Suriye’de Beşşar Esad rejiminin devrilmesinin hemen ardından Rusya, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov aracılığıyla Suriye’deki yönetimin değişmesinin İran ile ilişkilerine etki etmeyeceğini ve iki tarafın da aralarında daha önce açıklanan “yeni” stratejik anlaşmayı imzalamaya hazır olduklarını duyurarak son gelişmelerin ilişkileri tehdit etmeyeceğinin altını çizdi. Sputnik’e verdiği röportajda Lavrov, anlaşmanın; kapsamlı, uzun vadeli ve doğası gereği her türlü koşula dayanabilecek güçte olduğunu; dolayısıyla şu an herhangi bir düzeltmeye ihtiyaç duymadığını açıklayıp bu devasa anlaşma metninin uzun süre önce hazır olduğunu, Moskova ve Tahran’ın bu konuda mutabakata vardığını belirtti.
Anlaşmada Moskova ve Tahran’ın karşı karşıya olduğu birçok ortak zorluk ve tehdidin ele alınmasının yanı sıra güvenlik, savunma ve terörle mücadele alanlarında iş birliğinin geliştirilmesine özel önem verildiği bilinmekte.
Aralık ayının başlarında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yeni stratejik anlaşmanın, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yaklaşan Rusya ziyareti sırasında imzalanacağını açıklamasının ardından resmi Rus medyası Aralık ayının sonunda İran’ın Rusya büyükelçisinden Pezeşkiyan’ın Putin’le anlaşmayı imzalamak üzere 17 Ocak’ta Moskova’yı ziyaret edeceğine dair sözlerini aktardı. Eş zamanlı olarak İran medyası, İranlı yetkililerden İran’ın, “ABD yaptırımlarına karşı Moskova ile uluslararası bir ittifak kurma girişiminin nihayetine yaklaştığını” aktarırken, Amerikan dergisi Newsweek, Ortadoğu Enstitüsü’nde Stratejik Teknolojiler ve Siber Güvenlik Programı Müdürü Muhammed Süleyman’ın şunları söylediğini aktardı: “Kapsamlı anlaşma, iki taraf arasındaki yakın siyasi ilişkilerin resmileşmesine yol açabilir ve bu, özellikle Ukrayna savaşı ve onlara uygulanan yaptırımlar ışığında Batı’ya karşı ortak muhalefeti güçlendirebilir.” “Her ne kadar anlaşmada bundan açıkça bahsedilmemiş olsa da anlaşma, askeri teknoloji veya istihbarat bilgisi alışverişi alanında iş birliğinin artırılmasını içerebilir.”
Tek Eksen
Her ne kadar İran cumhurbaşkanının ziyareti ve anlaşmanın imzalanması büyük oranda bekleniyor olsa da İran-Rusya yakınlaşmasına ilişkin uyarıların arttığı bir dönemde zamanlama özellikle dikkate değer görünüyor. Gözlemcilere göre mevzu bahis yakınlaşma, artık bölgedeki Direniş Ekseni’ni desteklemekle sınırlı değil; İran’ın önemli bir rol oynadığı dünya çapındaki tüm çatışmalara da uzanıyor.
Bu bağlamda Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü’nün yayınladığı raporda şu bilgiler yer verildi: “Uluslararası medya, dış politika konularını tartışırken sıklıkla iki ekseni ayrı ayrı ele alıyor: Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore’den oluşan Avrasya Ekseni ve İran’ın Ortadoğu’da liderliğini yaptığı Direniş Ekseni.” “Her iki eksenin üyeleri ve motivasyonları arasındaki farklılığa rağmen her ikisi de Batı’ya ve ABD liderliğindeki küresel düzene karşı çıkan ideolojileri paylaşan ABD’nin güçlü muhaliflerinden oluşuyor.” Bu görüşte olanlara göre İran’ın, iki eksenin kesişme noktasında yer alan hayati düğüm noktası olduğunu kabul etmek zaruri hala geliyor.
