Güney Lübnan’ın Şem’a kasabasına düşen İsrail ateşi, Tel Aviv’deki Ramat Gan’ın göbeğine yol bulup geri döndü. Bu nasıl oldu? Peki, Lübnan’ın Şem’a kasabası ve tarihi kalesi efsanevi Akkâ direnişinde hazır ve nazırken Napolyon’a nasıl karşı koydu ve onu yendi? Bu, Şem’a’nın demirden kalesini Akkâ’nın kapısı kılan ve o muazzam kayanın derinliklerinden parlayan tarihi bir hikayedir. Evet, Filistinli lider Zahir bin Ömer ez-Zeydânî, Akkâ'ya müstahkem bir kapı yapmak için bu kaleyi seçmişti. Eski insanlar, nesillerin tecrübelerini damıtırken böyle söylemiş ve etkisi yetmiş yıllık bir tarih boyunca güney Lübnan’dan doğu Ürdün’e ve Suriye eteklerine kadar uzanmış.
Napolyon, tarihin göbeğinden geçmek ve İslam Milleti’nin harabeleri üzerinde Avrupa’nın ve kültürünün ihtişamını yükseltmek adına Akkâ kapısına geldi ve önünde çelikten bir gövdeye sahip Şem’a’yı ve batının savaş gemileri mukabilinde de 430 metre boyuyla Akdeniz’i muhafaza eden bu kapının inatçılığını buldu. Kalede Sur’un güneyini ve Beyrut’un harîm-i ismetini koruyan bir kule vardır. Bir başka kule de Nakura’yı ve çilekeş Filistin topraklarının kuzeyini gözetlemektedir. Ahmed Paşa, Osmanlı halifeliği namına o zamanlar Akkâ üzerinden savunmasını kuruyordu. Nihayetinde Napolyon aciz bir biçimde hezimete uğrayıp geri çekildi.
2006 yılında İsrail, sakladığı nefreti Şem’a Kalesi’nin kuleleri üzerine boşalttı; ne var ki bu durum gücünü ve uhdesine aldığı vazifenin derinliğini azaltamadı. İşte tüm ihtişamıyla dimdik ayakta duruyor, vatanı ve denizi ve bu ikisinin ardında da katliamın göbeğinde kaderin hükmünü bekleyen bir milletti koruyor. Şem’a’nın, İsa’nın müritlerinden, salih kul Şem’ûnü’s-Safâ’dan (Simun Petrus’tan) yayılan uzlaşmazlığı, Seyyid Hasan Nasrullah’ın tesbihat makamına, Allah yolunun erleri Rıdvan birliği kahramanlarının direniş sunağına ve Merkava efsanesinin güneydeki köylerin kapılarında gömüleceğine verilen söze denk düşüyor. Burada Şem’a, bir üçgen tatbik edecek biçimde üç tugayıyla (Şem’a el-Beyda-Tayr Harfa-Nakura) 146. İsrail Tümeni’nin karşısına çıkıyor.
İsrail işgal “ordusu”, ikinci pervasız saldırısı ya da Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin -doğu kesimlerde Hıyam beldesi ve orta kesimlerde Bint Cbeyl’i de kapsayan- kasabalardaki saldırının derinleşmesi olarak değerlendirdiği ikinci hat için Sur şehrine doğru Lübnan kıyıları ve kuzey Filistin’den bir hareket noktası oluşturmak adına üç tugay görevlendirdi. Bunlar 646. Paraşütçü Tugayı, Carmel Tugayı ve 205. Zırhlı Tugay’dı. İşgal “ordusu”nun kendi itirafına göre 1.000’den fazla yaralı ve ölü kaybettiği bir buçuk ay süren sınırdaki küçük kasabalara yapılan saldırılar sırasında İsrail, herhangi bir hedefine ulaşamadı, herhangi bir kontrol noktası elde edemedi ve ayağını sabit bir noktaya koyamadı.
