İsrail ve Amerika, İran İslam Cumhuriyeti topraklarına düzenledikleri ortak saldırının yanıtını beklerken Tahran’ın vereceği karşılığın ciddi bir sıkıntı sebebiyet vereceği yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Tel Aviv, stratejik tesisleriyle alakalı endişeli. Washington’un bölgedeki askeri üsleri ise tehlikeden uzak değil. İsrail’de açıkça ifade edilen endişeler, muhtemel hücuma, çapına ve vereceği zarara odaklanırken; gün yüzüne çıkmayan korkular ise Siyonist varlığın, art arda alacağı darbelere ve karşılıklı hücumlara ne denli takati olduğu etrafında dönmekte. Zira bu durum uzaktan bir yıpratma savaşı manasına geliyor ki Gazze ve Lübnan’dakilerin aksine İsrail’in böylesi bir mücadeleyi yürütecek donanımı yok; özellikle de ABD, İran ile doğrudan bir savaşa girişmekle alakadar gözükmüyorken.
Pek çok analist, İran’ın sadece İsrail’e değil Amerika’nın bölgedeki yatırımlarına da yönelebilecek ortak bir saldırı düzenleyebileceğinden bahsederek sarahaten işaret ettiğimiz korkuları dillendiriyor. Yorumlarının dayanağı ise Tahran merkezli sinyaller ki en sonuncusu, İran İslam Cumhuriyeti Rehberi Seyyid Ali Hameney’in, Washington ve Tel Aviv’e yönelerek İran’a yaptıklarının karşılığını sert bir biçimde alacaklarını vurgulamasıydı. Evet, birçok soru İsrail’de siyaseti belirleyen insanların kafalarını meşgul etmeye başladı: İran, tek başına mı yoksa bölgedeki müttefikleri ile beraber mi bir karşılık verecek? Yanıt, sınırlı mı olacak yoksa geniş çaplı olup büyük bir zarara sebebiyet mi verecek? İsrail, Amerika ve bölgedeki müttefiklerinin sahip olduğu hava savunma sistemleri saldırının ne kadarını kontrol altına alabilecek? İsrail’in muhtemel saldırının ardından bir karşılık vermesi ve mevzu bahis yıpratma savaşına girmesi gerekecek mi?
Bazı İsrailli analistler, İran’ın Washington’u hedef alan açıklamalarının temelinde Amerika’nın idari ve diğer kurumlarının kendi iç meseleleriyle meşgulken denk bir yanıt veremeyeceği değerlendirmesi ile İranlı yetkililerin, ABD seçimlerini herhangi bir darbe indirmek için iyi bir fırsat telakki etmelerinin bulunduğunu düşünüyor. Ayrıca İsrail’e destek olan hava savunma sistemlerine sıkıntı vermek amacıyla başka taraflarla beraber bölgedeki Amerikan çıkarlarına darbe indirilmesinin, İran’ın karşılığı noktasında değerlendirilmek istendiği de söyleniyor. Üçünü bir yaklaşım da saldırının önleyici bir yöne sahip olması ve Amerikan tarafına İsrail savunmasına katılımını sınırlaması için baskı yapma girişimiyle ilgili; ne var ki bu sonuncusu pek de tercihe şayan değil. Hatta bazılarına göre Amerikan güçlerinin bölgede doğrudan bir savaşa sürüklenmekten kaçınması mukabilinde Gazze ve Lübnan’daki gerilimi azaltmak adına “teklif” edilmesi bile mümkün görünmüyor.
Bazıları İran’ın, Amerikan çıkarlarına da uzanabilecek ortak bir hücum düzenlemesinden endişe ediyor.
İsrail’in yukarıda bahsi geçen endişeleri ayrıca Tel Aviv’in daha önce Tahran’a yönelik gerçekleştirdiği son saldırıyı insanların gözünde büyütmek amacıyla tutturduğu ve füze depolarının yanı sıra füze üretim tesisleri ve araçlarını ve iha üretim tesislerini vurduğu ve hatta İran’ın savunmasını bitirdiği ve yerle bir ettiği yönündeki iddialarının “uydurukluğunu” yansıtıyor. Nitekim o zaman Tel Aviv, Tahran’dan herhangi bir yanıt gelmesini pek de ihtimal dahilinde görmüyordu. İsrail böylece kamuoyunu rahatlatmak da dahil olmak üzere çeşitli amaçlarla, belki de yanlış değerlendirmeler sonucunda veya her iki sebeple birlikte formüle ettiği söz konusu anlatının başarısızlığını açık etmiş oluyor.
İran İslam Cumhuriyeti’nin yanıtı neredeyse kesinleşmişken karşılıklı darbeler neticesinde Washington ve Tel Aviv’in artmasından kaçındığı gerilim mevzuu son tahlilde İsrail’in ve peşi sıra ABD’nin yüzleşmesi gereken temel mesele olarak kalıyor. Eldeki veriler, İran’ın muhtemel yanıtına İsrail’in mutlak surette karşılık vereceğini söylüyor. Böylesi bir durum ise ABD’nin gerilimi sınırlamak adına atması gerekebilecek adımlar hakkında birçok soruyu gündeme getiriyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA