"Böyle bir mücadelede ağırlık merkezi sivil nüfustur. Ve eğer onları düşmanın eline bırakırsanız, taktik zaferi stratejik yenilgiye dönüştürürsünüz."
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Aralık ayında Kaliforniya'daki Reagan Ulusal Savunma Forumu'nda yaptığı konuşmada İsrail'e bu uyarıyı yaptı. ABD'nin Irak ve Afganistan'daki savaşlarından zor kazanılmış derslerden yararlanan Austin, sahada çatışmaları kazanmanın stratejik bir zaferi garanti etmediğini ve hatta İsrail'in büyük resme bakmayı reddetmesi durumunda stratejik bir yenilgiye yol açabileceğini vurguladı.
Bu, müttefiklerin savaş sonrası dönem için Gazze'ye yönelik farklı siyasi vizyonları ve İsrail'in Gazze Şeridi'ne dayattığı insan insani krizin ışığında Washington'un Tel Aviv üzerindeki baskısının ana kaynaklarından biridir. Bu, Robert Greene'in 33 Savaş Stratejisi'ndeki bilgeliğini yansıtan, öngörüye dayanan bir felsefedir: "Büyük strateji, mevcut savaşın ötesine bakma ve ileriyi hesaplama sanatıdır."
İsrail'in ilan ettiği savaş hedefleri
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun kabinesi, Gazze savaşı için iki temel hedef belirledi: Hamas'ın askeri altyapısını ortadan kaldırmak ve 7 Ekim'den bu yana tutuklu bulunan esirlerin serbest bırakılmasını sağlamak. Netanyahu daha sonra bu hedefleri genişletti ve çok önemli bir üçüncü hedef ekledi: Gazze'nin gelecekte işgal devletinin güvenliğini tehdit edememesini sağlamak. Sonuç olarak, İsrail'in Gazze'ye yönelik acımasız askeri saldırısının başarısı, bu önemli hedeflere ulaşılmasına bağlıdır.
Ortak hedeflerine rağmen, Amerikan ve İsrail yaklaşımları arasında farklılıklar ortaya çıktı. Her ikisi de Hamas'ı etkisiz hale getirmeyi savunur durumda; fakat Biden yönetimi daha siyasi güdümlü bir stratejiyi savunurken, Netanyahu neredeyse tamamen askeri merkezli bir yaklaşım arıyor.
Hamas ise 7 Ekim'deki olayların hemen ardından Aksa Tufanı Operasyonu'nun üç ana hedefini açıkladı. Birincisi, düşman varlığıyla esir değişimi yapmada başarı sağlamak. İkincisi, işgal altındaki Batı Şeria'daki İsrail saldırganlığına misilleme ve Mescid-i Aksa'yı yerleşimci aşırılık yanlılarından korumak. Üçüncüsü, Filistin meselesini yeniden küresel sahneye yerleştirmek.
Taktikler ve strateji
Çinli General Sun Tzu'nun Savaş Sanatı'ndaki bilgeliği, taktik manevralar ile stratejik öngörü arasında ayrım yapar: "Savaşta düşmanı yenmek için kullanılan taktikleri herkes görebilir, ancak kimsenin göremediği şey, büyük zaferi yaratan stratejidir."
Savaşta, taktiksel hedefler kısa vadeli kazanımlara odaklanır - belirli angajmanlar veya bölgesel ilerlemeler. Buna karşılık, stratejik hedefler, askeri eylemleri siyasi önceliklerle uyumlu hale getiren uzun vadeli bir vizyon gerektirir. Özünde, taktikler "nasıl" sorusuna cevap vermeye çalışırken, strateji askeri angajmanda "neden" sorusuna cevap verir ve nihayetinde siyasi bir sonuç verir.
Bir çatışmanın herhangi bir devleti veya tarafı, savaş alanı manevralarında başarılı olarak, üstün teknoloji kullanarak veya daha iyi eğitimli ve donanımlı kuvvetlere sahip olarak taktik hedeflere ulaşabilir. Ancak muharebeleri kazanmak, yani taktiksel hedeflere ulaşmak, mutlaka savaşı kazanmak anlamına gelmez.
Bu tutarsızlık, taktiksel zaferlerin kümülatif etkisinin daha geniş stratejik hedeflerle uyumlu olmayabileceği veya bunlara yeterince katkıda bulunamayacağı için ortaya çıkar. Taktikler, savaşları kazanmak için gerekli olsa da, savaşın nihai hedeflerine ulaşmayı amaçlayan bir stratejinin parçası olarak kullanılmalıdır.
Tarih, taktikleri stratejiye göre önceliklendirmenin tehlikelerine dair birkaç ayıltıcı hatırlatma sunar. Örneğin, Vietnam Savaşı'nda ABD çok sayıda taktik zafer elde etti, ancak stratejik olarak başarısız oldu. Ağır kayıplara yol açmasına rağmen, komünist olmayan bir Güney Vietnam'ı teşvik etme hedefi belirsizliğini korudu. ABD'nin Afganistan'da Taliban'a karşı yürüttüğü en uzun savaş, bir başka aşağılayıcı geri çekilmeyle sonuçlandı; ancak Taliban ülke çapında eşi benzeri görülmemiş bir siyasi güce geri döndü.
Saygın İsrailli tarihçi ve siyonizm eleştirmeni Ilan Pappe, Gazze'ye yönelik soykırım savaşının başarısızlıklarının nihayetinde Siyonist varlığın çöküşüne yol açacağına ve savaşın "varlığı için savaşan bir projenin tarihindeki" en tehlikeli bölüm olduğuna inanıyor.
