İsrail'in Lübnan Hayalleri: Ne Planlanıyor?

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “İSRAİL'İN LÜBNANA DAİR “ERTESİ GÜN” HAYALLERİ: WASHINGTON VE ARAPLARI NE PLANLIYOR?” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

29 Kasım 2023
İsrail'in Lübnan Hayalleri: Ne Planlanıyor?

Aksa Tufanı'nın üzerinden henüz birkaç saat geçmemişti ki tüm dünya şoka girmiş ve insanlar, bu kahramanca operasyona sevinen ve onu kutlayanlar ile olup bitenlerden korkan ve kınayanlar arasında hızla ikiye bölündü. Zamanın, sahteliğini ortaya koymakta gecikmediği medyanın uzağında odak noktası, Siyonist düşman varlığı içindeki karar alma merkeziydi. İsraillileri öfkeden önce saran cinnet hali, her şeyden önce asıl karar vericinin, yani ABD'nin önderlik ettiği Batı'nın dürtülmesine yol açtı.

Batı, elleriyle ne yaptığını; nasıl bir varlık ortaya çıkardığını bildiği için, 48 gündür aralıksız devam eden en korkunç intikam operasyonuna tam bir kılıf sağlamakta gayet netti.

Düşman Amerika ve onun Batılı müttefiklerinin hızlı müdahalesi, çılgına dönen Siyonist varlığı bir an olsun zapturapt altına almaya yönelik değildi; aksine onun çılgınlığını bir çerçeveye oturtup bu çılgınlığı hedeflere ulaşmada faydalı olacak şeylere yöneltmeyi, Hamas'ı ve Filistin'deki direniş hareketini ezmek için her türlü suçu meşrulaştırmayı amaçlayan İsrail söylemini benimsemeyi amaçlıyordu. Düşmanın kendisi de çevresinde olup bitenlerden korkarak kan üzerinde dans ederken ne yaptığını bilmiyordu. Amerikalılar acımasız delilik partisini organize etmek için hızlı bir şekilde müdahale etmek zorunda kaldı. Bu bağlamda Amerikalılar artık sorumluluğu sırtlanmış bir şekilde davranarak sahanın ve siyasi liderliğin kontrolünü ele aldılar, ayrıca uzun zamandır ilk kez bu şekilde teyakkuza geçip askeri kuvvetlerini ve uçak gemilerini gönderdiler ve bölgedeki askeri üslerini güçlendirdiler.

Lübnan konusuna gelince, Amerika'nın başını çektiği Batı, ilk günden itibaren Lübnan'daki direnişin çatışmaya katılmasının onu yıkıcı bir savaşa sürükleyeceği tehdidini savurdu. Diplomatlar, politikacılar ve çeşitli yabancılar; resmi görevleri ifa eden liderlere, parti, ordu, güvenlik ve dini yetkililere Hizbullah'ın tarafsız kalmasını talep etme çağrısında bulunan nice mesaj ilettiler. Gözdağı, Hizbullah’ın sadece işgal altındaki Şeba Çiftlikleri'nde değil, sınır boyunca İsrail mevzilerine karşı operasyonlarına başlamasından sonra da devam etti. Amerikalılar güçlerini bölgeye nakletmeye karar verdiklerinde amacın, Hizbullah ve İran'ı savaşa herhangi bir müdahaleden caydırmak olduğu açıkça söylendi; bu da Lübnan'dan Suriye'ye, Irak ve Yemen’e kadar İran'ın müttefiklerinin pratik tepkiler vermesini gerektirdi. Bunun üzerine batılılar, İsrail için daha büyük bir koruma sağlamanın başka yollarını aramaya başladı.

Gazze'deki direnişin her zaman işgal güçlerine karşı askerî harekâtın düzeyinin artırılmasını talep ettiği doğrudur; ancak çatışmaların bağlamı birçok unsuru dikkate alan operasyonel bir boyut kazandı, ta ki tüm dünya; Lübnan, Suriye ve Irak'ta yeni angajman kurallarından bahsetmeye başladı. Nihayetinde Yemenliler, işgalci Siyonist varlığa yönelik saldırı girişiminde bulundu. Daha sonra ise Kızıldeniz'de çalışma/çatışma alanını genişletti ve buna bölgedeki Amerikan üslerine yönelik operasyonlardaki artış eşlik etti. Ancak işgalci yapıya komşu olması ve Hizbullah'ın direniş ekseninde mızrak başı mesabesinde bulunması nedeniyle Batı'nın odak noktası Lübnan cephesi üzerinde kaldı.

