Amerikalıların, Avrupalıların ve “kendileri gibi olan diğer Arapların” sesine kulak veriyorsa, onlara ülke kurma veya bu doğrultuda çaba sarfetme hususunda bir değer atfetmek faydasız olacaktır. Bu yöneticiler, halkı yok sayanların onlardan olmadığını bilmeliler. Doğrusu bu insanlar aslında bulundukları makamlara halkla ilişkileri sayesinde gelmediklerini biliyorlardı ve dolayısıyla dün yaşanan olayı, kendilerini bugün bulundukları yere getirenlere olan bağlılıkları temelinde ele aldılar.
Öte yandan direniş, halkın, yöneticilerine sadece en sevdikleri kişiyi kalplerine tevdi etmek adına değil, aynı zamanda tüm farkındalık ve mantıklarıyla direniş yoluna bağlılıklarını yenilemek için orada olduklarını söylediğini duydu. Hizbullah, Lübnan içinde ister yeni bir siyasi çalışma aşamasına geçsin isterse de direniş çalışmasında yeni bir stratejiye geçmeye karar versin; direnişin, önemsemesi gereken şey budur.
Bu noktada Lübnan İslami Direnişi Hizbullah, herkesten daha Lübnanlı, diğer tüm liderlerden daha vatansever, atılgan ve kendisi, ailesi ve direnişi için ne pahasına olursa olsun Lübnan’ı savunma seçimine kendini adamış bir lidere karşı ülkenin geri kalanının sadakatsiz davranmasından ötürü öfkeli veya kırgın olmamalıdır. Aksine direniş, açık bir biçimde dünkü dersten Lübnan’ın çoğunluğunu temsil eden bir kamuoyunun olduğunu ve bu kamuoyunun sokaktakilerden daha büyük olduğunu anlamalıdır; özellikle de Lübnan’da ve yurtdışında sıradan insanlara, Seyyid Hasan’ın cenaze törenine katılmanın geçim kaynakları ve ailelerinin rızkı açısından bir bedeli olacağı konusunda uygulanan korkutmanın boyutu hepimizce bilinirken.
Direniş halkına odaklandığında, bu kez bunu, mezhepsel veya sınıfsal ortamının ötesinde bir şeyi temsil ettiğinin bilinciyle yapıyor. Bu da onun, parti ve siyasi çalışmalarının bu yeni aşamasında, bu insanları ilgilendiren şeylerle sürekli temas kurmasını sağlayan bir düşünce, politika ve araç çerçevesine doğru ilerlemesini gerektiriyor ve işgal altındaki toprakların kurtarılmasını tamamlamak, düşmanın elindeki esirleri özgürlüğüne kavuşturmak, yeniden inşa savaşını tamamlamak ve devleti, ilişkilerini ve konumunu yönetmek için etkili mekanizmalar bina etmek adına baskı yapmak amacıyla girişilecek önümüzdeki tüm savaşlara bu mantıkla yürümesini zorunlu kılıyor.
Bu, Hizbullah’ın bugün harekete geçerek önceki tüm alanları geride bırakıp, son iki yılda felaket gibi görünen sahte ittifakları ve çıkarcı ilişkileri terk etme inisiyatifi alacağı, acı anlaşmaların tozunu üzerinden atacağı, karşılık beklemeden sorumluluk almaya ve ne kadar büyük olursa olsun bedelleri üstlenmeye hazır bir biçimde savaşa girmeyi seçecek müttefikler arayacağı bir çerçevedir. Ayrıca Hizbullah, ülkede yaşananları anlamada gerçekçi olmalı ve yalnızca direnişi ve egemenliği korumak için değil, aynı zamanda düşmanların geçim kaynakları için bir dizi fitne ve sert şantaj günleri hazırladığı Lübnan halkından geriye kalanları korumak adına da Lübnan’ın ihtiyaç duyduğu gerçek değişime yaklaşırken güneş kadar açık ve net olmalıdır.
Lübnan’ın dünyadaki diğer tüm ülkelere göre bir avantajı var; hükümette veya parlamentoda olmanız sokakta olmanıza engel değil. Yani yeni iktidarın dayanışma, homojenlik ve uyum adına uygulamaya çalışacağı kuralları hiçbir grubun kabul etme zorunluluğu yoktur. Bilakis, halk temsiliyetine sahip güçlerin, her zaman, ülke yönetiminde kendilerini temsil edenlerin konumunu güçlendirmede büyük rol oynayabilecek en güçlü silahları olan halka göre hareket etmeleri gerekmektedir.
Direniş dün Lübnan’daki en asil insanı son yolculuğuna uğurladı ve herkes büyük kaybın acısıyla gözyaşı döktü. Ne var ki halk, direnişin bir seçenek olarak temsil ettiği ulusal davanın özünü teşkil eden pozisyonlar için slogan attı. Halk, direnişten yorulmadıklarını, bu ülkeyi korumada doğrudan rol oynamaktan vazgeçmeyeceklerini söyledi. Tam da bu noktada direnişi destekleyen halkın, liderlerinden, Hizbullah liderliğinin şu an aldığı kararlara hiç benzemeyen eylem ve adımlarla inisiyatif almasını istediğini bilmek diğerleri için faydalı olur. Lübnan’ın içindeki ve dışındaki direniş karşıtları için, direniş önderliğinin, Lübnan toprakları üzerinde tam egemenliğin kesin olarak yeniden sağlanması bağlamında belli bir adım atmaya karar vermesi halinde, halkını harekete geçirmek adına büyük bir çabaya ihtiyaç duymayacağını bilmek de ayrıca iyi olur.
İçerideki direniş muhaliflerinin, cenaze merasiminin doğruladığı somut gerçekler bağlamında kabul etmeyi reddettikleri şey, tam da işgalci Siyonist düşmanın, insanların dün bulundukları yerde olmalarının ne anlama geldiği noktasında kabul ettiği şey oluyor. İsrail, sert ve büyük bir savaşa maruz kalmış bir gücün, bu büyüklükte bir kalabalığı örgütlemek ve ülkelerin yapamayacağı bir siyasi süreci yönetmek için inisiyatif alabilmesinin ne anlama geldiğini herkesten daha iyi biliyor. Düşman ayrıca, yenildiğini ve çöktüğünü varsaydığı bir güçle karşı karşıya olduğunu biliyor ve bu gücün, halkının onurunu korumak için nasıl yorulmadan çalıştığını da kendi gözleriyle izliyor. Yine düşmanın kendisi -Lübnan devleti, rolünü oynamaya karar verse de bahanelerle reddetse de veya düşmanın taleplerine benzer şartlar koşsa da- direnişin, kısa bir süre içinde sınır köylerini yeniden inşa etme ve insanların köylerine, evlerine ve tarlalarına geri dönmelerini kolaylaştırma yeteneğine sahip olduğunu görüyor.
Hikâyenin merkezinde halkımız var. Bize düşen, sadece onlara yakın durmak, olanları onlara anlatmak, bir sonraki aşamanın adımlarını onlarla tartışmak ve “Ahdimize/sözümüze bağlıyız” sloganının ne kadar çok yeni düşünce ve çalışma aracı gerektirse de yerinde kalacak bir program olduğunu hissettirmektir. Bunda gayrısı dün şaşkın şaşkın dönüp duran, İsrail ve Amerika’nın kendileri için ne yapacağını bir kez daha soran halkın geri kalan kısmı karşısında bir işe yaramayacaktır. Maalesef, direniş, kendisine kötülük yapmak isteyenlerin de olduğu bir ülkede yaşıyor. Ne eksik ne fazla; acı gerçek böyle!
Kudüs Haber Ajansı - KHA