Bu, Filistin tarihinin en karanlık anı değil; siyonist projenin sonunun başlangıcı olarak yazılacak olan bir süreçtir.
İsrail şimdiye kadar ne başardı?
Bugün, İsrail'in Gazze'de 30 binden fazla sivili öldürdüğü, 70 binden fazla kişiyi yaraladığı ve Gazze'nin kritik altyapısının çoğunu yıktığı beş aylık rekor bir askeri operasyonun ardından, Netanyahu'nun taktiksel kazanımlara odaklanmasının savaşın daha geniş stratejik hedefleriyle bir kopukluğa yol açtığı açıkça ortaya çıkıyor.
Gazze Şeridi'nde kaydedilen "ilerleme", taktiksel düzeyde önemli olmakla birlikte, Tel Aviv'in bir numaralı savaş hedefi olan Hamas'ı ortadan kaldırma stratejik hedefini etkili bir şekilde ilerletmedi. Aksine, ABD raporları, Filistin direnişinin kilit askeri altyapısının yüzde 80'inin sağlam kaldığını iddia ediyor.
Bu durum Netanyahu'yu kritik bir ikilemle karşı karşıya bıraktı: Taktiksel kazanımlar peşinde koşmanın bedeli ağır oldu ve stratejik hedeflerine ulaşmasını tehlikeye attı. Gazze'ye saldırısı, ağırlıklı olarak kadın ve çocuklardan oluşan Filistinli sivillerin topyekûn katledilmesine, yaygın küresel kınamaya ve binlerce ölü ve yaralı İsrail askeri ve subayına yol açtı.
Bu trajik bedel, İsrail'in uluslararası imajını kalıcı olarak zedeledi, 'demokrasi' ve 'mağduriyet' masalsı anlatılarını baltaladı ve bunun yerine Tel Aviv'i dünyadaki devlet destekli terörizmin önde gelen faillerinden biri olarak gösterdi. Dahası, İsrail'in eylemleri, uluslararası sahnede, özellikle de Uluslararası Adalet Divanı'ndaki son yüksek profilli davada, soykırım ve insan hakları ihlalleri suçlamalarına yol açtı.
Netanyahu ve savaş kabinesi klasik bir tuzağa düştü: Pirus zaferlerinin onları kapsayıcı bir zaferden uzaklaştırmasına izin vermek.
Edward Luttwak'ın Roma İmparatorluğu'nun Büyük Stratejisi adlı kitabında dediği gibi, strateji "satranç oyununda olduğu gibi orduları bölgeler arasında hareket ettirmekle ilgili değildir. Strateji, hiçbir şekilde mekansal bir boyuta sahip olması gerekmeyen düşman güçlerin tam kapsamlı mücadelesini içerir."
Bugün Han Yunus'ta yaşananlar, işgal ordusunun stratejik hedeflerine ulaşmaktan hala uzak olduğunun kanıtıdır. İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant'ın Han Yunus'ta Hamas'ın 'dağıtıldığı' yönündeki böbürlenmesine rağmen, bölgede işgal güçleri ile direniş savaşçıları arasında devam eden çatışmalar İsrail'in bu iddialarını geçersiz kılıyor.
Dahası, Netanyahu'nun Biden yönetiminin marjinal olarak daha ılımlı yaklaşımına meydan okuması, iki müttefik arasındaki ilişkileri gerginleştirdi. Sızan yazışmalar ve resmi açıklamalar, Washington'un İsrail'in davranışı konusundaki derin endişelerini vurguluyor.
İsrail, ABD için kilit bir stratejik ortak olmaya devam ederken, Gazze'deki 5 aylık savaştan kaynaklanan anlaşmazlık, özellikle Tel Aviv'de devam eden aşırılık yanlısı yönetimle gelecekteki ikili ilişkileri etkileme tehdidinde bulunuyor.
Direniş, stratejiden anlıyor
Savaşın diğer tarafında, Filistin direnişi işgale direnme ve İsrail'in askeri hedeflerini engelleme stratejik hedefini sürdürüyor. Hamas'ın kendi şartlarına göre müzakerelere girmeye istekli olması da dayanıklılığını ve gücünü gösteriyor.
Buna ek olarak, bölgedeki Direniş Ekseni'ndeki müttefik grupların desteği, Lübnan Hizbullahı'nın kuzey Filistin'i kademeli olarak sömürgesizleştirmesi, Yemen'in Ensarallah liderliğindeki güçlerinin uyguladığı Kızıldeniz deniz ablukası ve Irak'taki İslami Direniş'in ABD ve İsrail hedeflerine yönelik rutin insansız hava aracı saldırıları da dahil olmak üzere, hem Washington hem de Tel Aviv üzerindeki baskıyı yoğunlaştırdı.
Tel Aviv hedeflerini yöntemleriyle uzlaştırmaya çalışırken, Washington müttefikinin stratejik yenilgisini önlemek için müdahale etti. ABD'nin çözüm önerisi, İsrail'i normalleşme anlaşmaları yoluyla bölgeye daha fazla entegre etmeyi ve Filistin direnişini diplomatik ve yumuşak güç kanallarıyla devre dışı bırakmayı amaçlayan uzun vadeli bir siyasi stratejiyi vurguluyor.
Tarih bize, stratejik hedeflerle uyumlu olmayan taktiksel kazanımların uzun vadeli başarı için yetersiz olduğunu öğretir. Ortada duran kritik soru, ABD müdahalesinin İsrail'in stratejik hedeflerini korumada gerçekten başarılı olup olmayacağıdır.
Kudüs Haber Ajansı - KHA