Amerikalılar, Batılı başkentlerle birlikte direnişin caydırılmadığını hissettiklerinde, eylemlerinin hedefinin, çıkarları ve üsleri olabileceği ihtimalini düşünmeye başladılar. Bu, tehdit edici dilin azalmasını ancak hem Lübnan'da hem de bölgede ek önlemlerin alınmasını gerektirdi.

Zamanla herkes, askeri dil ve gözdağı verme üslubunu bıraktı ve sadece savaşı önlemek amacıyla değil, aynı zamanda savaşın bitiminden sonra da devam edecek saha olaylarının oluşmasını önlemek amacıyla başka yollar aramaya başladı. Bu bağlamda Amerika, Gazze'deki savaşın ertesi gününden ziyade Lübnan'daki savaşın ertesi günüyle meşgul görünüyor. Filistin'de Amerikalılar, amacı Hamas'ı dışlama fikrine dayalı olarak Gazze Şeridi için bir yönetim formülü aramak olan geniş bir Batı ve Arap koalisyonuna liderlik ediyor; ancak bu proje İsrail’in askeri operasyonunun nereye varacağına bağlı kalmaya devam ediyor. Lübnan'a gelince, Lübnan'ı uzun süre görmezden gelen ve onu birçok düzeyde kuşatma ve baskının kurbanı olarak bırakan Batılılar, şimdi planda değişiklik yapılması gerektiği fikrinde. Lübnan'ın iç gerçekliğinde ortaya çıkan ani değişiklikler Batılıları ve onların Arap müttefiklerini eskisinden farklı bir hızda çalışmaya zorladı.

Siyonist düşman, Amerika öncülüğündeki Batı'nın, Lübnan'ın güney sınırlarında kendisine “tam güvenlik” sağlayacak uluslararası ve Lübnan temelli değişiklikleri dayatmasını istiyor.

Ordu liderliğindeki boş pozisyonlar onlar için önemli bir hak, bir kazanım haline geldi. Hala General Joseph Avn'a destek için mücadele ediyorlar ve bunu askeri yapıya yaptıkları siyasi ve siyasi olmayan yatırımlar için bir başarı unsuru olarak görüyorlar. Hala onun devlet başkanlığına gelmesine arka çıkıyorlar. Lübnan'daki tüm yetkililerden destek için çalışmalarını istediler ve az sayılmayacak nüfuzlu yetkili, onlara olumlu yanıt verdi. Ancak bir çözüm için gerekli olan iklimin şu ana kadar oluşmadığı açıkça ortaya çıktı.

Nitekim “ertesi gün” tartışmasının açılmasıyla ilgili en büyük korku Amerikalılar tarafından Fransızlarla, Avrupa ve Arap başkentleriyle paylaşılıyor. Bu güçler, güneyi kendisi için düşünerek “1701 Sayılı Kararın Yaygın İhlalleri” başlığıyla Birleşmiş Milletler'e sunulmak üzere büyük bir dosya hazırlayan Siyonist düşmanın isteklerinin hiç tereddüt etmeden yanında yer alıyor.

İsrail'in müttefiklerinin ne istediğine gelince:

Birincisi: Uluslararası acil durum güçlerine daha büyük bir rol verip sahadaki konuşlanma kapsamını genişleterek ve Siyonist düşmanın askerî açıdan ve güvenlik bakımından hassas olduğunu düşündüğü bölgelerde bu güçlerin yerleşmesiyle Lübnan direnişinin, geçen 7 Ekim'den önce var olan tüm ilan edilmemiş merkezlerde ve konuşlanma noktalarında yeniden faaliyet göstermesinin engellenmesi.

İkincisi: Direnişle ilgili her türlü işareti ortadan kaldırmak adına uluslararası güçlerin hareket özgürlüğü maddesinin etkinleştirilmesi, köylerde ve ormanlarda tüm özel veya kamusal alanlara girmelerine izin verilmesi. Bu noktada Amerikalılar, Yedinci Bölüm uyarınca kararın ihlallerine karşı mücadele ilkesinin belirlenmesi de dahil olmak üzere, uluslararası kararın ihtiyaç duyduğu değişiklikleri yapmakla tehdit edecekler.

