İsrail, 20 Ocak tarihini büyük bir sabırsızlıkla bekliyor; bu tarihte Donald Trump, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olarak göreve başlayacak. Seçilmiş başkanın planlarıyla ilgili sorular hâlâ yanıt bulmamış olsa da İsrail, Trump’ın iktidara gelmesiyle birlikte önünde açılacak fırsat kapılarıyla ilgili umutlu. Tel Aviv, Cumhuriyetçi yönetim dönemine geçiş sürecini beklerken mevcut yönetimin yapabileceği açıklamaları geçiştirmek için hazırlık yapıyor. Zira bazıları, ABD’nin mevcut yönetiminin, İsrail’deki iktidar sahiplerinin çıkarlarıyla tam olarak örtüşmeyebilecek “bir şeyler” gerçekleştirmek istediğini düşünüyor. Çok cepheli bir savaş hâli de yeni yönetimin alacağı kararı beklemekte; yeni yönetim çok şey söyledi ama ayrıntılara girmedi, sonuçları belirledi ama bunlara ulaşmanın yol ve yöntemlerini belirtmedi; bunlardan en önemlisi ise İsrail’in Gazze ve Lübnan sahalarındaki savaşını sona erdirmekti.
İsrail istihbaratına dayanan değerlendirmeler, Trump’ın ikinci başkanlık döneminde, Tel Aviv’in işgal altındaki topraklarda istediğini yapmasına olanak tanıyacağı yönünde. Özellikle bu noktada faşist sağın talebi olan işgal altındaki Batı Şeria’nın olabildiğince ilhak edilmesi hedefi ön plana çıkıyor. Faşistler, Gazze’nin veya en azından kuzeyinin ilhakını da amaçlıyor ve orayı yeniden iskân etmeyi planlıyor. Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, aşırı sağ eğilimlerle örtüşen bir yaklaşıma sahip ve bahsini mezkûr yaklaşımlar üzerinden kuruyor. Trump’ın zaferini -ilk başkanlık döneminde olduğu gibi-kendi hedeflerini gerçekleştirmek için bir fırsat olarak görüyor. “Bibi”nin ne istediğinin belki de en önemli göstergelerinden biri, daha önce divan başkanlığını yapan Yehiel Leiter’in İsrail’in yeni ABD büyükelçisi olarak atanması. Leiter’in yerleşimin ve yerleşimcilerin ideolojik kanadının ve Batı Şeria’daki Filistin topraklarının ilhakı ve müsaderesinin temsilcisi olması bakımından seçimi, Netanyahu’nun yeni yönetime yönelik arzularıyla alakalı çok manidar. Anlaşılan o ki Netanyahu, Batı Şeria’daki yerleşim yerlerinin ilhak edilmesi ve belki de aynı zamanda Filistinli sakinlerinin sınır dışı edilmesinden sonra yavaş yavaş da olsa kuzey Gazze Şeridi’ni de ilhak etmek arzusunda.
Faşist sağ beklenti ve dileklerini gizlemezken, yani yeni Amerikan yönetimini “Siyonist rüya” olarak kabul edilen şeyi gerçekleştirmek için bir fırsat olarak görürken, “Dini Siyonizm” partisinin başkanı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, yeni yönetimin, İsrail’in işgal altındaki Filistin toprakları üzerinde kurmaya çalıştığı “egemenliği” tanıması yönündeki umudunu dile getirerek Trump’ın görevi teslim almasının ardından Batı Şeria’yı ilhak etmek üzere hazırlıklar yapılması talimatını verdi.
Yukarıdaki ifadeler duyusal göstergelere dayalı tahminlerin bir ifadesi mi, yoksa sadece sezgilerden mi ibaret? Görünen o ki Smotrich’in tavrı sezgi ve tahminin bir karışımı ve Trump’ın bölgeyle ilgili yönelimleri ve planları netleşene kadar da öyle kalacak. Mevzu bahis yönelimler ve planlar ise ABD yönetimindeki önemli pozisyonlara, en başta da Savunma ve Dışişleri Bakanlıkları ve Ulusal Güvenlik Danışmanı pozisyonlarına kimleri atadığı ile ortaya çıkacak; her ne kadar son iki pozisyonun, Amerikan medyası hali hazırda netleşmiş olduğunu söylese de: Dışişleri Bakanı olarak Marco Rubio ve Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak da Mike Waltz. Adı geçen iki ismin Cumhuriyetçi Parti’deki neo-muhafazakârlar arasında önde gelen isimler olduğu ve bu kişilerin, konu ABD’nin dış siyasetine gelince “güç yoluyla barışı” dayatma politikasını benimsemeyi tercih ettiği bilinmekle beraber atamaların bilinmesinin, yeni yönetimin bölgeyle ilgili planlarını açıklığa kavuşturmak için tek başına yine de yeterli olmayacağını söylemekte fayda var.
İsrail ve onun iktidardaki faşist koalisyonunun beklentileri ve istekleri, Gazze ve Lübnan savaşının doğrudan sonuçlarına dair öngördüklerinin çok ötesinde. Yeni Amerikan yönetiminin yönelimlerini ve bölgeye dair planlarını belirlemek hâlâ mümkün olmasa da İsrail’in umduklarından yoksun kalması da pek muhtemel görünmüyor. Yani son tahlilde sorulacak soru, “Trump, Siyonist varlıktaki faşistlerin arzularına göre hareket edecek mi?”den daha ziyade “onlarla ne kadar uyumlu olmak istiyor ve onlarla nereye kadar birlikte hareket edebilir?” olacak. Her halükârda, bu tür Nazi planları ve istekleri bağlamında mevcut savaş, kendisinin ötesine geçen şeyler için bir başlangıç teşkil ediyor: Bu savaşla ilgili şu ana kadar anlatılan siyasi hedeflere ve güvenlik hedeflerine, siyasi olmayan yollarla ulaşmanın aksine asıl amaç; Filistin davasına, Filistinlilere ve onların fiziksel varlığına zarar vermektir.
Kudüs Haber Ajansı - KHA