İsrail, Lübnan’a karşı başlattığı savaşta elde ettiği taktiksel (ve nisbeten taktiksel olmayan) başarılara rağmen, bu aşamada güç ve seçenekler ile hedeflere ulaşmak arasında çıkmazda kalmış durumda. Bu, özellikle de Hizbullah’ın, İsrail’in umudunun ve tutunduğu iddianın aksine, aldığı saldırıların yeteneklerini, iradesini ve inisiyatifini etkilemediğini pratikte göstermesinin ardından, savaş devam ettikçe daha da sağlamlaşan bir çıkmaz.
Söylediklerimiz, Hizbullah ve çevresinin önemli kayıplar yaşamadığı anlamına gelmiyor. Ancak kayıpların yenilginin başlangıcı veya zaferin bedeli olması arasında çok büyük bir fark var. Mevzu ile alakalı nihai bir açıklama ise ancak savaşın toz-dumanı kaybolunca ve takip eden günlerde yapılabilir.
Direniş Ekseni’nin temel bir dayanağı olması hasebiyle Hizbullah’a karşı başarı kazanma iştahı sınırsız ve Lübnan İslami Direnişi’nin kökünü kazımaya kadar önü açıkken; İsrail’in, Lübnan’a karşı savaşında belirttiği ana hedef, yerleşimcilerin kuzeye güvenli bir şekilde geri dönmesi için gerekli koşulları meydana getirmekle sınırlı.
Belirtilen hedefe ulaşmak adına işgalci Siyonist İsrail’in daha sonraki askeri ve diplomatik süreç aracılığıyla aşağıdakileri gerçekleştirmesi gerekmektedir:
- Hizbullah’ın, kuzeyden Aksa Tufanı Operasyonu’nu tekrarlama imkanının önünü alabilmek adına Lübnan İslami Direnişi Hizbullah’ın insan ve silah gücünü sınırdan kilometrelerce öteye uzaklaştırma yoluyla Celile’ye baskın düzenleyebilme kapasitesini azaltmalı ya da sınırlamalı.
- Anti-zırh veya tanksavar füzelerin yanı sıra kısa menzilli büyük füzeler yoluyla kuzeydeki yerleşimleri hedef alacak askeri malzeme kapasitesini dağıtmalı ve “yok etmeli”.
- İsrail ordusu, Hizbullah’ın depolarının hedef alınmasına imkân tanıyacak şekilde Lübnan’ın derinliklerinde Hizbullah’ın gücünü dağıtmalı ve ortadan kaldırmalı. Burada kastedilen, maddi askeri yeteneklerdir ki bunu direnişin, caydırmak ve engellemek adına tehdit yollu ortaya koyacağı karar ve iradeye aldırmadan yapmalı. Zaten İsraillilerin, Aksa Tufanı’ndan -en azından istek ve menfaatlerini gözetme bakımından- aldığı en önemli derslerden biri de budur.
- İki başarıyı -özellikle kuzey kolonilerindeki yerleşimciler başta olmak üzere- kamuoyuna pazarlayıp Hizbullah’ın hiçbir koloniyi hedef almaya veya baskın düzenlemeye gücü ve imkânı olmadığına onları ikna ederek kolonilere dönüşün, hiçbir şüpheye mahal kalmayacak biçimde güvenli olduğuna kendilerini inandırmalı.
İsrail’in bu tür başarılara ulaşma ve bunları pazarlama konusundaki seçenekleri ve sınırlılıkları ise şöyle:
- Hizbullah’ın füze menziline göre Lübnan’ın derinliklerindeki geniş coğrafi alanlar üzerinde doğrudan kontrolü sürdürerek kara saldırısı düzenlemesi icap ediyor ki bu, tüm Lübnan’ın işgal edilmesini gerektirdiğinden imkânsız olmasa da başarılması çok zor bir hedef.
- Litani sınırına kadar bir güvenlik bölgesinin işgal edilmesi ve korunması gerekiyor. Bu da 2000 öncesi işgal dönemine kıyasla nehrin güneyini, genişletilmiş bir güvenlik kuşağı haline getiriyor ki böylesi bir hedef, bir kısmı İsrail hükümetinin içinde yer alan marjinal seslerin talebi de olsa İsrail’in kudretinin ötesindedir.
