Direniş Düşmanlarının Söylemi İkiye Ayrılıyor: Aptalca ve Zekice

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “APTAL VE ZEKİ DÜŞMANLARIN SÖYLEMLERİNE DAİR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

23 Ekim 2024
Direniş Düşmanlarının Söylemi İkiye Ayrılıyor: Aptalca ve Zekice

Lübnan’daki direniş düşmanlarının hepsi aptal değil. Çoğunun, kendilerini, gece gündüz İsrail’in direnişi yok etmesi için dua etmeye sürükleyecek kadar devamlı bir gerilim yaşadığı doğru; ama aralarında hikâyenin bu şekilde bitmeyeceğini bilenler de var. Bu insanlar, şu an devam etmekte olan savaş hakkında farklı bir anlatı ortaya koymaya çalışıyor ve aptal dostlarının susmalarını umuyor. Zira Lübnan İslami Direnişi Hizbullah’ın bittiği ve ölüm haberinin duyurulmasının an meselesi olduğu yönünde Lübnan’daki batılı devletlere ait büyükelçiliklerden sızdırılan haberleri tekrarlamanın bir faydası olmadığının idrakindeler. Hele bir de aptal dostlarının bir kısmının, ülkenin gelecekteki haliyle alakalı taksimatın nasıl olacağına dair hayal güçlerinin gemini azıya alıp konuşmaları yok mu? En mühimi de bazıları o kadar aptal ki İsrail’in, kendileri için çalıştığını ve direniş ile destekçilerinden kim canlarını sıkarsa Siyonist varlığın onların kökünü kazacağını düşünmekte. En büyük problemse yine bu insanların Lübnan’daki siyasi, ekonomik, güvenlikle ilgi ve toplumsal tüm dertlerin bir anda çözüleceğine dair kanaatleri. Öyle ya çözümün önünde Hizbullah’tan başka bir engel mi var (!)

Zeki düşmanlarsa daha temkinli bir yol tutturmuşlar. Onlar gerek fikri açıdan gerek destekçileri ve gerekse sonuçları açısından direnişe daha radikal bir biçimde düşmanlık beslemelerine rağmen dünyadaki tecrübelere vakıf oldukları gibi Lübnan’ın tecrübelerine de iyi derecede vakıf olmalarından ötürü böyle davranıyorlar. Bu nedenle Lübnan’ın, direnişin bedelini kaldıramayacak bir ülke olduğunu, İsrail’le mücadeleden sorumlu olmadığını, İsrail ile iyi geçinmesi durumda saldırılarına daha az maruz kalacağını öne süren farklı bir anlatının inşası adına seslerini yükseltiyorlar:

  1. İsrail’in işleyeceği tüm suçlarla ilgi peşin peşin Lübnan İslami Direnişi’nin sorumlu tutulmasını arzu ediyorlar ve Siyonist işgalci gücün, Lübnan’ın derinliklerinde hatta göçmenlere yönelik gerçekleştireceği tüm hava saldırıları ve bombalamalarla alakalı Hizbullah’ın töhmet altında bırakılmasını istiyorlar. Öyle ki onlar, sırf aralarında sakallarını uzatan gençler var diye göçmenlere karşı bir kışkırtma kampanyası yürütülmesinde bile bir beis görmüyorlar. Düşünün bu grup, Lübnan İslami Direnişi Hizbullah’ın sadece silahlarını bırakmalarını talep etmiyor, aynı zamanda adamlarının sakallarını kesmelerini de arzuluyor. Pek yakında kadınların örtülerini açmalarını da isteyecekler. “Güzel Zamanlar” isimli topluluk şimdiki örtülerin yerine mendil gibi şeyler örten Lübnanlı kadınların fotoğraflarını bulmak adına bir süre önce arşivlerde bir kazı çalışması yapmamış mıydı? Oysaki kendileri o günlerde o şekilde giyinen kadınları gerici olarak nitelendiriyordu. Şimdi de gelmişler böylesi bir üslubu defilelerde yarışacak kadar güzel bir tarz olarak değerlendiriyorlar.
  2. Bu grup, medyada yıkım ve ölümün görüntülenerek savaşın kaderini belirleyecek şeyler olarak gösterilmesini bir metot olarak benimsiyor. Bu grubun içinde iç savaş esnasında milisleri idare eden komuta kademesinden insanlar ve komutanlar var. Bu insanlar zamanında sadece binaların yıkılmasında ve yolların tahribatında rol almadılar aynı zamanda binlerce sivil insanın ölümüne de sebebiyet verdiler. Eylemlerini, direniş faaliyetleri diye tavsif edip tercihlerindeki isabetsizliklerin neticesinde ortaya çıkan kaybı da direnişin bedeli olarak meşrulaştırdılar. Direniş düşmanlarının medya platformlarındaki haber odalarında, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından finanse edilen ve yönetilen kanallarda aktarılanlar, kendilerinden direnişin eylemlerine bir atıfta bulunmadan sadece “işgalci düşmanın başarılarından” bahsetmelerinin istendiğini açıkça ortaya koyuyor. İsrail’den bağlanan saha muhabirlerinin, düşmana zarar veren direniş operasyonlarını, birçok alanı vuran füzeleri ve işgalci gücün saflarındaki günlük düzinelerce ölümle ilgili haberleri aktarırken spikerler ve program sunucuları tarafından sözlerinin kesilmesi, sıkıntılarını net bir biçimde gösteriyor. Bir muhabir, bir kara operasyonu sırasında düşman askerlerinin karşı karşıya kaldığı direnişe dikkat çekmek istedi mi spiker hemen araya girerek içinde sadece yıkım ve ölüm görüntüleri bulunan “başarılara” dönülmesini sağlıyor.