Rapor, İran’ın, Washington’un Orta Doğu’ya ulaşmasını zorlaştırdığını ve uluslararası denizciliği, Amerikan güçlerini ve ABD’nin bölgedeki müttefikini tehdit ettiğini belirtiyor. Ayrıca Batı’nın Avrupa ve Hint-Pasifik bölgesindeki ortaklarını ve çıkarlarını riske atan Avrasya Ekseni’ne ilişkin olarak da askeri teknoloji, operasyonel uzmanlık ve savaş alanı uzmanlığının teşvik edilmesi açısından da İran’ı aktif bir oyuncu olarak nitelendiriliyor. Bunların yanı sıra Tahran’ın, Amerikan seçimlerine küstahça müdahale ettiği ve Donald Trump’a suikast komplosuna karıştığı ifade ediliyor. Lojistik açıdan iki eksene karşı savaş yürütenin Batı olduğu göz önüne alındığında, bu görüşü savunanlara göre bu ortak küresel sorunla baş etmek için mevzuya Orta Doğu, Avrupa ve Hint-Pasifik bölgesine yayılan iki ayrı sorun olarak değil; tehditleri diplomatik, medyatik, askeri ve ekonomik önlemler gerektiren kapsamlı bir stratejik sistem olarak bakmak gerekiyor.
Mevzu bahis yaklaşıma göre İran’ın iki eksene “zararlı katkısı” dikkate alındığında, Batı’nın gelecekteki çabalarının odak noktası Tahran olmalıdır: İran’ın, herhangi bir nükleer silaha sahip olması engellenmeli, balistik füze cephaneliği ve askeri üretim kapasitesi zayıflatılmalı, ikmal hatları bozulmalı, Direniş Ekseni’nin çabalarını aksatmaya yönelik faaliyetler devam etmeli ve Tahran’ın her iki ekseni de desteklemek için kullanabileceği kaynakları azaltılmalı; özellikle de “azami baskı” politikası kapsamında petrol ihracatına ambargo ve yaptırımlar uygulanmalı. Rapor, bu politikanın faydalarının, Avrupa’dan Hint-Pasifik bölgesine kadar Orta Doğu dışındaki bölgelere de yansıyacağını belirtiyor.
Gözlemcilere göre yukarıda belirtilen tedbirler, özellikle İsrail, Ukrayna, Orta Doğu, Avrupa ve Hint-Pasifik bölgesinden ortakların katılımıyla ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı, ABD Avrupa Komutanlığı ve ABD Hint-Pasifik Bölgesi Komutanlığı arasındaki diyaloglar yoluyla gelecekteki çatışmalara hazırlanmak için Ukrayna ve İsrail’deki savaşlardan ibret alınmasını da kapsıyor. Büyük olasılıkla, bu tür tavsiyeler İran ve Çin’in Rusya’dan ders aldığı ve Batı’nın tepkisi göz önünde bulundurularak Tahran ve Pekin’in sırasıyla ABD’nin Beşinci ve Yedinci Filoları ile karşı karşıya geldiğinde balistik füzeler ve gemisavar füzelerle yapılacak saldırılar hakkında bilgi alışverişinde bulundukları varsayımından kaynaklanıyor.
Lojistik boyuta gelince, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın ortakları için bölgesel bir mühimmat stokunu finanse edebilecek Körfez ülkelerine dayanılmasına dair tavsiyeleri de dahil, Batı’nın kolektif bir savunma sistemi üretim çabalarını hızlandırmaya yönelik çağrılar sürekli ivme kazanıyor. İhracat kısıtlamalarını, yaptırımları ve siber çabaları güçlendirerek ve gerektiğinde yıkıcı ve gizli operasyonlar düzenleyerek iki eksenin üretim tabanının ve tedarik zincirlerinin aksatılmasının yanı sıra böylesi bir çalışma, aynı zamanda başka bölgelerdeki olası küresel gelişmelere karşı koymak için bir ihtiyat olarak da görülüyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA