Yargıya karşı gerçekleştirilen darbeden Aksa Tufanı’na kadar İsrail kamuoyu, sekseninci yılına yaklaşan önceki tüm Yahudi devletlerinin çöküşünü dikkate alan tarihi bakış açısına ve Tevrat’a göre “İsrail”in yok olacağı hipotezi anlamına gelen sekizinci on yılın laneti takıntısıyla meşgul oldu. Bu aslında Eski Ahit’teki bir kehanetti. Ama birden hepimiz Davut Koridoru dönemine giriverdik. Özellikle Siyonist işgalci varlığın başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, yeni Orta Doğu’yu ve İsrail’in sınır ötesi kara rotasını gösteren haritalarla donanmış olarak Birleşmiş Milletler’in yetmiş sekizinci oturumunda kürsüye çıkmasından sonra bu konu hakkında çok fazla konuşma yapıldı.
Komşu Arap coğrafyasının derinliklerindeki İsrail’in Davud Koridoru’ndan söz eden Binyamin Netanyahu, yedi yıl önce de kendisinin başbakanlıkta kalmasının, “İsrail”in -önceki Yahudi krallıklarının aksine- sekizinci on yılının ardından ve bir asrı geçecek biçimde varlığını sürdürmesinin tek garantisi olduğunu açıklamıştı. İsrail’in politikasında neler değişti? İsrail’in dini ve siyasi aklı böyle bir hırsa yönelik böyle bir düşünce modelini nasıl üretti?
Netanyahu, konuşmasına sekseninci yılın lanetine işaret ederek ve bu lanetin endişelerini ve gerçekliğini sadece kendisinin aşabileceğini söyleyerek başlamıştı. Daha sonra İsrail’in eski Başbakanı Naftali Benet’in 2020 seçim kampanyasındaki konuşması geldi. Naftali Benet aynı duyguları yineledi ve Yahudi seçmenleri, sekizinci on yılın lanetinin üstesinden gelmek için liderliğini yaptığı koalisyonun arkasında durmaya çağırdı. 2022’de İsrail’in eski başbakanlarından Ehud Barak, kuruluşunun 80. yıldönümünden önce İsrail’in yakın zamanda yok olmasıyla ilgili aynı korkuları dile getirdi; çünkü Yahudi tarihi boyunca Yahudilerin iki dönem dışında 80 yıldan fazla bir süre devletleri ayakta kalmamıştı: Kral Davut dönemi ve Haşmonayim dönemi. Ne var ki Barak’ın da defalarca açıkladığı gibi her iki dönem için de parçalanma sekizinci on yılda başlamıştı.
Suriye rejiminin devrilmesinin ve İsrail’in, Cebelu’ş-Şeyh’ten (Hermon Dağı’ndan) Şam kırsalının kıyılarına ve Beyrut ile Süveyde’yi birbirine bağlayan hatta kadar Suriye topraklarını geniş çapta işgal etmesinin ardından Davud Koridoru’na dair pek çok konuşma yapıldı. İsrailliler, İsrail hava kuvvetleri tarafından desteklenen bu işgal için Tevrat’ta geçen bir ismi “Başan oku”nu seçtiler. Tevrat’ta Başan kralının adının Og olduğu ve kökeninin M.Ö. 12. yüzyıldan itibaren bölgeye yerleşen eski Sami kavimlerinden Kenanlı Amaleklilere mensup Refaim’e dayandığı söylenmektedir. Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde’nin, Siyonizmin çöküş döneminin başladığını, sekizinci on yılın lanetinin üzerlerine çökeceğini; Tevrat’a ve Talmud’a dönerek bu mevzuyu dikkatlice okumaları gerektiğini söylemesinin ve aşağılanacakları zamanı sabırsızlıkla beklesinler demesinin üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçti.
Tevrat’taki iki zıt fikir arasında Lübnanlılar, Suriyeliler ve bölgemizdeki tüm halklarla birlikte Filistin halkı kötü bir zaman yaşıyor. İsraillilerin henüz savaş hedeflerine ulaşamadıkları bir vakitte İsrail, direnişi ve eksenini yenilgiye uğrattığını ilan ediyor. Netanyahu’nun Cebelu’ş-Şeyh’te (Hermon Dağı’nda) poz vermesi ve özellikle de “ordusunun” Suriye’de -yılın tamamını kastederek- sadece kış değil, gerektiği kadar kalacağını duyurması yaşadığı küstahlığın sembolik bir ifadesi.
