İsrail toplumu, Aksa Tufanı Savaşı’nı 1948'den bu yana yaptığı tüm savaşlardan farklı ele aldı. Siyonist varlığın ayakta kalmasının temel direği olan ordusunun imajının hayal bile edilemeyecek şekilde tuz buz olmasının ardından ilk saatlerden itibaren her şeyin paramparça olduğunu fark ederek kendini bir şok içinde buldu. Neticede yerleşimcilerin yüzde 95'inden fazlası, ilk kez varoluşsal bir savaş yürüttükleri temelinde, Hamas ve Gazze halkı ile mücadelede en ileri aşırılıkları hedefleyen çağrıları benimsedi.
İsrail toplumunun durumu, 100 günden fazla süren savaşın ardından pek değişmedi: Arthur Green'in Times of Israel gazetesinde yazdığına göre, siyonist varlık umutsuzluk içinde yaşıyor. Green şöyle soruyor: “İsrail Devleti'ni, düşmanlarından ve kendisinden kurtarmak için çok mu geç? Cevap net değil!” Ve devam ediyor: “Fakat İsrailliler bir başka önemli soruyu yanıtlamaya da hazır değil: Şimdi ne yapmamız gerekiyor? En çok korktukları şey Hamas'ın kendilerini yok etmesi”. Bu açıklamaya göre korkulu İsrail toplumu, Binyamin Netanyahu'nun “tek çözüm çimleri biçmek” sözünü önümüzdeki aylarda da benimsemeye devam edecek.
Diğer yanda ise İsrail ve Amerika'nın varoluşsal tepkilerinin normal olmayacağını, ilk andan itibaren fark eden Direniş Ekseni var. Siyonist işlevsel varlığın, ABD Başkanı Woodrow Wilson'un İngilizlere “Balfour Deklarasyonu”nu kabul etmeleri tavsiyesinde bulunmasının ardından 1917 yılında bu varlığı inşa etme projesini başlatan ABD başta olmak üzere Batı sisteminin yapısının bir parçası olarak vazgeçilmez bir unsura dönüşmesinden sonra hem İsrail hem de Amerikan taraflarını ayrı ayrı düşünmek mümkün değil. Vakıa bu girişimin akabinde Balfour’un vaadi, egemen Batı rejiminin hayatta kalması için ileri bir denemeye evrilerek “devlet”e dönüşmüştü.
Direniş Ekseni, varlığını ve 40 yılı aşkın askeri çatışma sırasında elde edilen kazanımları koruma ilkesine dayalı olarak İsrail-Amerikan tepkileriyle uğraşmak zorundaydı.
Filistin, Lübnan, Yemen, Suriye ve Irak'ta 100 günden fazla süren askeri çatışmaların ardından Amerikalılar ve İsrailliler, savaşta zafer kazanma şansının kısa sürede mümkün olmadığını fark etti. Aslında Amerika Birleşik Devletleri, savaşın amacı ve devamı konusunda İsrail hükümetinden farklı bir pozisyona sahip değil; daha ziyade ortada savaşın nasıl yönetileceği ve sonuçları belirsiz bölgesel bir patlamaya doğru genişletilmemesi konusunda bir fark var.
Dolayısıyla Ocak ayının sonunda savaşın üçüncü aşaması olarak adlandırılan aşamaya geçilerek, Amerika ve İsrail çıkarlarının gerçekleşmesini sağlayacak uzun, düşük tempolu ve düşük maliyetli bir savaşa yönelinmesi gerekiyor.
Amerikan yönetiminin üzerinde çalıştığı üçüncü aşamaya geçiş, Siyonist varlığın Gazze'de Amerikan garantisiyle belirlediği hedeflere kara işgaliyle ulaşamaması ve büyük insan kayıplarının artması ve buna eşlik eden ve hiçbir savaşında şahit olmadığı çok sayıda araç, zırhlı araç ve tankın imhası sonucunda ortaya çıkan acziyetten başka bir şey değil. Güney Afrika'nın, İsrail’in Gazze'de izlediği soykırım politikasına ilişkin açtığı davanın ardından kayıplarını büyük ölçüde azaltacak, onu uluslararası baskıdan kurtaracak ve Amos Hochstein'ın teklifi uyarınca Hizbullah'ın işgal altındaki Filistin'in kuzeyine yönelik saldırılarını durdurması ve yerleşimcilerin kuzeye dönmesi karşılığında mevcut durumu üçüncü aşamaya geçilmesine doğru itecek uzun vadeli bir savaş ile devam etmek evet, bir acziyettir!
Önümüzdeki aylarda savaşın devam edeceğinin önemli bir göstergesi, Avrupa Birliği ülkelerinin Lübnan'daki dikkatini iki konuya odaklaması suretiyle Batılı ülkelerin, Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen'deki savaşlarını yönetme politikalarının devam etmesi. Bu iki konudan birincisi, Filistin'in kuzey sınırlarının güvenliğinin sağlanması. İkincisi ise Lübnan’ın Suriyeli göçmenleri barındırma ve temel yaşam ihtiyaçlarını karşılama konusundaki yetersizliğine rağmen yerinden edilmiş Suriyelilerin Lübnan'dan Suriye'ye dönüşlerinin engellenmesi. Bu da Ensarullah'ın Yemen'de terör örgütü olarak yeniden konumlandırılması ve Irak'taki Haşdi Şabi liderlerinin hedef alınmasının yanı sıra Suriye'deki savaşın çeşitli şekillerde devam ettiğini ve Lübnan nüfus yapısını İsrail'in güvenliğine hizmet edecek biçimde değiştirmeye yönelik çalışmaların sürdüğünü teyit ediyor.
Direniş Ekseni’ne gelince, Aksa Tufanı'nın başlangıcından itibaren gerçekleştireceği savaşın çok uzun olacağının ve bu savaşın, küresel ticarette önemli olan deniz yolları ve boğazların yanı sıra Doğu Akdeniz ve Körfez de dahil olmak üzere Batı Asya'nın ana odak noktalarında onlarca yıldır genişletilmiş askeri yetenekler inşa etme yoluyla uzun vadeli hazırlıklarının belirleyici aşaması olduğunun farkında. Dolayısıyla günlük savaşlarını bu temelde yürütüyor, açık bir üçüncü dünya savaşına dönüşebilecek geniş bir bölgesel savaşın çıkmasını önlüyor, Batı'nın askeri gerilimine uygun gerilimi tırmandırıyor ve caydırıcılık politikalarının sınırlarını belirliyor.
Tam da burada İran Devrim Muhafızları'nın Irak, Suriye ve Pakistan'daki terörist üslerini ve İsrail’in ulusal istihbarat teşkilatı Mossad'ı füzelerle bombalaması ve iki İsrail gemisini vurma sorumluluğunu tüm bölgesel ve uluslararası taraflara çok yönlü bir mesaj olarak duyurmasının önemi ortaya çıkıyor. Mesajın içeriğine gelince: hiç kimse iç yapımıza ağır bedeller ödemeden müdahale edemez ve yine hiç kimse, Gazze'deki büyük savaşın akabinde Batı Asya'da üstte olduğumuzu, dünyadaki en önemli koridorları kontrol edebildiğimizi ve öylece müdahale edebileceğini düşünen herkes için caydırıcı askeri kabiliyetlere sahip olduğumuzu kanıtlamamızın ardından bir sonraki jeopolitik haritaların çizilmesinde bizi ve ortaklarımız olan direniş güçlerini görmezden gelerek hareket edemez.
“Barış” adı altında “İsrail”in bekasının sağlanması karşılığında Süveyda’nın yanı sıra kuzeybatı ve kuzeydoğusunu geri almasına izin verilecek Suriye de dahil olmak üzere geniş bir bölgesel çözümü Amerika'nın tek dosya halinde yürütme girişimlerine ilişkin sızıntılara rağmen, çoğu gösterge savaşın 2024'te devam edeceğine işaret ediyor. Ne var ki barış denilen şey, Filistin halkı ve genel olarak bölge halkı için adaletsiz temeller üzerine kurulmuş olan ve hayatta kalması Batı'nın bölge halkları üzerindeki müdahalelerinin devamı anlamına gelen bu Siyonist varlığın mevcudiyetini sürdürmesiyle sağlanamaz.
Çeviri: Muhammed Yaşar
Kudüs Haber Ajansı - KHA