İsmail Heniyye başkanlığındaki Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas heyetinin Türkiye ziyareti ve heyetin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından coşkuyla karşılanması, siyaset analistlerinin ve gözlemcilerin satır aralarını okuma iştahını kabarttı. Özellikle de Gazze’ye karşı devam eden siyonist saldırılar, “Katar arabuluculuğu” ve bu arabuluculuğun yeniden gözden geçirilmesiyle ilgi son zamanlarda kopan yaygara ve ayrıca Türkiye’deki belediye seçimlerinin sonuçları ve seçimlerde verilen reaksiyonun, Türk hükümetinin Filistin meselesiyle alakalı takındığı tavır ile ilişkilendirilmesi ve bunun sonucunda Türkiye’deki liderlerden sadır olan aleni değerlendirmeler ışığında ziyaretin, çok hassas bir zamanda gerçekleştiği düşünülünce…
Kamuoyunda tartışılmak üzere öne sürülen gerekçeler çok olmasına ve bunların bir kısmı belirli bir mantık ve nesnellik taşımasına rağmen gözlemcilere göre başta Hamas hareketinin, karargâhını Katar’dan Türkiye’ye taşımaya çalışması gibi birçok iddia minder dışı hareketler mesabesinde kaldı. Bahsi geçen mevzuya gelince Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas hemen haberi yalanladı ve konunun gündemle bir ilgisinin olmadığının altını çizdi.
Oluk Oluk Akan Kanın Durdurulması
Bu bağlamda Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas’ın Batı Şeria’daki lideri Zahir Cebbarin, Hamas’ın ofislerini Doha dışında herhangi bir yere taşımayacağını vurgulayarak hareketin ofislerinin Katar’dan Türkiye’ye taşınmasına ilişkin dolaşan haberlerin asılsız olduğunu ifade etti.
Hamas’ın, yaklaşık 10 yıldır İstanbul’da faaliyet gösteren ofislerinin bulunduğuna ve bugüne kadar çalışmalarını sürdürdüğüne işaret eden Cebbarin, yaptığı basın açıklamasında bu haberin “hareket üzerindeki medya baskısını” artırma temelinde ve hedefinde olduğunu belirtti.
Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’nin Türkiye ziyaretinin sonuçlarına ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kabulüne ilişkin Zahir Cebbarin, bu ziyaretin, Türkiye’nin Gazze Şeridi’nde oluk oluk akan kanın durdurulması için siyasi ve diplomatik araçlarıyla baskı yapması ve ateşkes için çalışması da dahil olmak üzere bir dizi kararla sonuçlandığını söyledi.
Filistin Davasına Hizmet İçin Müttefiklerin Bir Araya Toplanması
Yazar ve siyasi analist Edhem Ebu Sulmiye, ziyaretin doğru okunması ve içeriği bağlamında şu yorumu yaptı: “Bu, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Hamas Hareketinin Siyasi Büro Başkanı, Erdoğan’ın tanımıyla Filistin direnişinin lideri, mücahit lider İsmail Heniyye arasında resmi olarak duyurulan ilk toplantıdır.
Toplantının birtakım gelişmelerin ardından gerçekleştiğini düşünüyorum; ama bunlardan en önemlileri bana göre halkımızın efsanevi kararlılığı, direnişin kırılamaması ve nisbi olarak kendini Türkiye’deki seçimlerde de gösteren direniş seçeneğinin etrafında halkların toparlanmasıdır.
Biz Filistinliler için Türkiye’nin rolü önemlidir ve her Arap, İslami ve uluslararası rol önemlidir. Biz siyasi olarak; müttefiklerimizi, dostlarımızı ve destekçilerimizi Filistin davamıza ve halkımıza hizmet edecek şekilde güçlendirme ve yüceltme temelinde çalışıyoruz. Arap ülkelerinin ve diğer İslam ülkelerinin pozisyonları yoğunlaşıp bir blok oluşturursa etkinlikleri daha büyük ve daha güçlü olacaktır.”
Ziyaretin Güç Dengeleri Üzerinde Bir Etkisi Yok
Türkiye uzmanı ve siyaset bilimi profesörü Dr. Muhammed Ebu Rumman ise Hamas’la ilişkilerin devam etmesi ve 7 Ekim’den sonra bile karşılıklı ziyaret ve görüşmelerin sürmesi nedeniyle bu ziyareti yeni olarak değerlendirmediğini ve öncesinde de bazı Hamas liderlerinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la bir araya gelerek 7 Ekim’in yansımalarını ele aldıklarını beyan etti.
Prof. Dr. Muhammed Ebu Rumman iştirak ettiği bir medya programında konuyla ilgili şu ifadeleri sözlerine ekledi: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişisel düzeyde Hamas hareketine yönelik tutumunu ve onunla ilgili duygusal, siyasi ve fikri yaklaşımını değiştirdiğini düşünmüyorum; ancak Türkiye’nin büyük ölçüde bölge dosyalarından çekilerek ulusal çıkarlarına, Kuzey Suriye’ye, Kürt sorununa ve içişlerine odaklandığı çok açık. Dolayısıyla önümüzdeki dönem için Türk politikasının öncelikleri bunlar.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Hamas liderleriyle hâlâ iyi ilişkileri olan ve onlara özel ve şahsi nasihatlerde bulunan biri olarak onlarla görüştüğüne, iletişim kurduğuna ve kişisel olarak da harekete elinden geldiğince yardımcı olmaya çalıştığına işaret eden Ebu Rumman politik olarak ise şunları söyledi: “Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasetine ve hesaplarına gelince, 2020’den bu yana işler değişti. Türkiye, hesaplarını ve kartlarını gözden geçirmeye başladı. Özellikle son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başta Filistin meselesi olmak üzere Türkiye’nin bölgeye yönelik tutumunda değişiklikler olduğu oldukça açıktı. O dönemde İsrail cumhurbaşkanının Türkiye’yi nasıl ziyaret ettiğini fark etmiştik.”
“Türkiye’nin hesapları değişken ve kararsız, pragmatik ve Türkiye’nin ulusal çıkarları ve dış çıkarlarıyla ilgili. Her halükârda Hamas’ın Türkiye ziyaretinin, güç dengeleri üzerinde herhangi bir etkisinin olacağını düşünmüyorum.”
Genel Tablo
Yazar ve siyasi analist Yasir ez-Zaatira ise “X” platformundaki “Hamas, Katar’dan Ayrılma, Türkiye’nin Rolü, Washington ve Siyonistlerin Baskısı ve Arabuluculuğun Hikayesi Hakkında” başlıklı yazısında şu yorumu yaptı:
“Doha’nın daha önce görmezden geldiği Siyonist ve Amerikan saldırılarına Katar’ın benzeri görülmemiş tepkileriyle başlayan ve Siyonist varlığın Biden yönetimindeki takipçilerinin dikkate değer bir şeyler içerdiğine dair inancına rağmen önceki taslağa verilen yanıt ile aynı olan Hamas’ın karşılığı üzerine beliren Amerikan histerisinin ardından Âli Sânîleri’nin arabuluculuğu durdurma tehdidiyle devam eden birtakım haberler bir araya gelerek birçok soruyu gündeme getirdi.
Sonrasında Türkiye Dışişleri Bakanı’nın Doha ziyareti ve Hamas’ın liderleriyle yaptığı uzun görüşme ve ardından İsmail Heniyye’nin Erdoğan’la beklenen buluşması gerçekleşti. Özellikle Amerikan-Siyonist baskının artmasının akabinde Hamas liderliğinin Katar dışında bir yer aradığına dair sızıntıların ve bu yerin Türkiye mi İran mı ya da başka bir yer mi olduğuna dair suallerin Heniyye’nin ziyaretiyle örtüşmesi ışığında var olan sorulara pek çok yeni soru eklendi.
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Siyonistlerin ve Amerikalıların Katar’a yönelik histerisi, Siyonist varlık ve Amerika’nın içinde bulunduğu derin ikilemi ifade ettiği kadar Katar politikasına ilişkin yeni bir keşfi ifade etmiyor.”
Ez-Zaatira, savaşın gidişatına ve Netanyahu’nun övündüğü “mutlak zafer” ihtimalinin yokluğuna ilişkin siyonist varlıkta cevaplanmamış soruların ortaya çıktığına ve buna tutsaklara dair gündemden düşmeyen endişelerinin de eşlik ettiğine dikkat çekti. Washington’a gelince “derin devlet”in lisan-ı hâli, Amerika’nın önceliğinin, Siyonist lobinin ve onun Biden yönetimindeki kollarının taleplerini karşılamak değil, Çin-Rusya yükselişiyle yüzleşmek olduğunu söylediği bir vakitte son gelişmelerin ardından bölgesel savaş endişeleri mevcut ve bu durum bölgeyi yeniden bataklığa sürükleme tehlikesi oluşturuyor.
Bu bağlamda, Katar’ın “Hamas”a yönelik bir meyil gibi görünen “tarafsızlığı” karşılığında, Tel Aviv ve Washington’daki Siyonist çeteyi kışkırtan ve Hamas’a son Amerikan kartını kabul etmesi doğrultusunda güçlü bir baskı uygulayan Mısır’ın resmi tutumu geldi.
Mevcut Denklemlerde Değişiklik Yok
Yasir ez-Zaatira sözlerine devamla şu açıklamada bulundu: “Buradan çıkarılabilecek sonuç, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Doha ziyareti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul’da Hamas liderleriyle beklenen görüşmesi, Türk liderliğinin ya talep üzerine ya da kendi inisiyatifiyle Katar’daki dostlarının yardımına yetiştiğidir. Ama bütün bunlar mevcut denklemlerde somut hiçbir değişikliğe sebebiyet vermeyecek. Mısır’ın ‘coğrafya gereği’ üstlendiği rol ile beraber ne Hamaslı liderler İstanbul’da ofisleri bulunsa da Doha’dan ayrılacak, ne de Katar arabuluculuğu tamamen durduracak (Amerika’nın hilafına olsa da ABD Hamas’a baskı için bunu istese de). 2007’den bu yana ve hâlâ Aksa Tufanı, kendilerini tüm şahitlerin huzurunda halkına karşı giriştikleri komplolar ile alakalı ifşa etmesine rağmen gece gündüz çalan Ramallah ve onun ‘partizan kabilesi’nin borazanlarını aksine Hamas da baskıya boyun eğmeyecek ve Amerika’nın sunduğu karar taslağını veya halkının taleplerine uygun içerik taşımayan herhangi bir taslağı, yönetimi mukabilinde halkının çıkarlarını takas edecek bir emirlik gibi değil de her şeyden önce elbette bir kurtuluş hareketi olarak kabul etmeyecektir.”
Yazar ve siyasi analist Said el-Hac ise, Hamas hareketinin Doha’ya alternatif bir karargâh arayışında olduğu teorisini uzak bir ihtimal olarak görse de bu ziyaretin ve Türkiye’nin pozisyonunun tersine çevrilmesini tetikleyen gidişatın mantıksal değişkenlerini ele almayı önemli buldu.
İlk değişken, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Cumhuriyet Halk Partisi karşısında ilk kez gerilediği Türkiye’deki son yerel seçimlerin sonuçları. Londra’nın “Arabî 21” gazetesinde yer alan makaleye göre, bazı rakip partilerin durumu istismar ettiğine işaret ederek Erdoğan’ın kendisi, partisinin ve hükümetinin Gazze’ye yönelik “İsrail” saldırılarına ilişkin tutumunun bu başarısızlığın nedenlerinden biri olduğunu itiraf edip Gazze için ellerinden geleni yaptıklarını, ancak bazılarını ikna edemediklerini ifade etti.
İkinci faktörün ise, hiç şüphesiz Gazze halkının, Siyonist işgalin işlediği tüm savaş suçlarına ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nden ve diğer uluslararası güçlerden aldığı ve almaya devam ettiği desteğe rağmen gösterdiği kararlılık ve direniş olduğunu kaydetti ve şunları söyledi:
“Bugün, işgalin Gazze Şeridi’ne yönelik saldırı hedeflerine ulaşmada başarısız olduğu, işgale ve onu destekleyen Batılı hükümetlere yönelik protestoların ivmesinin arttığına dair bölgesel ve uluslararası düzeyde giderek artan bir söylem var ve saldırganlığın durdurulması ve bölgeye yardım sokulması yönünde çağrılar da yapılıyor. Hatta işgalci Siyonist varlık içinden savaşın durdurulması namına sesler de yükseliyor.
Yine bu noktada son derece önemli ve etkili olan bölgesel ve uluslararası değişkenlerin de gözden kaçırılmaması gerekir. Bunların başında Amerikan yönetiminin, Refah’a kara operasyonu planlarına ilişkin Netanyahu hükümetine karşı sertleşen tavrı yer alıyor ve bu durum Türk hükümetini daha sert pozisyonlar almaya teşvik etmiş olabilir. Zira Türkiye Cumhuriyeti’nin korkularından biri de saldırılarla ilgili tutumun, Cumhurbaşkanı’nın Beyaz Saray’ı ziyareti arifesinde Washington’la ilişkilerin gerginleşmesine neden olabilme ihtimali.”
Ayrıca Said el-Hac, bölgedeki savaşı genişletme olasılıklarının yeniden canlanması da dahil olmak üzere İran ile işgalci İsrail arasındaki son gerilimin, özellikle de son dönemde Ankara ile Tahran arasındaki Filistin meselesine dair örtülü rekabet dikkate alındığında, Türkiye’deki karar verici mekanizmanın gözleri önünde bulunmasına ve onu daha merkezi roller oynamaya teşvik ettiğine dikkat çekti.
Mantıklı Olmayan Bir Fikir
El-Hac konuşmasına şöyle devam etti:
“Nihayetinde son değişiklikler, Doha’nın Hamas’ı teslim olmaya yakın zalim şartları içeren yeni bir ateşkes anlaşmasını kabul etmeye zorlamak için benzeri görülmemiş bir Amerikan baskısı altında olduğu iddiasıyla Hamas hareketinin Doha’ya alternatif bir karargâh aradığı yönündeki söylentilerin ışığında ortaya çıktı ve bu şayialar, bazılarını Erdoğan ile geçen konuşmanın İstanbul’u alternatif karargâh olarak belirlemek üzere ziyaretin gerçekleştiği düşüncesine itti.
Doha’nın yerine İstanbul’un getirilmesi fikrinin ne mantıklı ne de muhtemel olduğu söylenebilir. Katar, Hamas’ı göndermeyecek ve bazı liderlerinin zaman zaman açıkça sık sık ziyaret ettiği İstanbul, Hamas’tan uzakta bir yer de değil. Aksine İsrail, Türkiye ile diplomatik ilişkileri yeniden kurmanın (ki bu gerçekleşmedi) koşullarından biri olarak Türk topraklarında Hamas’ın ofislerinin olmasını gündeme getirmişti. Ayrıca Hamas’ın, Doha’ya bir alternatif bulmak adına bu şekilde Erdoğan’la resmi ve halka açık bir toplantıya gitmesi de mantıksız.
Özellikle bazı Kongre üyelerinden gelen Amerikan baskıları gerçek olduğundan, Türkiye’nin Katar’ın pozisyonunu destekleme rolünü üstlenmesi ve onunla rekabet etmemesi veya halıyı Doha’nın altından çekmemesi muhtemel. Ankara, İsrail saldırılarının başından bu yana arabuluculukta rol almaya çalışıyor; ne var ki Netanyahu hükümeti Türkiye’nin arabuluculuğunu reddediyor. Son dönemde bu konuda somut bir değişiklik olduğunu da düşünmüyoruz.”
