Siyonist düşman tarafından gerçekleştirilen büyük operasyonlar, Yemen’deki sivil tesislerin bombalanmasıyla başladı ve önceki gün Lübnan İslami Direnişi Hizbullah’ın üst düzey lideri Fuad Şükr’ün güney bölgesinde suikasta uğraması ile devam ederek dün şafak vakti Tahran’da Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’ye suikast düzenlemesi noktasına ulaştı.
Bu türden saldırılar, tam da Netanyahu’nun, yaşanan savaşın üst başlığının İsrail’in, batının çıkarlarını korumakla yükümlü vekil olduğu sunumunu yapmaya çalıştığı ABD Kongre’sindeki konuşmasının bağlamında yürümekte. Düşmanın yeni kanlı planında açıkça görünen şu ki Siyonist varlık, savaşı tüm Direniş cephelerine yaymak suretiyle, bir başarı elde edebilmek ve arayışında olduğu zaferi bulması için Gazze’ye dönüşüne imkân tanımaları adına Amerika ve Batı’nın savaşa doğrudan katılımını sağlayarak Gazze’de yaşadığı büyük hayal kırıklığından kendini kurtarmak istiyor.
Beyrut ve Tahran operasyonlarıyla ilgili düşmana ait doğrudan hedefler var. Filistin’le alakalı olarak Filistin direnişinin en önemli sembollerinden birine suikast düzenleyerek Hamas hareketinin sağlam liderlik pozisyonunu kırmak istiyor. Ayrıca direniş güçlerinin hamisi olan İran’ı ciddi bir biçimde taciz ederek kendisine doğru çekmeyi ve böylece savaşına bir meşruiyet kazandırıp neticede Amerikalıları mücadelesine resmen ortak kılmayı amaçlıyor. Lübnan’da ise iki türlü bir kazanç umarak sahada yeni angajman kuralları dayatmaya çalışıyor. Bunlardan birincisi Lübnan cephesini Gazze’den ayırmakla alakalı hızlı kazanç; diğeri ise yerleşimcileri kuzey kolonilerine “güvenli bir şekilde” dönmelerine ikna etmek adına Lübnan’dan garantiler elde etmekle ilgili uzun vadeli kazanç.
Şu ana kadar Netanyahu’nun niyetini anlayamayan insanlar için, bizzat düşman başbakanının kendisi dün gece stratejisini açıklamış ve İsrail’in güvenliğine zarar veren herkesi öldüreceğini ve Lübnan, Yemen ve İran’da işlediği suçlara yanıt olarak Direniş Cepheleri’nin atacağı her türlü adıma hükümeti ve ordusuyla karşı çıkmaya hazır olduğunu hatırlatmadan önce de programının, savaşın sürdürülmesi üzerine kurulu olduğunu, “hiçbir şeye boyun eğmediğini ve boyun eğmeyeceğini” net bir biçimde ifade etmiştir.
Ne var ki düşman, bu son adımında -sonuçlarını şu anda anlamadığı- ciddi ve büyük bir hata yapmak zorunda kalmıştır: Direniş güçleri arasında istişare ve birbirine bağlı olmayan uygulama biçimlerinden İran, Yemen, Lübnan, Irak ve dahi Filistin üzerinden hareketle gerçekleşecek tepki ağları aracılığıyla açıkça ortaya çıkacak tam koordinasyon aşamasına geçilecek yeni bir koordinasyon düzeyine kapı açılmıştır.
Evet, Netanyahu’nun Washington ziyaretinin sonuçlarına ilişkin mukadder olan, pratikte acı gerçeklere dönüştü. Netanyahu, Gazze’deki çılgınlığını sürdürmek için birçok yerden izin koparmış gibi davrandı. Hedeflerine ulaşmak için daha fazla suç işleme yetkisine sahip bir kurumun eylemlerini gerçekleştirmek adına meydana atıldı. Ateş çemberini genişletmek ve doğrudan büyük bir yangın çıkartmak suretiyle Amerika ziyaretinin hasadını almak için acele etti. Zira ona göre böylece “özgür dünyayı” işgalci varlığın maruz kaldığı tehlikenin merkezi olan İran’la doğrudan bir savaşa sürüklemenin yolu açılacaktı.
Büyük yangın stratejisi biraz kurnazlık; ama bundan daha fazla da ahlaksızlığı gerektirmekte. İsrail açısından bu durumu yürütecek aptallara da ihtiyaç var. Doğrusu Siyonist varlık, düşmanın hareket alanında sabit olan suikast doktrini konusunda Arap hafızasını canlandıracak kanlı operasyonlar şeklinde çözümler üretebilecek birçok kötü zihne sahip. İsrail’in aradığı şey, Direniş Ekseni’nden gelen ve savaşı genişletmeye olanak sağlayacak bir karşılıktan ziyade ABD öncülüğündeki Batı’yı arzuladığı savaşa katılmaya sürükleyecek tepkiler.
İsrail, teknik ve istihbarat üstünlüğüyle övünmesine fırsat verecek saldırılarını hassas bir şekilde gerçekleştirirse de sonuçlar istemediği yerlere varabilir. Özellikle de amaç yapılması zor bir iş ise. Bu da bizi güçten ziyade onu yönlendiren aklın mühim olduğu bilgeliğine götürüyor. Düşmanın değerlendirmelerinin ve hesaplarının ne kadar başarısız olduğunu açıklamak işten bile değil. Tam da bu noktada Gazze’deki savaş, Siyonist varlığın o muhteşem(!) gücünün, güvenliğini sağlamadaki acizliğinin en büyük kanıtını temsil ediyor.
Başarının öldürme miktarıyla ölçüldüğünü düşünen bir kişi, İsrail’le savaşan tarafın açık öldürme oyununa ayak uydurmak zorunda olmadığını anlayamaz. Zira bu hasta varlığın gerçek tedavisi, onun savaş ya da güvenlik doktrinini benimsemekten geçmiyor. Düşman Beyrut’ta, Sana’da, Tahran’da, Gazze’de işlediği suçlara karşılık verilmesinin kaçınılmaz olduğunu biliyor. Ancak yanıt, düşmanın bugün direniş güçlerine dayattığı meydan okumaya tam olarak denk gelmeyebilir. Bu meydan okuma, direnişi yeni cezalandırma araçları aramaya mecbur bırakan, suçluyu sadece eline vurarak “disiplin altına almayı” değil, yolu kesilse bile doğrudan kafasına vurmayı amaçlayan bir meydan okumadır. Direniş, kapsamlı bir savaş istememenin, düşmanın koşullarını kabul etmek anlamına gelmediğini kendisine defalarca açıkça ifade etti. Dolayısıyla şunu söylemek daha doğru olur: Topyekûn savaş istemiyoruz; ama ne pahasına olursa olsun değil!
Konuyu basitleştirmenin sorunun anlaşılmasına yardımcı olduğu ve çözümünü kolaylaştırdığı söylenir. Evet, işte bugün burada düşmanın varoluşsal bir savaş yürüttüğü temelinde hareket etmesinden kaynaklanan bir ikilemle karşı karşıyayız. Mücahitler kapsamlı bir savaş değil de bir savaş turuyla karşı karşıyaymış gibi davranırsa o vakit düşman, bunun sadece bir tur olmasını değil; belirleyici bir tur olmasını isteyecek. Direniş Ekseni’ni kendi düşüncesine göre düşmanla uğraşmaya mecbur bırakan ve yine kendi düşüncesine göre onunla savaşmasını gerektiren şey de budur. Bulunduğumuz durumda şu meşhur bilgeliğe göre hareket etmenin doğruluğunu düşmanın iyice anlamasını sağlamak da buna dahildir: “Eğer bir mesele varsa hemen ona doğru yönel; zira onun sonuçlarından korkmaktan ondandan sakınmak daha çetindir.”
Tüm tahminler, karşı tarafın kapsamlı bir savaşa girmek istememesi nedeniyle Siyonist düşmanın yeni bir çılgınlık dalgasına girdiği üzerinde yoğunlaşıyor. Bu nedenle şiddetli, hain, can yakıcı ve yaralayıcı darbeler indirmek, iyi olduğu şeyi yapma yeteneğini kanıtlamak ve zaman zaman bize gelip istediği yere olayı taşıyabileceğini söylemek için fırsat kolluyor.
Direnmekten başka seçeneğimiz yok. Bu sefer yol yangına doğru çıksa bile bir adım öne atılıp onun üstüne çıkmaktan başka seçeneğimiz yok. Bunu yaparken de kendini yıkıma atan biri gibi değil, ateşin tutuşturucusu ortadayken ateşi söndürmenin mümkün olmadığını çok iyi bilen biri gibi hareket edeceğiz.
Kudüs Haber Ajansı - KHA