İsrail, gerçekleştirdiği saldırıyla Güney Lübnan’ın vadilerine 5 kilometreden fazla bir derinlikte nüfuz etmeye çalışıyor. Yalnız Bint Cbeyl yönünde Marun er-Ras merkezinde ve doğuda da Hıyam beldesine doğru Taybeh ve Kefer Kila’da net bir başarısızlıkla yüz yüze kaldı. Şem’a civarına bir çıkış yaptı ama karar kılamadı. Bu çıkış, Amerikan elçisi Hockstein’ın çabaları doğrultusunda, Batı Şeria şehirlerine ya da Oslo’daki sınıflandırmaya göre A Bölgesi içinde yer alan bölgelere yaptığı saldırılara benzer bir durumla Güney Lübnan’a müdahale etme özgürlüğünü garanti edecek ve İsrail Diaspora İşleri Bakanı Amihay Şikli’nin tabiriyle sınırların genişletilmesi konusunda bir tampon bölgeyi güvence altına alacak bir yenilgi anlaşmasını taviz olarak Lübnan’dan koparmak umuduyla arkadaki hatları güvenlik altına almadan ve sadece galibiyet görüntüsü vermek için girişilmiş bir uğraş gibiydi.
Sonrasında Lübnan’ın balistik füzeleri bir dizi insansız hava aracıyla birlikte Ramat Gan’ın göbeğinde Tel Aviv’in karanlığını aydınlattı. Bunu birkaç saat sonra başka füze ve insansız hava araçlarının darbeleri takip etti. Aynı sahne ertesi sabah da tekrarlandı. Tel Haim ve Glilot’taki çeşitli güvenlik noktaları ve askeri üslerin hedef alındığı saldırıyla ilgili ordu ve polisin açıklamaları birbiriyle çelişti. Ordu, Tel Aviv’de meydana gelen dört büyük patlamanın ve bir ticari kompleksin yok edilmesinin İsrail’in önleyici füzelerinden kaynaklandığını iddia ederken Tel Aviv Polisi, ordunun açıklamasını yalanlayarak balistik bir füzenin Tel Aviv’in merkezindeki bir ticari kompleksi vurduğunu doğruladı. Son tahlilde polis, tüm bölgeyi uzun saatler boyunca kapattı ve acil durum prosedürlerini değiştirdi.
Güney Lübnan’daki cephenin derinliği, Siyonist varlığın merkezindeki kanamanın derinliğine denk. Öyle görünüyor ki Hizbullah savaş meydanında hiçbir duygusallığa kapılmadan veya stratejik bir dönüşe baş vurmaksızın istikrarlı bir biçimde denklemini bu şekilde kurmuş. Bu da 2006’daki Vadi el-Hucayr pususu gibi toplu tank pusuları veya Celile’nin derinliklerine sızma ya da esir alma operasyonları gibi mutat saha hareketlerinin dışına çıkıldığı özel harekâtlara kayma hususunda acele etmemesini açıklamakta.
Bu bağlam, ne özel “Binyamina” saldırısıyla ne de Netanyahu’nun yatak odasının hedef alınmasıyla çelişmiyor. Lübnan İslami Direnişi Hizbullah, en sonuncusu halkla ilişkiler sorumlusu Muhammed Afif en-Nabulsi’ye düzenlenen suikast olmak üzere aldığı acı verici darbelere ve gelecekteki bir takas anlaşması için esir almayı gerektiren, işgalci siyonist İsrail’in, direnişten esir aldığı yönündeki iddiaya rağmen adımlarını düzenli atıyor. Neticede Hockstein’ın abarttığı çabaların, Hizbullah’ın sırtından puan kazanmaya yönelik siyasi baskının bir parçası olduğu anlaşılıyor.
Kiryat Şimona’nın akıbetine benzer bir biçimde Hizbullah’ın, İsrail ekonomisinin kaynağı olan ve belediye başkanının hayatın durgunlaştığını söylediği Hayfa’nın gerçekliğini değiştirmeyi başardığı bir dönemde ve siyonist işgalci İsrail’in Lübnan köylerinin derinliklerine inerek Şem’a sınırına ulaştığı bir vakitte Lübnan İslami Direnişi Hizbullah, Ramat Gan’ı ateş hattına dahil ediyor ve tıpkı Hayfa gibi Tel Aviv de artık takriben günlük darbelerle muhatap oluyor. Bunlar ağır darbeler; özellikle de Fatih 110 füzesinin, muazzam patlayıcı ağırlığıyla karadaki uçaksavar silahlarını atlatabilme yeteneği sayesinde Tel Aviv yeni bir tür panik seviyesine girdi. Durumu, sirenlerin çalmasıyla acele eden, yola fırlayan ve hızlı giden bir arabanın çarptığı yerleşimcinin durumuna benzer bir hal aldı. Amerika’nın gayretleri üzerine bahse girenler, Gazze’deki yangın durunca gerçekleşecek ateşkes için stratejik açıdan uygun ve doğru anı kollamak adına bu sahne üzerine dikkatlice düşünmelidirler.
Kudüs Haber Ajansı - KHA