Normalleşmeye Giden Yol Pembe Değil!

Hüseyin İbrahim tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “NORMALLEŞMEYE GİDEN YOL TOZ PEMBE DEĞİL!” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

10 Haziran 2024
Normalleşmeye Giden Yol Pembe Değil!

Bizi deliye çevirmeyen köpeklerin havlamalarını duyuyoruz

Bir mızrağı var köpeğin, dilediğimiz vakit bileyliyoruz

Siyonistler eksik olsa bile bizimkiler yetiyor

Yokluyor bizi hırsları görüyoruz

Bu mısralar, Nebati Suudi şair Halef bin Hezzal’a ait. Saddam Hüseyin’in 1990’da Kuveyt’i işgal edip Suudi Arabistan’ı tehdit etmesinden sonra Halef bin Hezzal’ın yazdığı bir şiirden alıntı olan yukarıdaki bölümle Arap “siyonistlerin” kendi uluslarına İsrail’in yaptığından daha fazlasını yaptığı kastediliyor. Şairin müsaadesiyle şunu söyleyebiliriz ki kaleminden sadır olan şeyler artık İsrail’i kendilerine çeken Suudi Arabistan’daki “siyonistler” için de geçerli.

Şimdilerde ülkenin tabii mecrasından çıkarak “normalleşme” karesine sürüklenmesiyle gerilim ortamının geri dönmesi beklenmekte. Belki de Aksa Tufanı’nın devam eden en önemli etkilerinden biri, gayri resmi normalleşme konusunda oldukça ileri giden Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın tutturduğu yolda ilerleyememesi ve hatta yaşlanan ve hasta babasından tahtın kendisine devredilmesi için ABD ve İsrail ile kapsamlı bir anlaşma çerçevesinde resmi ve aleni bir normalleşme yoluna girmenin git gide daha da zorlaşması. Ayrıca Suudi Arabistan Krallığı’nın, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki barbar savaşı ışığında takınmak zorunda kaldığı tavırlar ile normalleşme arasındaki çelişki, imajını etkiliyor ve sorunlarını artırıyor. Suudi Arabistan, mevzuya o kadar bulaşmış ki bu durum onu tehditlere açık hale getiriyor. İsrail ve Amerika, normalleşme sürecini hızlandırmak ve karşılığında daha düşük bir bedel ödemek için krallığa şantaj yapıyor. Evet, böylece Yedioth Ahronoth gazetesinin geçen hafta yayınladığı ve Suudi Arabistan’ın 2023-2024 yılları okul müfredatında İsrail’den düşman sıfatının kaldırılması, Filistin adının coğrafya ders kitaplarındaki haritalardan silinmesi ve yerinin şu anda boş bırakılması yönündeki büyük değişiklikleri detaylandıran kapsamlı rapor, zihnimizde bir yerlere oturuyor. 

Muhammed bin Selman’ın, projelerini aksatmaktan sorumlu tuttuğu Filistin Direnişi ve özellikle de Hamas Hareketi’ne yönelik üstü örtülü gizli bir nefret geçtiğimiz günlerde internet ortamında robotlar kullanılarak gerçekleştirilen bir saldırılarıyla ortaya çıktı. Kampanya, Suudi Arabistan Krallığı’nın tarihi boyunca Filistinlilere sağladığı mali yardıma odaklandı; her ne kadar bu yardımın büyük bir kısmı başından beri Riyad tarafından Amerika’nın talebi üzerine İsrail’e karşı yürütülen direniş hareketini hafifletmek için kullanılmış olsa da. Filistin menşeli robotlar aracılığıyla Yedioth Ahronoth’a yanıt verilmesi istenirken, saldırı grubundan hiç kimse İsrail gazetesinin haberini yalanlayan bir şey yayınlamadı. Uygulamada ders kitabı haritalarındaki değişikliğin dolaylı bir kabulü olarak Suudi Arabistan rejiminin destekçilerinden biri, resmi haritaların hâlâ Filistin adını içerdiğini söylerken, Filistin bayrağının boyutlarını ölçmek için altıncı sınıf müfredatından bir matematik problemi yayınladı; ancak üzerinde Filistin adının bulunduğu haritayı yayınlamadı.