İsrail destekçileri yıkım, ölüm ve göç görüntülerine odaklanıyor ve gündemi tek bir madde şeklinde belirlemekte ısrar ediyor: “Direniş bitti ve bunun bir geri dönüşü yok.”

  1. Bu grup, savaşın bittiğini, direniş zamanının geri dönülmez bir şekilde sona erdiğini; direnişin, adamlarının, halkının ve destekçilerinin bir tür hüsran yaşadığını varsayarak tartışmayı “ertesi günleri” ile sınırlı tutmaya odaklanıyor. Sonra da aralarından hayal kırıklığıyla başa çıkmada uzman ve bir pozisyondan diğerine geçme deneyimine sahip bazıları çıkıp tavsiyeler veriyor ve tabii direnişe dayalı dünyadan ayrılmak isteyenlere yardım sağlamaya hazır olduklarını ifade etmeyi de unutmuyorlar.
  2. Bu kişiler, uluslarüstü bir lider olan Seyyid Hasan Nasrullah’ın suikastla şehit edilmesinin hemen ardından savaşın bittiğini varsayıyorlar ve ondan söz ederken bile korku kaynaklı bir çekingenlikle hareket ediyorlar. Düşünün ki bazıları, “nefreti ve Yahudi karşıtlığını kışkırttığı” bahanesiyle Seyyid’in konuşmalarının yayınlanmasını engellemek için uluslararası sosyal medya platformlarına yazı yazmayı dahi düşündüler. Felaket, bu insanlar ani aptallık nöbetleriyle karşılaşınca daha da büyüyor: içlerinde sakladıklarını aceleyle dışa vuruyorlar ve direnişin kaderini yalnızca bir adama bağlıyorlar. Onların çözümü, görevi devralan yeni liderliği küçümsemek. Bunu, liderliğin görevini yerine getirme yeteneğini inkâr etmek niyetiyle değil, daha ziyade bu topluluğun lidersiz hale geldiğini; dolayısıyla yönetimin ABD’nin bizim için seçeceği “makul” birine teslim edilmesi gerektiğini ve belki de konunun 14 Mart Kuvvetleri’nin eski Genel Sekreterliği’ndeki görevlendirme ofisine ihale edilmesinin icap ettiğini söylemek için yapıyorlar.

Şaka gibi. Lübnan, faydalı siyasi konuşmaların kıt olduğu ve yapay zekâ programlarının yönetiminden yemek pişirme sanatlarına ve modaya kadar her şeyi bilen ve hava durumundan bahsetmekten çekinmeyen siyaset uzmanlarıyla dolu bir zamanı yaşanıyor.

Başında birazcık akıl kalmış insanlara şunu söylüyorum: Sadece ahlaki ve insani bir meşruiyete sahip olmasından değil; bunun ötesinde varoluş sebebi olan “Siyonist işgalin” hâlâ mevcut bulunmasından ötürü direnişin çözülmesinin gerçekten zor olacağını bir düşünseniz ne iyi olur. Düşmanın güvenlik ihtiyaçlarını sağlamak ve insanları uluslararası şirketlerin çalışanlarına dönüştürmek konusunda uluslararası toplumun ne istediğini önemseyen bir hükümete sahip olabileceğimizi düşünen herkes, yalnızca iç savaşın savunucusudur. Düşmanın ve onun tüm destekçilerinin, işledikleri suçlardan dolayı cezadan kurtulacağını varsayanlar tarihin gerçeklerinden habersizdir. Sadece bir maceracı, şu anki misyonunun özü Lübnan’ı dipsiz bir uçuruma doğru çekmek olan Amerikan büyükelçisini dinleyebilir!

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.