Londra, San’a’yla mücadelede şu anda benimsenenlerin dışında yöntemler arıyor.
Londra, Washington’un Yemen’e yönelik hava saldırılarına katılma konusunda benzersiz bir heves içinde olduğunu ortaya koyuyor; her ne kadar Washington, siyasi ve askeri düzeyde bu saldırıların hedeflerine ulaşmada başarısız olduğunu birden fazla kez kabul etmiş olsa da. Yemen Silahlı Kuvvetleri’nin İsrail gemilerini veya Yemen’e saldıranları hedef almasına karşı koyma çabaları çıkmaza girmiş, bir kısır döngü etrafında dönmeye başlamış olsa da İngiltere’nin gayreti hala aynı. İngiltere’nin ABD ile, çatışmayı aynı şekilde yönetmeye devam edip etmeyeceği veya başka planlar hazırlama sürecinde olup olmadıkları ise henüz belli değil.
Görünen o ki İngiliz hükümeti şu anda onaylananların dışında yöntemler arıyor. Londra’yı ayrı ayrı ziyaret eden Yemenli yetkililere -Başkanlık Konseyi üyesi Tarık Salih ve Güney Geçiş Konseyi’nden bir heyete- atıfta bulunan Independent gazetesinin haberine göre İngiltere, Ensarullah hareketiyle yüzleşmenin etkili yolunun, Birleşik Arap Emirlikleri’ne sadık güçleri harekete karşı kara operasyonlarına katılmak üzere eğitmek, silahlandırmak ve aynı zamanda onlara Amerikan-İngiliz hava koruması sağlamak olduğunu düşünüyor gibi görünüyor. Yine İngiltere, Kızıl Deniz ve Umman Denizi ile Babu’l-Mendeb’deki operasyonlarının devamına ilişkin tutumunu değiştirmesi için baskı yapmak amacıyla San’a’ya karşı sözde “meşru güçlere” ait askeri önlemleri harekete geçirmeye çabalıyor.
“Başkanlık Konseyi”ni oluşturan bazı unsurlar hem Washington’a hem de Londra’ya, “Ensarullah”ın Filistin halkına karşı üstlenmiş olduğu görevi yerine getirmesini engellemek amacıyla para ve teçhizat desteği sağlanması ve askeri cepheler açmaları için askerî açıdan takviye edilmeleri adına başvuruda bulunmuştu. Bu doğrultuda İngiltere, özellikle Kızıldeniz’deki gelişmelerin İngiliz pazarlarına gölge düşürmeye başlamasıyla birlikte, Yemen’i fitne ve iç çatışmalarla meşgul etme hedefine ulaşacağı fırsatı bulmuş olma ümidiyle adımlarını hızlandırıyor. Zira bir kısım göstergeler ekonomide bir gerileme olduğunu gösterirken bazı üreticiler, sevkiyatın yeniden yönlendirilmesinden kaynaklanan gecikmeyi kabul etmek ile Birleşik Krallık’a en yakın ihracatçıya daha yüksek fiyatlar ödeme olasılığı arasında zor bir seçimle karşı karşıya kaldıklarını bildirdi. S&P Global Market Intelligence direktörü Rob Dobson’a göre İngiliz üreticiler, Kızıldeniz krizinin devam eden etkisinin hammadde teslimatını geciktirmesi, satın alma fiyatlarını şişirmesi ve üretim yeteneklerini etkilemesi nedeniyle Şubat ayında zor koşullarla karşı karşıya kaldı. Talep üzerine, özellikle de tedarik kesintileri ve yüksek nakliye maliyetleri nedeniyle yeni ihracat siparişlerinde dolaylı etkiler de kaydedildi. Üretim hacimleri art arda on iki aydadır daralırken, toplam yeni siparişler geçen Ekim ayından bu yana en büyük oranda düşüş gösterdi.
Mezkûr zeminde İngiltere, dış politikasında öncelik olarak ele aldığı İsrail’i koruma taahhüdünün siyasi, askeri ve ekonomik bedelini ödemeye hazır olmanın yanı sıra Kızıldeniz savaşına katılmayı da risk almaya değer görmekte. Ayrıca amacı, ülkenin uluslararası arenaya güçlü dönüşünü teyit etmek olan siyasi ve askeri bir doktrin haline gelen “Küresel Bir Güç Olarak İngiltere” sloganı altında “İngiliz İmparatorluğu”nun ihtişamını yeniden tesis etmek istiyor. Bununla birlikte, İngiliz kuvvetlerinin deniz operasyonlarına katılması ve Yemen’e yönelik saldırılar, onların Ensarullah’la yüzleşmedeki yetersizliklerini açıkça ortaya koyarken, Kraliyet filosu, düzensiz kuvvetlerle yapılan savaşın usulü konusunda büyük bir cehalet, denizdeki askeri muharebeleri yönetmede başarısızlık ve Yemenli rakibin yeteneklerini doğru değerlendirmek noktasındaki istihbarat çalışmalarında da yetersizlik gösterdi. Bu da Ensarullah’ın saldırılarını, bir ay önce Kızıldeniz’deki en önemli İngiliz destroyerine, yani Londra’nın o dönemde üç ayrı saldırıya maruz kaldığını kabul ettiği “Diamond” savaş gemisine yöneltmesini kolaylaştırdı ve neticede İngiltere bakım için bu gemiyi geri çekmeye ve yerine “Richmond” isimli gemiyi koymaya mecbur kaldı. Geri çekilme sırasında gemi komutanı, “Bölgedeki durum tehlikeli ve gemiler her gün ateş açıyor” dedi. Görünüşe göre İngiliz askeri liderleri, ülkelerinin azalan askeri yetenekleri göz önüne alındığında, siyasileri ABD’yi çokça geriden takip etme riskiyle karşı karşıya koyma durumunda bırakıyor. Bu bağlamda İngiliz The Guardian gazetesi hafta sonu, İngiliz Savunma Bakanlığı’nın Kızıldeniz’deki maliyetlerin telafisi için 3,2 milyar sterlin bulmaya çalıştığını ortaya çıkardı. Halihazırda İngiliz Ordusu, gerek gençleri kendisine katılmaya ikna etmede gerek askeri hazırlığı konusunda yalnızca Yemen’e karşı değil, aynı zamanda Rusya ve Çin gibi büyük ülkelere karşı da yenilgi tehdidi sinyali veren birçok zorlukla yüz yüze. Burada, eski Savunma Bakanı Penny Mordaunt’un geçen ay “X” platformunda yayınladığı ve ülkesinin II. Dünya Savaşı sırasında 232 parça olan deniz filosunun, aralarında en sonuncusu Queen Elizabeth uçak gemisi olan iki modern uçak gemisiyle beraber yaklaşık 68 parçaya düştüğünden bahsettiği bir istatistiği hatırlamakta fayda var.
Yukarıdakilere ek olarak, Kızıldeniz harekâtına katılan iki İngiliz gemisinin çarpışma neticesinde hizmetten çıkması sonucu hazırlık faktörünün zarar gördüğünün anlaşıldığını ve geriye harekâta katılan tek bir gemi kaldığını ifade edebiliriz. İngiliz medyasına göre Londra, Queen Elizabeth uçak gemisini Kızıldeniz’e taşıyamıyor; çünkü görevi mühimmat, yakıt ve uçak gemisi ile herhangi bir savaşta filoya eşlik eden savaş gemilerinin diğer tüm ihtiyaçlarını temin etmek olan Fort Victoria destek gemisini hareket ettirebilecek kapasitede bir ekip yok.
Kudüs Haber Ajansı - KHA