Suriye, uzun bir süredir İsrail’in geleceğine dair varsayımsal kehanetlerin kuluçka merkezi olmuştur. Şimdi ise son dönemde, Suriye’de yaşananlar düzleminde gayb alemi ve tarihsel bağlamla karışan cifir kitabının öyküleri arasında bir Yahudi varlığına dair vakıayla uyumlu görünen bir şahit beliriyor. Halep veya Guta’da gaybın derinliklerinden gelen bir efsane güçleniyor. Tam da burada Davud Koridoru, Fırat Nehri’ni geçen bir yol olarak Tevrat’taki görünümüyle ortaya çıkıyor.
Aksa Tufan’ın yaşanırken sekizinci on yılın laneti, İsrailliler için Allah’ın Peygamberi Davud’un gücünü sembolize eden bir koridor aracılığıyla, ikinci İsrail’in belki de Büyük İsrail’in kuruluşuna doğru bir yol ayrımıyla çatışıyor. Bu noktada Fırat’a geçmek için ortak olunabilecek ulusal ve mezhepsel azınlıklar da var. Ya da İsrail’in kibrinin zirvesinde yaptığı planlar ve kurduğu hayaller böyle söylüyor. Evet onlara göre elli yılın ardından Suriye, coğrafi, tarihi ve stratejik derinliğiyle İsraillilere hiçbir kısıtlamanın, hatta itirazın olmadığı bir sahneye dönüştü.
İsrailliler, saatlerce Cebelu’ş-Şeyh’ten (Hermon Dağı’ndan) Şam’ı izlerken sevinçten kendilerinden geçiyordu. Aslında burada İsrailliler, Golan Tepeleri’nden Fırat Nehri’ne, Akdeniz’e; Dera, Süveyde, Rakka, Deyrizor, Elbu Kemal ve et-Tenf’ten geçerek İsrail’i Fırat’a bağlayan Davud Koridoru hedefine bakıyordu. Davud Koridoru, İsrail için bir çıkış noktası olacak, izolasyon ve kuşatmayı kıracak, ticari trafiği artıracak, burada turizm projelerine ek olarak enerji projeleri kurulacak, İsrail’in askeri gücü artacak ve bölgesel rolü genişleyecekti. Evet, İsraillilerin gördükleri bunlardı.
Davud Koridoru projesi Irak’a ve ardından da Türkiye’ye büyük bir baskı oluşturacak bir bağlamda gerçekleşiyor; şu hâlde çeşitli manevralar ve müzakerelerle meşgul olup kendisini İsrail yanardağının lavlarından uzakta büyük bir güç olarak gören Türkiye de dahil herkes ateş hattında olacak. İşte bir anda Suriye’deki stratejik başarısının tam da ortasında Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal güvenliği, İsrail iştahı tarafından tehdit ediliyor. Bu iştahı direnişin öfkesinin dışında sınırlayacak bir güç de yoktur. Şimdilerde bölgede direniş fikrinin dışında belki de direnişin aleyhine bir eksen kendini gösteriyor.
İsrail, yayılmacı planları konusunda açık açık konuşuyor ve tarihsel-dinsel bir arka planla bu planları her zaman destekliyor. Arapların ve Müslümanların çoğu ise siyasi gerçekliğin enkazının arkasına saklanıyor. Böylece İsrail, tarihin gücüyle silahlanmış olarak yolunu yürüyor. Evet, İsrail, planlarını sahte bir mit şişesinden çıkarıp hırsları aracılığıyla gerçeklere dönüştürdü. Şimdi geriye şu soru kaldı: İsrailliler kibir ve gaddarlıkla sekizinci on yıl düğümünü aşıp zaman köprüsünü Kral Davud’un misafirperverliğiyle geçebilecekler mi?
Kudüs Haber Ajansı - KHA