"Yalan Söylüyoruz; İsrail Ordusu Kazanacak Durumda Değil"

Nir Kipnis tarafından maariv.co.il adlı internet sitesinde kaleme alınan “KENDİMİZE SÖYLEDİĞİMİZ YALANLAR: İSRAİL ORDUSU KAZANACAK DURUMDA DEĞİL Mİ?” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

11 Aralık 2023
"Yalan Söylüyoruz; İsrail Ordusu Kazanacak Durumda Değil"

En son 1967 yılında bir başarı sağlamış olmamıza rağmen, bu yıl, İsrail Ordusu’nun güçlü ve her türlü tehdidi alt etmek konusunda muktedir olduğu iddia edildi. Belki de öyle değildir?

Dün Gazze'deki savaşın ikinci ayını kutladık ve hala bir son görünmüyor. Sadece bu durum bile çoğumuzu hayal kırıklığına uğratmaya yetiyor. Ve bu sefer, tüm subayların yanıldığına hepimiz ikna olduk. Bu arada bize İsrail Ordusunun kazandığı söylendi. Tuğgeneral Daniel Hagari'nin günlük brifingi gerçek bir haber bülteni haline geldi - ve bu yeterli değilse, ordudaki generaller tarafından işletilen stüdyolarda konuşlandırılan ve bize ordunun ne kadar başarılı olduğunu ve harekatın yönetiminin ne kadar akıllıca olduğunu açıklayan bir "demir kubbeli" batarya var. Tanrı korusun, Korgeneral Hagari'nin İsrail halkına her gün yalan söylediğini iddia etmek ya da stüdyolardaki onurlu generallerden şüphe etmek istemiyorum; ancak kendime hepsinin İsrail'deki en yüksek bütçeli organ olan güvenlik sisteminden maaş (veya ödenek) aldıklarını hatırlatıyorum. İsrail ordusuna sadık olup güvenmek harika bir duygu, ancak doğruyu söylediklerine inansak bile, gerçeğin tamamı bu değil.

Gerçek nedir? Yakında birlikte cevap vermeye çalışacağız, ama önce kendimize söylediğimiz yalanlar hakkında biraz konuşalım: Örneğin, ordumuzun güçlü ve her türlü tehdide karşı muktedir olduğu yalanı... “Bırakın İsrail ordusu kazansın”, diyorlardı. Zaferin önündeki tek engelin siyasiler olduğunu iddia ediyorlardı. Fakat gördük ki İsrail ordusu serbest bırakıldığında da kazanamıyor artık. Bunu 2006’da Lübnan’da ve 2014’te bir uçurumun eşiğine geldiğimizde de gördük.

Hepsinden kötüsü, şimdi bile kendimize benzer yalanlar söylemeye devam etmemiz: "Hamas Gazze Şeridi'nin kuzeyinde kontrolü kaybetti", “sakinler çok yakında ona karşı ayaklanacak”, ve bazen de "Örgüt baskı altında, bu da onu rehineleri ve daha fazlasını serbest bırakmak için acele ettiriyor” gibi yalanlar.

İsrail halkı izliyor ve gerçekten inanmak istiyor: Ne de olsa İsrail ordusu biziz, bizden önce ebeveynlerimiz ve bizden sonra çocuklarımız - ve tıpkı başka bir ülkemiz olmadığı gibi, başka bir ordumuz da yok. Ayrıca yetenekli. Birdenbire, tıpkı 2014'te güneyde ve 2006'da kuzeyde olduğu gibi, "Gazze dünyanın en büyük müstahkem ülkesidir" gibi yeni klişelerle karşılaşıyor, bir kez daha hava kuvvetlerine sahip olmayan bir örgüte karşı karada hızlı bir karar veremediğimizi hatırlıyoruz. Tankları, gemileri yok, sakinlerini korumak için marifetli batılı silahları veya demir kubbesi yok ve... bunların düşmanı zayıflattığına inanmıyoruz. Çünkü küçük silahlarla donanmış iyi zamanlanmış bir cinayet harekatının ne kadar ölümcül olabileceğini zaten gördük, ama neticede bu bir milis gücü - bundan daha fazlası değil. Fakat biz onu fazla büyütüyoruz, taburlara ve tugaylara bölüyoruz, şu ya da bu oluşumun başkanını ortadan kaldırmaktan gurur duyuyoruz ve Hamas'ın "hava gücünün" bizimki gibi ABD'den milyarlarca liralık desteği içermediğini unutarak stüdyolarda ölümüne konuşuyoruz. Hamas’ın hava gücü dediğimiz, ancak Express ile satın alınan birkaç düzine insansız hava aracından ibaret - ve biz iki aydır onları kovalıyoruz.

Gazze'deki mevcut harekatın nasıl biteceğini ve ne zaman biteceğini bilmiyorum, ama bildiğim bir şey var: Köy budalası olduğumu öğrensem mutlu olmazdım. Bu satırların yazılması ile yayınlanması arasında geçen birkaç gün içinde askerlerimiz kükrese, savaş bitse, Yahya Sinvar ve Muhammed Dayf artık bu dünyayı saçmalıklarıyla kirletmiyor olsalar; kaçırılanlar görkemli bir askeri operasyonla kurtarılsa, Hamas teröristleri silahlarını bıraksa ve İsrail ulusu yaşıyor olsa. Keşke... Bu arada etrafımda gördüklerim, sokakta yürürken hızlanan bir motosikletin sesiyle donup kalan masum vatandaşlar; bu da bir alarmın başlangıcı gibi geliyor. Ya da bir araba kapısının çok yüksek sesle çarpma sesi. Halk bahçesinde, "teröristler gelirse nereye saklanacağız" oyununu oynayan çocuklar görüyorum ve televizyonda bir terör örgütünün yaptığı katliamın tadını çıkardığını ve kaçırılanları serbest bırakarak (ya da bırakmayarak) yavaş yavaş meyvelerini topladığını izliyorum. Şabat'ta başardıklarıyla Batı Şeria’daki Arap nüfusun kalbini kazanan bir terör örgütü, ateşkes karşılığında üst düzey yetkililerinin tahliyesini tartışmaya bile hazır olmayan ve ertesi gün Gazze'nin yeniden inşasına akıtılacak milyarların hayalini kuran bir örgüt. Ya biz? Tam iki ay önce olanları başlatan, planlayan, yürüten, hatta cesaretlendiren ve destekleyen herkesin "ertesi gün" hayatını kaybedebileceğinden endişe etmek yerine, kendimize yalan söylemeye devam ediyoruz. Stüdyolarda bize satılan yalanları almaya devam ediyoruz. İşte yoruma değil, sadece gerçeklere dayanan gerçek: İki ay geçti ve İsrail ordusu, hiçbir uluslararası kısıtlaması veya iç muhalefeti olmamasına rağmen Gazze'yi ezemiyor. "Bırakın İsrail ordusu kazansın" talebi burada yıllardır güncel. Ve şimdi biz orduya bu yetkiyi verdik - ve tahmin edin ne oldu? Belki de başaramayacak.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.