Siyonist düşmanın, Hizbullah'la nasıl başa çıkılacağı konusunda kafasının karışık olmaya hakkı var. Konu çok karmaşık. Ateş Lübnan tarafından açıldı. İşgal ordusunun çatışmayı önlemek için yaptığı tüm girişimler başarısız oldu, askerlerini ön cepheden çekti, yerleşim yerlerini kendisi için çok derin olacak bölgelere kadar boşalttı ve Batı'dan diplomatik olarak müdahale etmesini istedi. Ancak Hizbullah'ın tek bir cevabı vardı: Evet, ateş açan bizdik ve bunu bilinçli olarak, Gazze'deki direnişi desteklemek amacıyla yaptık. Savaş istemediğimiz doğru ama Gazze'ye yönelik saldırılar durana kadar yaptıklarımızı durdurmayacağız.
Hizbullah'ın oluşturduğu denklemin basitliği zımnî bir karmaşıklığa sahip. Son haftalarda sahadaki çatışmalar artık yaklaşık üç ay önce başlayan çatışmalarla aynı değil. Düşmanın yanı sıra direniş tarafında da operasyon mekanizmalarında büyük değişiklikler oldu. Her iki taraf da -aşırı olmasa da- çatışmanın tavanını yükseğe çekti. Ancak savaş meydanının her iki tarafta da siyasi düzeyde ciddi bir etkisi var. Yeni olan şu ki düşman, güneyde ateş devam ettiği sürece kuzey cephesinin kızışacağı gerçeğiyle yaşamak zorunda olduğunu kabul etmiş durumda. Ama sorun şu ki: Oyunun kurallarını nasıl değiştirebileceğini bilmiyor.
Siyonist düşman, Lübnan'a savaş açma tehditlerine paralel olarak Batılı ve Batılı olmayan müttefiklerinden Hizbullah'la -ateş kesmeye ikna etmek için- müzakere etmelerini istedi. İsrail, Siyonist varlığın hayatının bu zor döneminde takdir edilecek bedelleri ödemeye istekli olduğunu gösterdi. Amerikalılar, Fransa ve diğer başkentler, direnişi düşmanın ateşkeste karşılık bulan hedefini gerçekleştirecek bir anlaşmaya çekmek için çaba gösterdi. Tüm bu girişimler sonuçsuz kalınca düşman, tehdit düzeyini yükselteceği yeni bir formüle geçti. Bununla beraber Lübnan'a karşı savaşın genişlemesine (şu ana kadar) karşı çıkan Amerikalılar, Tel Aviv'den atacağı her adımı iyice düşünmesini istedi. Amerikalılar, Fransa ile birlikte, savaşın güney ve kuzeydeki iki cephesini birbirine bağlamak için “kusursuz bir çözümlemeye” dayandıkları bir formül sunmaya çalıştılar. Amerikan ve Fransız “yaratıcı aklının” neticede ortaya koyduklarından anladıklarımız, İsrail’in, bu ayın sonunda Gazze Şeridi'nde askeri operasyonlarında yeni bir aşamaya gireceği ile askerî uçakların bile Gazze Şeridi'nde geniş çapta baskınlar düzenlemeyi bırakacağı, operasyonların Gazze'deki direniş gruplarıyla ve İsrail'in tamamen askeri olarak kabul ettiği hedeflere karşı yerel bir çatışmaya doğru ilerleyeceği bir bağlamda açık operasyonlarının durdurulacağına dair söz verdiği. Dolayısıyla dünyanın 120 gün içinde bildiği haliyle savaş duracak. Sonra “bu yaratıcı akıl” ortaya çıkacak ve özetle şunu söyleyecek: “Kimsenin Gazze'deki savaş bahanesiyle İsrail'e ateş etmeye devam etmesinin hiçbir haklı gerekçesi yok!”
İsrail'in ve hatta Arapların Lübnan cephesinin yararsız olduğunu söyleme konusundaki hinliğinin yanı sıra düşman, önümüzdeki birkaç saat ve gün içinde Siyonist tarafı ziyaret edecek Fransız ve Amerikalı elçilerle daha başka fikirler üzerinde görüşmeye hazırlanıyor ve “ötesine gitmeye hazır olduğunu” göstermeye karar verdi. İşgalci devletin, hükümet, ordu ve yerleşimciler olarak Hizbullah'ın yaptıklarına artık tahammül edemeyeceğini söyleyen tüm tavırlar, sızıntılar, açıklamalar ve istatistikler birden ve bir anda ortaya çıktı. Son teklif, tek taraflı bir ateşkes. Eğer Hizbullah buna yanaşmazsa İsrail, Litani Nehri'nin güneyindeki binlerce direniş noktasını hedef alan bir askeri hava saldırısına yönelecek.
Pratikte düşman bize kimsenin hatırıyla durmayacağını, herhangi bir tereddüt yaşamadığını, ordusunun bitkinlik ve halsizlik içinde olmadığını, Lübnan’la ikinci bir savaşa girişebilecek durumda olduğunu söylüyor. Ne var ki aynı zamanda yapacağı şeyin, Hizbullah'ın uyması gereken çerçeve olacağını göz önünde bulundurarak savaşın nasıl olacağına tek taraflı karar verdiğini de söylüyor. Yani askerî üslere karşı askerî üsler, derinliğe derinlik... Demek oluyor ki düşman bize, eğer ateş açmaya karar veren Hizbullah ise sınırlarını belirleyecek olanın da kendisi olacağını söylüyor. Gerçi Lübnan'daki İslami Direniş, liderleri aracılığıyla açıkça şunu söyledi: Eğer düşman sınırları geçerse, savaşın bir tavanı, kontrolü ve sınırı olmayacak.
Düşmanın bizimle sorunu, muazzam ateş gücü yeteneklerinden yoksun olması ya da sonuçları sahada ortaya çıkan olağanüstü teknolojik yeteneklere sahip olmamasında değil. Aksine, direnişin kodunu tespit etmek için gösterdiği muazzam çabaya rağmen kendisini rahatlatacak bir denklem üretemiyor gibi görünmesinde. Bu da işgalci varlıktaki karar alıcıları kontrol eden siyasi akılla alakalı bir durum.
Belki de düşman liderliği asıl noktayı kaçırmıştır da bugün yürürlükte olan kurallardan sıkılmış tek taraf kendisiymiş gibi davranmakta ve bu nedenle de yeni bir şey yapmak zorunda kalmakta.
Peki, Siyonist düşman, direnişin kendisine vereceği tepkinin mahiyetini düşünmüyor mu? Hizbullah'ın geniş çaplı bir savaş istemediği doğru, ama bu kural, direnişin savaşa girmemek karşılığında ağır bedeller ödemeyi kabul ettiği anlamına gelmiyor. Bu nedenle Hizbullah, kendisinin kabul ettiği angajman kurallarının düşman tarafından ihlaline operasyonel olarak yanıt vermeye hazırlanıyor. Olayların büyük bir savaşa doğru sürüklenmesine yol açsa bile bu kaçınılmaz bir tepki. Dolayısıyla top tekrar düşmanın sahasında ve Gazze'ye yönelik başarısız saldırganlığını durdurması halinde tüm savaşın durması onun elinde. Aksi takdirde Lübnan ve diğer direniş cepheleriyle mevcut gerçeklikle bir arada yaşamaktan başka seçeneği yok. İnatçı ve kibirli olmaya devam ederse de bu gidişatın sorumluluğunu yüklenecek olan da yine kendisi olacak.
Düşmanın “Lübnan ikilemi” ile baş etmeye yönelik fikirleri, onu hünerlerini sergilemek için telaşla evinin mutfağına giren, yumurtaları yüksek ateşte bir tavaya koyan, üzerlerine çeşit çeşit sebzeleri ekleyen ardından kahvaltıyı hazırladığını varsayarak her şeyi çeşitli baharatlarla karıştıran ve sonra da karısının kendisine, “Omlet böyle yapılmaz, seni aptal!” dediği adama benzetiyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA