Suriye'nin 7 Ekim'ine Dair - 2

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan ““SURİYE’NİN 7 EKİM”İNE DAİR [2] SUÇA KARIŞMIŞ BİR İSRAİL, ALDATILMIŞ BİR İRAN VE ZAYIF BİR RUSYA” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.  

21 Aralık 2024
Suriye'nin 7 Ekim'ine Dair - 2

Hizbullah ile siyonist düşman arasında Lübnan’daki kapsamlı çatışmanın patlak vermesinden önce, düşmanın savaş çemberini genişletmeye yönelik olası planları hakkında (el-Ahbar’ınkiler de dahil) pek çok bilgi yayınlandı. Güçlü ihtimaller arasında, işgalci Siyonist düşmanın Golan’dan çıkarak Kuneytra’daki bölgelere doğru ilerlemesi ve sadece Golan bölgesinden kendisine yönelik herhangi bir askeri eylemi önlemek amacıyla değil, aynı zamanda Lübnan’ın doğu sınırı boyunca Beka ile Güney Lübnan arasındaki yolu kesmek adına Lübnan’ın doğu sınırı boyunca yürümesi de vardı. 

Çatışma sırasında Siyonist düşmanın bu adımı atmasını engelleyen birçok gelişme yaşandı. Ancak eski Suriye rejimi güçlerinin çöktüğüne dair haberler gelmeye başlar başlamaz işgalci düşman, planını uygulamaya karar verdi. Silahlı grupların şehirleri birbiri ardına ele geçirdiği bir vakitte İsrail, programını hayata geçiriyordu. Şam’ın düştüğü duyurulurken bile İsrail, doğrudan askeri konuşlanmasını ve silahlarının menziline giren alanı, Suriye sınırının güney kısmında, Lübnan’ın doğu sınırına yakın bölgenin tamamını kapsayacak biçimde genişleterek yürüyüşünü derinleştiriyordu. Bu duruma İsrail uçaklarının, Suriye ordusunda güç unsuru olarak kabul ettiği her şeye karşı gerçekleştirdiği en büyük hava harekâtı eşlik etti. Ayrıca hakkında konuşulması hâlâ yasak olan güvenlik operasyonlarına ek olarak İsrail, dağların içindeki çeşitli mevkilere ve tesislere ulaşmak için birden fazla bölgeye çıkarma operasyonları gerçekleştirdi. 

Pratikte İsrail, Suriye olayına en hazırlıklı olan taraflardan biriydi. Siyonist varlığın olup bitenlerden uzak olduğuna inanmak saflık olacaktır. İşgalci düşmanın Suriye’de yaşananlarla ilişkisi hakkındaki suçlamalar veya veriler bir yana bırakılırsa, pratik sonuç İsrail’in bölgedeki en önemli hedeflerine ulaşması oldu: Suriye ordusunun yetenekleri yok edilmiş ve aynı zamanda yeni liderlikten, Suriye’nin, İsrail’e yönelik operasyonların kaynağı olmayacağına dair söz alınmıştı. Bu, Heyet Tahrir Şam önderliği ile Şam’daki Filistinli grupların liderleri arasında, neden acele edildiği bilinmeyen bir toplantının ardından gelen bir taahhüttü. Mevzu bahis toplantı esnasında Filistinli gruplara askeri birimlerini dağıtmalarına dair alınan karar bildirildi ve silahlarını teslim etmeleri ve kampları mümkün olan en kısa sürede kapatmaları çağrısında bulunuldu. 

Birçokları İsrail’in Suriye’deki kazanımlarından adeta kaçınmaya çalıştı. İktidarı ele geçiren muhaliflerin destekçileri, İsrail’in, yüksek kaliteli ordu silahlarının daha sonra kendisine karşı kullanılma korkusuyla bu grupların eline geçmesini önlemek için bilinçli olarak kara ve hava operasyonları yürüttüğünü ifade ettiler. Bu grupların hasımları ise Suriye rejiminin devrilmesinin, Rusya’nın daha önce Suriye ordusuna sağladığı etkili dokunulmazlık sürecini sona erdirdiğini ve İsrail’in, artık Suriye’de daha özgür hareket edebildiğini belirttiler. Zira aslında işgalci Siyonist düşman, 2012 yılının ortalarında askeri merkezlere, fabrikalara ve nitelikli askeri güçlere İran’a ait veya Hizbullah’a gidiyor diye açık askeri operasyonlar başlatmıştı. İsrail’in yaptıklarının yorumlanmasında her iki tarafın da İsrail ile anlaşma yaptığını düşünmek zor olacaktır. Ancak kesin olan şu ki, İsrail’in Suriye’deki sorunu Esad’ın devrilmesinden önce daha büyüktü ve bugün İsrail, kendisini Suriye’de daha rahat hareket edebilecek ve etkileşime geçebilecek güçte hissediyor. Bu noktada kara operasyonlarına eşlik eden İsrail askeri istihbaratının, ilerleyen kuvvetlerin herhangi bir silahlı direnişle karşılaşmamasında belirleyici olduğunu belirtmekle yetinelim. İşgalci İsrail askerleri o bölgedeki Suriyelilerin evlerine girip, askeri operasyonlar bitene kadar köylerini terk etmelerini istediklerinde çok kaba davrandılar. Nihayetinde Siyonist düşmanın baskısından korkan bazı Suriyeliler, bu talebi karşılarken, bazıları bu teklifi reddedip evlerinde kalmaya devam etti. 

Sonuç olarak İsrail’in Şam’da yaşananlarla ilgili durumunu nasıl ölçümleyeceğimizi bilemiyoruz. Siyonist düşmanın Arap tarafından kimseye güvenmeyeceği doğrudur. Ayrıca Şam’ın yeni yöneticilerinin veya onların Türkiye, Katar ve diğer ülkelerdeki destekçilerinin sunabileceği hiçbir garanti, İsrail’i Suriyelilere karşı işlediği suçlarda daha fazla ileri gitmemeye ikna etmeyecektir. Bununla birlikte -yöneticisi kim olursa olsun- Suriye’den çekinen işgalci düşmanın, pratikte Lübnan ve Filistin’deki direnişin müttefiki olan Esad rejiminin devrilmesinden bu yana bir dizi zaferi tek seferde elde ettiği temelinde hareket ettiği de bir gerçektir. Suriye arenasını, Lübnan’daki direnişe ulaşacak askeri yetenekler için açık bir geçiş, Filistinli direniş grupları için bir eğitim kampı ve hatta diğer ülkelerden gelen direniş güçleri için bir ayak basma noktası olmaktan çıkarmak bu zaferlerden bazıları. İşgalci Siyonist düşman, tüm bunlara ek olarak, yeni yönetimden İsrail’le çatışmanın ve işgal altındaki Golan’ın geri verilmesi talebinin, otoritesini inşa etmekle meşgul olacak bu yönetim için bir öncelik teşkil etmediğine dair resmi bir taahhüt de aldı. 

İsrail sorunu burada bitmiyor. İsrail, Suriye’nin birlik içinde kalmasını istemiyor, Kürtlerin kuzey Suriye’deki ayrılıkçı projesini açıkça destekliyor. Güney Suriye’de, özellikle Süveyde bölgesinde yaşayanların liderleriyle sadece güvenlik bağları değil, siyasi ve sosyal bağlar da kuruyor. Filistin Dürzilerinin insan unsurunu, Suriye Dürzilerini iş birliği yapmaları için teşvik etmek adına kullanıyor ve onlara eğer isterlerse Süveyde Valiliği’nde özerk bir yönetim kurma hususunda destek olacaklarına dair cazip teklifler sunuyor. İsrail’in kendisinin de kabul ettiği üzere herkes İsrail’in Dera, Kuneytra ve Süveyde’nin bazı bölgelerinde eski rejime karşı savaşan militan iş birlikçilerden oluşan ağlar kurduğunu biliyor. Yine herkes, Siyonist işgal güçlerinin bu bölgede Hizbullah kadrolarına veya onunla birlikte çalışan Suriyelilere yönelik gerçekleştirdiği birçok operasyonu da biliyor. Bu bağlamda Samir Kuntar’a Golanlı Dürzilere askeri eğitim veriyor bahanesiyle İsrail, daha önce alenen Şam’daki bir apartman dairesine gerçekleştirdiği saldırıyla suikast düzenlemişti. 

Siyonist düşmanın Suriye’deki başarılarının aksine İran yeni bir ikilemle karşı karşıyaydı. Mesele sadece Esad’ın devrilmesiyle ilgili değildi; eski rejimin daha önce attığı adımlar da Direniş Ekseni’nin yükünü hafifletme arzusunu yansıtıyordu. Geçtiğimiz yıla dair İranlıların, Esad’la uyum içinde olmadıklarını ve Rusya’nın Suriye’deki davranışlarından rahatsızlık duyduklarını ifade eden pek çok malumat var. Ayrıca Tahran’ın, Moskova’yı Siyonist düşmanın Suriye’deki İran hedeflerine saldırı düzenlemesini kolaylaştıran birçok adımın arkasında olmakla da suçladığına dair de haberler mevcut. 

İran’ın Esad’la sorunu Beşşar Esad’ın yardımcı güçler stratejisinden vazgeçmeye karar vermesiyle başladı. 2021’e gelindiğinde eski cumhurbaşkanı, ordusunun yeniden düzenlenmesinden bahseder olmuştu. İlk adım ise muhaliflerle çatışma yıllarında ortaya çıkan askeri grupların ordu saflarına entegre edilmesi için çalışmaktı. Esad’ın bir yardımcı ordunun varlığını istememesine dair kendi mantıksal gerekçeleri vardı. İran ve Hizbullah tarafından yapılan görüşmede yardımcı güçlerin, sadece önceki çatışmalarda ihtiyaç duyulduğu için ortaya çıkmadığına ve orduyu zayıflatmadığına; aksine oluşumu, çalışma mekanizmaları, eğitimlerinin niteliği, yönetim biçimi ve üyelerine sunduğu ayrıcalıkların onu daha etkin bir güç kıldığı gerçeğine odaklanılıyordu. Ayrıca zorunlu askerlik hizmetine katılmak istemeyen çok sayıda Suriyeli genç de İran’ın yardımcı savunma birimleri kurma “reçetesinde”, rejimin kurumları içinde çalışmaya dahil olmadan rol oynama fırsatı buluyordu. 

Esad böyle devam etmesini istemiyordu. İran ve Hizbullah için karar açıktı. İran ve Hizbullah’ın eski Genel Sekreteri şehit Seyyid Hasan Nasrullah, bu grupları bir daha yeniden inşa etmeme taahhüdünde bulunarak bu karara yanıt veriyordu. Olan buydu. Nitekim 25 binden fazla savaşçı Suriye ordusunun saflarına entegre edildi ve ordudaki askerlerle aynı koşullara tabi tutuldu; bu da çoğunluğunun birkaç ay içinde ordudan ayrılmasına yol açtı. 

Esad’ın kendileriyle çatışmaya yol açabilecek seçeneklere yöneldiğini hissetmeye başlayan İranlıların durumu daha da kritik hale geldi. Gerçi Esad; Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır, diğer Körfez ülkeleri ve bölgedeki başka taraflarla olan tüm temaslarını İran ve Hizbullah’a bildiriyordu; ancak sonraki planları hakkında yeterince açık sözlü değildi. Esad’ın kamuoyu baskısını azaltabilecek ülke içi gerçeklere dair herhangi bir adım atmayı reddettiği her seferinde endişe unsurları arttı. Bazıları İran’ın, Esad’ın Erdoğan’la uzlaşmasını istemediğine inanabilir ve bunda bir miktar doğruluk payı da olabilir. Ancak kesin olan şu ki İranlı yetkililer, özellikle İran’daki son cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Esad’ı Türkiye ve tüm bölge ülkelerini kapsayan bir anlaşmaya varmaya ve Esad’ın, ülkesini yeniden inşa etmek adına alacağı destek karşılığında taviz vereceği anlaşmalar yapmaya ikna etme eğilimindeydi. Aynı zamanda İran, Beşşar Esad’ı mevzu bahis ülkelerin, onu kendisinden uzaklaştırmak istediği hususunda da uyarıyor ve bu ülkelerin, kendisini himaye edeceklerine inandıracağını da söylüyordu. 

Aksa Tufanı’nın patlak vermesinin ardından şehit Seyyid Hasan Nasrullah’ın Suriye’yi destek cephelerinin dışında tutma tavsiyesine ilk yanıt veren İran oldu. Seyyid Hasan Nasrullah, Siyonist varlığı bombalamak için Suriye topraklarını kullanma yönündeki tüm önerileri reddetti ve İsrail’in, Suriye ordusunun tüm yeteneklerini yok edecek bir bombalama dalgası başlatmak için her türlü operasyondan yararlanacağı konusunda uyardı. Seyyid Hasan Nasrullah’ın tutumu, Rusya’nın, Suriye rejimine, İsrail’in kendi kuvvetlerine saldırmayacağı konusunda yeterli garantiyi veya Suriye ordusunun herhangi bir geniş İsrail saldırısına karşı koymasına izin verecek hava savunma sistemlerini vermediği gerçeğine dayanıyordu. 

Son birkaç ayda pek çok gelişme yaşandı. İranlıların konuşması gereken pek çok gerçek var. Ne var ki bu noktada değinilmeden geçilemeyecek mevzu son aşamayla ilgili. Esad, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan girişimiyle etkileşiminin bir parçası olarak Suriye’deki İranlı danışmanların sayısının azaltılmasını talep ediyordu. İran ise silahlı gruplar arasında yalnızca Halep’te değil diğer bölgelerde de ülke kuvvetlerine karşı geniş çaplı askeri operasyonlar gerçekleştirmeye yönelik neredeyse hazır planların varlığı konusunda kendisini uyarıyordu. Vakıa İranlılar, eski Suriye rejimine gerçekte olup bitenler hakkında kapsamlı istihbarat bilgileri sağlıyordu. 

Çatışma başladığında İran son bir kez daha Esad’ı kurtarmaya çalıştı. Ne var ki bunun eskisi gibi olmayacağının farkındaydı. İran’ın gidişatı değiştirmeye çalışacağı siyasi bir çalışma yapılmalıydı bu sefer. Türk tarafının hiçbir orta yolu kabul etmeyeceğinden emin olmasına rağmen başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere diğer taraflarla da iletişime geçerek mücadeleye dahil olup mücadeleyi sonuna kadar sürdürme kararı aldı. Bu nedenle son haftalarda İran, özellikle Gazze’de yaşananları, Lübnan’da olup bitenleri; Irak’ta ona karşı planlananları ve doğrudan kendisine yönelik çalışmaları büyük bir dikkatle izleyerek zararı sınırlamaya çalıştı. Esad’ın düştüğü andan itibaren İranlıların yaptığı tek şey ise Türkiye ve Katar ile temasa geçerek, İran’ın Suriye’deki çıkarlarının Esad rejiminin varlığıyla ilgili olmadığını ve Şam’daki yeni rejimin, iki ülkenin gelecekteki ilişkilerini görüşebilmek açısından bunu idrak etmesi gerektiğini onlara bildirmek oldu. 