Suudi Arabistan kamuoyuna Filistin davasını destekliyormuş hissi vermek için alınan yapay tutumlar ile normalleşmeye yönelik sahadaki yerleşik uygulamaları uzlaştırmanın zorluğunu göz önüne alan bazıları, itirazlara aldırış edilmemesini ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin yaptığı gibi alenen normalleşme yoluna girilmesini talep etti. Ne var ki Muhammed bin Selman -en azından kral olmadan önce- böyle bir şey yapamaz. Onun tahta çıkışı, ABD ve İsrail ile yapılan, savunma anlaşmaları ve İsrail ile resmi bir ilişki kurulmasını birleştiren bir anlaşmanın parçası. İsrail ve Amerika’nın Gazze Şeridi’ndeki savaşı sonucunda ortaya çıkan karmaşık durum, Suudilerin normalleşmeyi kabul edebilecek yüzdelik kesiminde bir daralmaya sebebiyet veriyor. Bu durum Gazze’deki muhtemel ateşkesin sonrasındaki döneme de uzanabilir; özellikle de Veliaht Prens sıradan bir lider olmadığı için. Muhammed bin Selman aile içinden meşruiyetine yönelik büyük bir meydan okumayla karşı karşıya ve bu durum zaman geçtikçe ve babasının ölümünün ardından tahta çıkacağını hayal ettiği vakit yaklaştıkça daha da kötüleşiyor gibi. Olası bir vefat ve iktidarın devredilmesine hazırlıkmış gibi anlaşılan bir süreçte Kral Selman’ın zatürre tedavisi için Cidde’deki es-Selam Sarayı’na nakledilmesinden sonra Veliaht Prens, babasını “emeklilikten” geri getirmek ve video yoluyla da olsa kralın hâlâ işinin başında olduğunu ve kabine toplantılarına başkanlık ettiğini belirten bir görüntü sunmak zorunda kaldı.

Her halükârda 2017’de veliaht olarak tayin edildiğinden beri Muhammed bin Selman’ın yönetim şekli bugünkü kadar sallantıda olmamıştı. Gazze meselesi bu yönetimin tüm temellerini sarstı. Krallığın muhafazakâr yapısına darbe vurmasının yanı sıra Suudileri genel manada siyasetten uzaklaştırmayı amaçlayan eğlence bile beklenen işlevi yerine getiremedi. Zira yakınlarda ciddi bir katliam yaşanmaktaydı. Suudi Arabistan’ın zayıf tutumu, ABD Başkanı Joe Biden’ın, normalleşmeyi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu için Suudi Arabistan Krallığıyla süsleme çabaları karşısında Riyad’ın tamamen çaresiz görünmesine neden oldu. Bu arada Gazze Şeridi’ndeki barbarca savaş sonucunda sayıları önemli ölçüde artan Arap kökenli bazı insanların ve diğer Filistin destekçilerinin oylarını geri kazanmasına yardımcı olacak bir ateşkes anlaşması karşılığında gerçekleşecek bir normalleşme Netanyahu adına kelimenin tam anlamıyla bir ödül. Ayrıca mevzu bahis normalleşme özellikle Yemen’le ilişkilerde Veliaht Prens’i uzun zamandır kaçmaya çalıştığı bölgesel gerilim alanına geri döndürecek. Ensarullah Hareketi’nin lideri Abdülmelik el-Husi’nin son iki konuşmasında defalarca yaptığı uyarılar bu noktada oldukça manidar. İşte Amerika ve İsrail’in acil taleplerinden biri de Muhammed bin Selman’ın, Suudi topraklarının tekrardan bombalanmasına yol açabilecek, Yemen’deki İslami hareketle yeniden bir tür çatışmaya girmesi. Finansman sorunları nedeniyle ciddi bir düşüş yaşayan Suudilerin iddialı kalkınma projeleri de tabiatıyla bu durumdan etkilenecek. Halihazırda zaten Muhammed bin Salman’ın esneklikten yoksun politikasının bir sonucu olarak petrol üretim miktarlarındaki azalmanın neticesinde ortaya çıkan mali sorun, Veliaht Prens’i son günlerde Aramco hisselerinin yeni bir dilimini ikincil olarak arz etmeye sevk etmişti ki bu sayede Prens 12 milyar dolardan fazla bir para toplamıştı. Muhaliflere göre ikinci bir kurtarıcı da Prens Meşal el-Ahmed’in ülkedeki parlamenter hayatı dört yılı geçmeyecek şekilde bir süreliğine askıya almasının ardından dayatılan ve Kuveyt’ten adeta “haraç” olarak Muhammed bin Selman’ın elde ettiği 16 milyar dolardı.,

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.