Yazar ve siyasi analist Hazim Iyad da Said el-Hac ile aynı görüşü paylaşıyor ve Türkiye’nin diplomatik ve başkanlık düzeyindeki hamlesinin, ABD Başkanı Joe Biden’ın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 9 Mayıs’ta yapacağı görüşme öncesinde Türkiye’nin rolü olarak adlandırılabilecek şeye ivme kazandırmayı amaçladığına inanıyor. Türkiye, Katar’ın baskıcı tutumu, Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas ve liderleriyle olan güçlü ilişkisi ve en önemlisi Amerika’nın sükûnet ve bölgede gerginliğin düşürülmesine olan ihtiyacından güç alarak, uzun bir geri çekilme döneminin ardından kartlarını düzenlemeye ve bölge dosyalarıyla güçlü bir şekilde ilgilenmeye çalışıyor.
En Önemli Soru: Ziyaretin Sonrasında Ne olacak?
Said el-Hac, bu vakadaki en önemli sorusuna dönüyor: Heniyye’nin Türkiye ziyaretinin ardından ne olacak?
Said el-Hac’a göre, Gazze’ye yönelik “İsrail” saldırısına ilişkin Türkiye’nin tutumu ve Türk hükümetinin bu bağlamda atabileceği adımlar çok ve Amerikan yönetimi veya diğerleriyle sorun oluşturmayacak ihtimaller çerçevesinde.
El-Hac, yerel seçimlerden alınan derslerin sert olduğuna ve hâlâ etkisini koruduğuna inanan bir topluluğun bulunduğuna, bu durumun da bu sefer gerçek adımlar atma isteğini uyandırdığına ve bölgesel ve uluslararası değişkenlerin bunu desteklediğine vurgu yapıyor ve soruyor: Ankara’dan Gazze ve Hamas’a yönelik ek ve pratik adımlar mı göreceğiz?
Filistin Meselesi, Filistin Meselesi Olarak Kalmaya Devam Ediyor
Buna karşılık, “Al-Araby Al-Jadeed” gazetesindeki makalesine göre yazar ve siyasi analist Yasir Ebu Hilale, sahneye başka bir açıdan bakarak, Hamas hareketinin Doha’daki varlığının, savaşın başında başarılı bir anlaşmaya varılması için bir fırsat sağladığının, bunun da gerek Amerikalılar gerekse İsraillilerce teşekkürü hak ettiğinin; ancak sonraki girişimlerdeki başarısızlığın, Hamas’a anlaşmayı kabul etmesi için baskı yapmadığı bahanesiyle Siyonist lobinin Katar’a karşı İsrailli yetkililerin, Kongre üyelerinin veya Siyonist yazarların açıklamaları yoluyla kampanya başlatmasına sebep olduğunun altını çizdi.
Ebu Hilale, bu kampanyanın Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Âli Sânî’yi, ülkesinin arabuluculuğu gözden geçirme ve yeniden değerlendirme sürecinde olduğunu söylemesine yol açtığını ve Wall Street Journal’ın, Arap yetkililerden rivayetle, Hamaslı liderlerin Doha’dan ayrılmayı düşündüğünü aktaran bir rapor yayınladığını ve gazetenin, bunun rehinelerin serbest bırakılması için yapılan kırılgan müzakereleri baş aşağı edeceği değerlendirmesinde bulunduğunu kaydetti.
Ebu Hilale sözlerini şöyle tamamladı: Müzakereler ister başarılı olsun ister başarısız olsun, Hamas Doha’da kalsın ya da Doha’dan ayrılsın, Filistin meselesi Filistin meselesi olarak kalmaya devam ediyor! Arapların bu meseleye bağlılığı Arapçılıklarının bir koşulu. Siyonistlerin bu bağlılık nedeniyle Katar’a saldırısı, özellikle de Filistin meselesinin “7 Ekim” sonrasında dünya çapında eskisinden çok daha iyi bir konumda olması ve İsrail’in stratejik açıdan eskisinden daha zayıf olması sebebiyle Filistin meselesini güçlendirmekte.
Kudüs Haber Ajansı - KHA