Suriye’de olup bitenlerle ilgilenen üçüncü taraf ise daha önce stratejik çıkarlarının -İranlıların Batı Asya dediği- Orta Doğu bölgesinde farklı bir şekilde hareket etmesini gerektirdiğine İranlıların inandırdığı Rusya’dır. ABD’nin Irak’ı işgal ettiği gün kendisini dışlamasının ve Avrupalıların Kuzey Afrika’da kendisine yaptıklarının ardından Moskova’nın, bölgede doğrudan bulunmasıyla ilgi gereklilik konusunda fazla bir açıklamaya ihtiyacı yoktu. Başkan Vladimir Putin 2015 yılında Suriye’deki rejime büyük bir destek operasyonu başlatmaya karar verdiğinde Moskova, bölgedeki Amerikan nüfuzuyla doğrudan yüzleşmeye yönelik ilk adımı atıyordu. Ancak Rusya bir hayır kurumu değildi ve doğrudan geri dönüş istiyordu. Özellikle de Suriye içinde ve bölgede kendi ilişkileri ve çıkarları olduğu için Suriye kıyısında elde ettiği üsler yeterli olmuyordu. Rusya, İsrail ile bir savaşta değildi. Defalarca Esad’a, Rusya’da yaşayanlar da dahil olmak üzere muhalifleri de kapsayacak şekilde hükümeti genişletmesi çağrısında bulundu. Rus yetkililer, Beşşar Esad’ın yapılan davetlere cevap vermemesinden duydukları rahatsızlıkları dile getiriyordu. O kadar ki sonunda üst düzey bir Rus yetkili şunları söyledi: “Esad’ı, Kadri Cemil’in Şam’a dönmesi hususunda bile ikna edemedik!” 

Ukrayna savaşı işleri tersine çevirdi. Yeni savaş, Rusya’nın planlarında bir devrim gerektirmedi; ancak Türkiye ile farklı ilişkiler, İsrail’in savaştaki etkisi ve Avrupa’nın rolü dahil olmak üzere yeni hesaplamaları zorunlu kıldı. Rusya her zaman Esad’ın kendisinden istediklerinin bir yandan gücünün ötesinde olduğunu ve Putin’in, Kudüs Gücü komutanı şehit Kasım Süleymani ile üzerinde mutabakata vardığı destek programıyla örtüşmediğini hissetti. Esad’ın, özellikle de ABD’nin yaptırım uyguladığı gerek generaller gerekse iş adamları aracılığıyla, Rusya yönetimi içinde paralel ilişkiler kurmaya çalışmasının nedeni de buydu. Bunların yanında yolsuzluk virüsü Suriye’de görev yapan Rus subaylarına da bulaşmış, kaçakçılar ve tüccarlar İdlib ve diğer bölgelerdeki silahlı gruplara savaş kaybı olarak kaydedilen büyük miktarlarda Rus silahları satmıştı. Rus askeri liderliği sürekli olarak Suriye ordusunun çatışmadaki yeterlilik ve yeteneklerindeki düşüşe dair değerlendirmeler sunuyordu. 

Ruslar ayrıca Esad’ı kendisini devirmeye yönelik projeler hususunda uyardıklarını, silahlı gruplarla Ukraynalı yetkililer arasında insansız hava araçları ve hava istihbaratı geliştirilmesi konusunda iş birliğinin varlığına dikkat çektiklerini ve Ukraynalılar adına Avrupalı ​​tarafların savaşın merkezine dahil olduklarını söylüyorlar. Ancak Esad’ın kendi taleplerine de yanıt vermediğinden şikâyet ediyorlar ve onun özellikle Birleşik Arap Emirlikleri’nin sağlayacağı siyasi çözümlere güvenmiş olduğunu düşünüyorlar. 

Bugün Rusya kıyıda varlığını sürdürüyor. Yeni yönetimin Suriye’den ihraç sloganını gündeme getirmediği doğrudur; ancak Rus istihbaratı, Suriye’nin içinden Rus işgaline karşı cihat çağrısında bulunacak birisinin çıkmasının uzun sürmeyeceğine ve Suriyeli silahlı güçlerin Rus varlığını İsrail işgalinden daha büyük bir tehlike olarak gördüğüne inanıyor. Dolayısıyla Moskova, yeni rejimle konuşmanın zaman kaybı olacağını, en iyi ve en etkili yöntemin doğrudan Türklere yönelmek olduğunu düşünüyor. Binaenaleyh Tahran ve Tel Aviv gibi Moskova da seçilmiş ABD Başkanı Donald Trump’ın, Suriye’nin bugün Türkiye’nin vesayeti altında olduğu yönündeki sözlerini tekrarlıyor.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.