- Yerleşim yerlerini saldırılardan, sızmalardan, keskin nişancılardan, adam kaçırmalardan ve anti-zırh veya tanksavar füzelerinin ve kısa menzilli büyük füzelerin fırlatılmasından korumak, teorik olarak birkaç kilometre derinlikte istila ve kontrolü ya da ateş gücünü zorunlu kılıyor.
En son seçeneğin teorik olarak yapılması mümkün görünse de pratikte gerçekleşmesi çok zor. Gerçi diğer seçeneklere göre birçok soru ve sıkıntıyla beraber en fazla uygulama ihtimali olan da bu. Böyle bir seçenek, 2000 yılı öncesine, yani Lübnan bataklığına dönüş anlamına geliyor. Ordu, siyasilerin çoğu ve en önemlisi kamuoyu bu yaklaşımı reddediyor. Bu seçenek ve İsrail için tehlikesi hakkındaki sözse uzayıp gidiyor.
Teorik olarak son seçeneğin alternatifleri var. İster BM’nin 1701 sayılı Kararı adına isterse Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi’nden açıkça uzakta İsrail’in askeri bakımdan “başardıklarını” koruyabilecek çok uluslu bir güce görevin tevdi edilmesi mevzu bahis. Evet, İsrail’de yapılan açıklamalar, sızıntılar ve İbrani medyasındaki yazılar aracılığıyla bu yaklaşım tekrarlanmakta.
İsrail ordusu, Hizbullah tehdidine son vermezse hangi ülke çok uluslu bir güce katılmayı kabul eder?
Peki, İsrail ordusu Hizbullah tehdidine son vermezse -ki bunu yapabilecek durumda değil- hangi ülke görevi İsrail ordusundan devralmayı kabul eder? İsrail’den darbe almaya hazır uluslararası bir güç var mı? Cevap çok açık.
Son olarak işaret edilmesi gereken bir nokta daha var:
İster çok uluslu güçlerin gönderilmesi ister UNIFIL güçlerinin misyon, yetki ve salahiyetlerinin değiştirilmesi yoluyla Güvenlik Konseyi içinde veya dışında alınan herhangi bir düşmanca karar, Hizbullah’ın kendisi, gücü, iradesi ve en önemlisi de çevresi sahada mevcut olduğu müddetçe pratikte uygulanamayacaktır. Bu, İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a bulaştırmak istediği veya kendi kendine Hizbullah’a bulaştırmak isteyen herkes için çok açık bir denklemdir. Alternatiflerin netleşmesini engelleyen şey de budur ve bu hal, netleşme olması durumunda da en azından birçok engel ortaya çıkaracak ve İsrail’in hedeflerine ulaşma yeteneklerini kaybetmesine neden olacaktır.
Yine sonrası için şöyle sorular da sorulabilir:
- Lübnan’ın derinliklerindeki herhangi bir yerden fırlatılabilecek uzun menzilli füzeler hakkında ne dersiniz?
- Her türlü savunmayı, engeli ve güvenlik şeridini aşabildiğini kanıtlamış insansız hava araçları hakkında ne söylersiniz?
- Peki ya savaşın ertesi gününde yerleşimcilerin güvenli bir şekilde geri dönüşleri esnasında askerleri ve asker olmayanları kolayca avlamak için sadece bir kişi ile bir tüfeğe ihtiyaç duyan keskin nişancılar hakkında ne düşünürsünüz?
- Son olarak ertesi gün, bahsedilen seçenekler aracılığıyla, misliyle yanıt verilmeye devam edilmesi hususunda düşünceleriniz nedir? Ki bu, Lübnan’daki savaştan sonra bile İsrail’i özgürce hareket etmesi ve sonrasında güç yetirebileceğine inandığı saldırılar düzenlemesi açısından engelleyecek bir mevzudur.
Savaşın Lübnan için acı bir gerçeklik oluşturmasının kabulüyle beraber zikrettiklerimiz, İsrail’in Lübnan’a yönelik savaşı bağlamında gündeme gelen soruların bir kısmı. Görünen o ki işgalci İsrail hedeflerini gerçekleştiremediği müddetçe tehditler varlığını koruyacak ve mevcut hali inkâr etse de Siyonist varlığın zafer düşüncesi bir arzu olarak kalacak.
Kudüs Haber Ajansı - KHA