Üçüncüsü: Lübnan Ordusu'nun işgal altındaki Filistin sınırı boyunca rolünü genişletme ve ona sahada kendisinden başka herhangi bir tarafın silahlı varlığının bulunmamasını sağlayacak her şeyi yapabilecek yetenek ve yetkilerin verilmesi başlığı altında Lübnan'da Amerika'ya müttefik siyasi güçlerinin önderliğinde bir iç siyasi kampanyanın başlatılması.

Dördüncüsü: Filistin Yönetimi güçleri ve onun Lübnan güçlerinden bazı müttefikleriyle iş birliği içinde, güney boyunca Filistin kamplarını yeniden ateşe vermek gerekse bile Lübnan'daki silahlı Filistin varlığına ilişkin tartışmanın yeniden başlatılması.

Ne var ki böyle bir tasavvur şu anda Lübnan'da hâkim olandan farklı türde gerçekleri gerektiriyor. Öncelikle Gazze'de büyük bir İsrail zaferini ve bu zaferden Amerika'nın, Lübnan ve bölgedeki direniş güçlerine karşı caydırıcılık denklemleri kurmak suretiyle faydalanmasını gerektiriyor. Yine aynı şekilde Lübnanlılar arasında iç siyasi çekişmeyi de gerektiriyor ki bu kesinlikle imkânsız olmasa da son derece zordur. Ayrıca Lübnan ordusuna siyasi otoriteden ek bağımsızlık tanınmasını da gerektiriyor; bunun da önünde büyük engeller vardır ki en hafifi, ordunun bölünmesi ve birleştirici bir ulusal kurum olmaktan ıskatı değildir.

Ayrıca ABD, Avrupa ve Arap ülkeleriyle birlikte Lübnan'daki siyasi ve siyasi olmayan gerekliliklerini gerçekleştirecek formüllere göre başkanın yetkilerinin genişlemesini istiyor. Yine ABD tüm güçleri ordu komutanının seçimini kabul etmeye teşvik etmek veya direniş müttefikleri grubuna uygun olmayan bir formül aramak için anın uygun olduğuna inanıyor. Amerikan başkanlık elçisi Amos Hochstein tarafından gerçekleştirilenlere ek olarak bu başlık, ister şu anda Beyrut'ta bulunan bir Katar elçisi tarafından yürütülen, ister yakın zamanda Beyrut'a gelmesi beklenen Fransız elçisi Jean-Yves Le Drian tarafından yürütülecek yeni hareketliliğin özünü oluşturuyor.

Olan bitenle ilgili önemli olan şey, direnişin şu anda yaptığının halkın desteğini almadığı iddiasıyla düşman Amerika’nın bir sonraki aşamada sonuç almayı amaçlayan adımları atmakta acele etmesidir. Muradını da sadece Amerikalıların, Suudilerin ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin isteği üzerine bu şarkıyı tekrarlamak için gece gündüz çalışan Semir Caca’nın diliyle gerçekleştirdi. Yine Beyrut'taki ABD Büyükelçiliği'nin, “Lübnan Savaş İstemiyor” başlığıyla çeşitli vasıtalar aracılığıyla medya ve reklam kampanyası için özel bütçe ayırma yoluna gittiği bilinmekte. Washington, “ertesi günde” direnişe baskı yapmayı amaçlayan yerel gerçekleri empoze etmeye her zamankinden daha fazla istekli görünüyor ve mevcut siyasi durumun buna uygun olabileceğine inanıyor.

Lübnan, Gazze'ye yönelik Amerikan saldırısının patlak vermesinden bu yana geçen dönemde, saldırıyı reddetme ve Lübnan direnişinin gayri meşru faaliyetleri olduğunu reddetme konusunda bir tür uyum göstermişse de bir sonraki aşama, birleşmek için bir çalışma yapılmazsa uluslararası kararların ve batılı taleplerin nasıl ele alınacağı konusunda resmi çevrelerde hâkim olan gevşekliğe bağlı olarak kötü bir akıbetten haber vermekte. Yabancılara gelince, onlara Lübnan'da ne siyasi ne askeri ne sivil ne de başka herhangi bir şekilde istenmediklerini bildirmekten başka bir yol kalmadı. Belki de tüm bu düşmanlara karşı boykot kampanyası başlatmanın zamanı gelmiştir.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.