Nevvaf Selam yirmi yılda çok değişti. Başbakan Refik Hariri’nin suikastından önce aktivist bir avukat olan Nevvaf Selam, 1998’den sonra ülke içi siyasi haritaya ilgisinin tamamlayıcı bir unsuru olarak Lübnan’ın bölgedeki siyasi pozisyonuyla alakadar bir elitin parçası oldu. O zamanlar Nevvaf Selam, Emil Lahud’un Cumhurbaşkanı seçilmesinden ve Refik Hariri’nin Nebih Berri ve Velid Canbolat ikilisiyle temsil ettiği “Para ve Milis İttifakı”nın teşekkülünden sonra ortaya çıkan ve “güvenlik devleti” olarak adlandırdıkları şey düzleminde üçüncü bir yol arayan bir ekibin merkezinde yer aldı. Ama o günlerin Nevvaf Selam’ı, 14 Mart hareketinde güçlü bir şekilde yer alanlar kadar çatışmacı değildi.
Görünen o ki Nevvaf Selam, Amerikan Üniversitesi’ndeki akademik konumunun ve Büyük Lübnan’ın kurulmasından önce siyasette aktif olan Beyrut ailesinin mirasının avantajını kullanarak siyasi mekanizmanın kalbindeki yerini almak için geri döndü. Onu nevi şahsına münhasır kılan karakter ise Lübnan’ın Birleşmiş Milletler nezdindeki büyükelçisi olarak görev yaptığı 2007-2017 yılları arasında oynadığı rolle şekillendi. Nevvaf Selam, bu aşamada uluslararası toplumdan meşruiyetini koparma fikrini benimseyerek konumunu netleştirdi.
Nevvaf Selam, ülke içindeki siyasi sahnede bir süre görülmedi; ancak 17 Ekim 2019 protestolarının başlamasıyla yeniden ortaya çıkmak için geri döndü. Kendisi; Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve İngiltere’de aktif ve bünyesinden her zaman teknokrat olarak önemli mevkilere aday olan çok sayıda ismin çıktığı Lübnanlı bir grubun ferdiydi. Nevvaf Selam’ın başbakanlığa gelişini destekleyenler bile sadece yeni neslin son on yılda onun siyasi faaliyetlerine dair tanık olduklarını değil, aynı zamanda birçok kişi tarafından bilinen geçtiğimiz yüzyılın yetmişli ve seksenli yıllarında Filistin Kurtuluş Örgütü’nü destekleyen hareketin kalbinde yer aldığı dönemde siyasi çalışmalara olan büyük katılımını görmezden gelerek ona bir hukukçu ve teknokratlara yakın bir adam muamelesi yaptılar.
Nevvaf Selam, Ekim ayında başlayan protestoları destekleyen ve takviye eden ekibin merkezindeydi. Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın yönetimine hiç ikna olmamış ve siyasi hareketinden de hiç hoşlanmamıştı. Lübnan iç savaşının çatışmalarının yaşandığı meydandan ayrılmaya karar veren bir nesilden gelmesine rağmen; Lübnan’ın bölgedeki büyük çatışmalardan uzak bir değişim geçirmesi gerektiğini düşünen bir grup kültürel, ekonomik ve akademik elitin içinde aradığını buldu. Bölgede İran öncülüğündeki eksene ilişkin değerlendirmeleri olan ekibin de çok uzağında değildi. Suriye muhalefetinin yanında yer aldı ve Lübnan üzerindeki Amerikan, Avrupa ve hatta Körfez hegemonyasına gerçek anlamda karşı çıkmadı.
Nevvaf Selam, Lübnan’daki direnişe düşman bir grubun görüşlerini dile getirmesinden ötürü, Lübnan’ın Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi olarak göreve başlamasından bu yana tartışma konusu. Yine de bu asla onun İsrail’e karşı direnişe düşman olduğu anlamına gelmiyor. Bununla beraber o, Arap-İsrail çatışmasına, uluslararası meşruiyete bağlılık yoluyla hak elde etme perspektifinden bakan bir nesilden. Uluslararası meşruiyetle ilgili en zorlu deneyimini ise son 14 ayda, Uluslararası Adalet Divanı’ndaki pozisyonunda, uluslararası meşruiyetin ve onun hukuki ve siyasi kurumlarının ne anlama geldiğine tanıklık ederek yaşadı. Uluslararası Adalet Divanı’nda birlikte oturduğu hakimlerle Gazze’nin evlatlarına karşı İsrail’in gerçekleştirdiği imha savaşını durdurmaya İsrail’i zorlamaktan aciz olmalarını müşahede ederken sahip olduğu ve artık bugün dile getirebileceği bir kanaati var. Mevzu bahis tutum, Lübnan’a yönelik saldırılardan sonra onu daha da öfkelendirdi. Ne var ki bulunduğu makamın bazı gereklilikleri vardı ve şimdi bu makamı terk edip hükümet başkanlığını üstlenmesi, ona söylemek istediklerini veya söylemesi gerekenleri söyleme imkânı tanıyabilir.
Nevvaf Selam, taleplerinde telaşsız siyasetçilerin söylediği gibi saf bir siyasetçi değil. “Sivil toplum örgütleri” diye adlandırılan gruba meyilli olsa da Lübnan’daki oyunun kurallarını biliyor. Bölgedeki ve dünyadaki liberal ekonomi taraftarı topluluklarla güçlü ilişkileri var. Şehir, kırsal kesimde yaşayan insanlar, ilim ve iş mevzularından bahis açıldığında toplumsal duyarlılığı daha da netleşebilir. Hukuk alanındaki deneyimi, belediye veya parlamento olsun, herhangi bir seçim kurulunda halkın siyasi temsilini iyileştirmek için en etkili mekanizmaları bilmesini de sağlar. Ancak Lübnan’da Başbakanlık görevini üstlendiğinde kendisini Lübnan’ın acı gerçekleriyle, yirmi yıl önce bıraktığı gerçeklikten çok farklı, halkın ilgi odağı olan bir gerçeklikle karşı karşıya bulacak.
ABD ve Suudi Arabistan’ın General Joseph Avn’ın cumhurbaşkanlığını dayatmak adına kullandıkları mekanizma son derece kaba olsa da Amerikan-Suudi ittifakının temsilcileri, hükümeti kurmakla mükellef kişinin seçimini manipüle etmede oldukça kurnaz ve kötü niyetli davrandılar. Hatta Necib Mikati’ye yönelik veto kararını kaldırmayan ve birkaç gün önce onun Şam’a yaptığı ziyaretten de rahatsız olan Suudi Arabistan tarafı bile Nevvaf Selam’ın hükümet sarayına ulaşmasını desteklemek için ortaya koyduğu çabayı açık etmeyecek bir yöntem benimsemek zorunda kalmış gibi göründü. Sahnenin Nevvaf Selam lehine dönmesinin öncesinde Suudi Arabistan, Lübnan Kuvvetleri’nin Necip Mikati’ye yönelik veto kararını destekleyerek mücadelesine başladı. Suudi Arabistan’ın, Nevvaf Selam hakkında kesin bir bilgisi olsa da şu anda Suudi Arabistan için önemli olan şey; ABD, Fransa ve Mısır ile önceki hükümetlerin mirasından gelen kaçaklardan Hizbullah’la çatışma meydanında bulunan güçlere kadar Nevvaf Selam’ın geniş bir ittifakın kesişim noktasında bulunması. Nevvaf Selam’a siyasette yükselişinde yardımcı olan şey, onun, Lübnan’ın siyaset sahnesinde yeni biri olmaması ve muhalefetin değerlendirdiği diğer adayların meşruiyetinden daha güçlü ve istikrarlı bir meşruiyete sahip olmasıdır.
Tüm bunlar, Fuad Mahzumi ve Eşref Rifi örneğinde olduğu gibi Gelecek Hareketi ekibine ve lideri Saad Hariri’ye yönelik bir provokasyon teşkil etmiyor. Hatta Daru’l-Fetva ve geleneksel Sünni politikacılar bile bu durumla sakin bir şekilde başa çıkabilir. Yine Suudi Arabistan ve Suudi Arabistan’ın Lübnan ekibi, Cumhurbaşkanı Avn ve ekibinin Taif Anlaşması’nı yerle bir etmeye yönelik herhangi bir girişimine karşı koymak için Nevvaf Selam’a güvenebilir.
Hizbullah-Emel ikilisinin tekrar tuzağa düşmesinin sebebi ne olursa olsun ve yeni hükümete girme veya dışında kalma kararları ne olursa olsun yaşananlarda önemli olan, Amerika Birleşik Devletleri ve Suudi Arabistan koalisyonuna ait üstünlüğün, General Avn’ın cumhurbaşkanı seçilmesinde Lübnan sahnesine hâkim olan aşırı netliğidir. Bu netlik, Nevvaf Selam’ın başbakanlığa seçilmesinde görülen netliğin de aynısı…
“Netlik işe yaradı.” cümlesi, Refik Ziyad Rahbani’ye ait bir cümle. Eldivensiz karşılaşma gerektiren her durumda kendisi bu cümleyi kullanırdı. Cümle, şu anki durumumuza da gayet uygun ve ülkenin birliği ve iç barışı pahasına bile olsa Lübnan’ı Amerikan çizgisine taşımaya çalışanlara karşı durmak isteyen herkes için sağlam bir temel oluşturmakta!
Kudüs Haber Ajansı - KHA