1950'lerin başından beri ortalıkta dolaşan, büyük bir ABD-Suudi-İsrail anlaşmasını merkez alan bir fikir, bugünlerde bir yeniden doğuş yaşıyor: ABD-İsrail karşılıklı savunma anlaşması.
Suudilerin, İsrail ile ilişkileri normalleştirmenin bir koşulu olarak ABD'den güvenlik teminatı talep ederken, ABD ile karşılıklı bir savunma anlaşması yapmaya istekli oldukları bildiriliyor.
Suudiler bunu istediği için, şimdi Washington'un İsrail ile benzer bir anlaşma imzalayacağı konuşuluyor. Nitekim, bu konunun son haftalarda üst düzey İsrailli ve ABD'li yetkililer arasında kapsamlı bir şekilde tartışıldığı bildiriliyor.
Varoluşsal bir tehdit durumunda ABD'yi İsrail'in savunmasına gelmeye zorlayacak bir savunma paktı fikri cazip gelse de, bu, İsrail’in çok dikkatli düşünmesi gereken bir konu; çünkü avantajlarının yanı sıra bazı dezavantajları da var.
İsrail-ABD savunma paktının artıları ve eksileri
İlk olarak, faydaları ele alalım.
Böyle bir paktın en bariz yararı, İran'a ve Yahudi devletinin diğer düşmanlarına verdiği mesajdır. Yıllardır bu fikri savunan Senatör Lindsey Graham'ın 2019'da söylediği gibi, mesaj basit: "İsrail'i yok etmek niyetindeyseniz, bizden geçmelisiniz ve bu sizin için iyi sonuçları olmayacak bir durumdur."
İkinci önemli fayda, ABD'nin İsrail'e olan taahhütlerini kalıcı bir şekilde çerçevelemesidir. Eğer böyle bir anlaşma Senato'nun süper çoğunluğu tarafından onaylanırsa, ABD başkanının ve yönetiminin İsrail yanlısı veya karşıtı olması fark etmeyecektir; ABD, İsrail'in güvenliğini korumak konusunda anlaşmaya bağlı olacaktır.
Burada ne yanlış gidebilir?
Yeni başlayanlar için, böyle bir anlaşma potansiyel olarak İsrail'in hareket özgürlüğünü azaltabilir; çünkü böyle bir anlaşma İsrail'in askeri olarak hareket etmek için ABD'nin iznine ihtiyaç duyacağı anlamına gelir. Paradoksal olarak, caydırıcılığı güçlendirerek ve ABD'nin İsrail'in arkasında olduğu söylemini yayarak İsrail'in düşmanlarını caydırmayı amaçlayan bir anlaşma, İsrail'in ellerini bağlayarak caydırıcılığı azaltabilir.
Böyle bir pakt, İran söz konusu olduğunda İsrail'i ciddi şekilde kısıtlayabilir. ABD ile ittifak, İsrail'in bağımsız eylem gücüne bir alternatif olarak görülebilir. ABD savunması altındaki bir İsrail’İn neden kendi başına hareket etmemesi gerektiğine dair soruları gündeme getirebilir.
İkincisi, böyle bir anlaşmaya girmek, ABD'nin İsrail'e sağladığı ve yıllık 3,8 milyar dolarlık askeri yardımın yanı sıra kapsamlı araştırma ve geliştirme işbirliğini içeren askeri yardımda bir azalmaya yol açabilir. Eleştirmenler, Washington'un İsrail'i savunmak için anlaşmaya bağlı olması durumunda, milyarlarca dolarlık askeri yardım sağlamaya daha az ihtiyaç duyulduğunu iddia edebilirler.
Üçüncüsü, birbirlerinin savunmasına gelme taahhüdü her iki yöne de gidecek ve potansiyel olarak İsrail'I, İsrail'in çeşitli kilit ülkelerle ilişkilerini tehlikeye atacak ve Yahudi topluluklarının refahı da dahil olmak üzere diğer İsrail çıkarlarını baltalayacak çatışmalara sürükleyecektir.
Son olarak, böyle bir pakt, İsrail'in kimliğinin özüne inen kilit bir siyonist ilkeyle çelişmektedir: Herhangi bir tehdide karşı yalnızca kendine güvenmek. İsrail, tarihi boyunca hiçbir zaman yabancı güçlerden savaşlarını yürütmelerini istemedi; sadece kendini savunmak için gerekli ekipmanı kendi başına talep etti. Hiçbir zaman yabancı savaşçıların kendi adına savaşmasını istemedi.
David Ben-Gurion, 1950'lerin başında İsrail'in NATO'ya katılmasına ya da ABD ile özel bir ortaklık kurmasına hevesliyken, Washington bunun Arap uluslarını yabancılaştıracağından ve Soğuk Savaş sırasında onları Moskova'ya yaklaştıracağından korktuğu için ilgisizdi.
1989'da İsrail'in ABD ile olan ilişkisi, NATO üyesi olmayan başlıca müttefik statüsüne yükseltildi, tedarik ve istihbarata daha fazla erişim sağladı ve NATO ülkelerininkine rakip olacak şekilde ordular arası işbirliği sağladı.
2008'de Kongre, Ortadoğu'ya yapılacak herhangi bir silah satışının İsrail'in Niteliksel Askeri Üstünlüğüne zarar vermemesini şart koştu.
İsrail'in statüsü, 2013 yılında Kongre'nin İsrail'i stratejik bir ortak olarak tanımlayan ve ABD silahlarının sadece Amerikan kullanımı için değil, aynı zamanda İsrail'in acil durumlarda da stoklanmasına ve önceden konumlandırılmasına izin veren bir yasayı kabul etmesiyle daha da yükseltildi.
Karşılıklı savunma paktına geçmeden önce önemli bir soru sorulması gerekiyor: Böyle bir pakt, ABD ile olan mevcut ilişkiden, İsrail Savunma Güçleri'nin hareket özgürlüğünden vazgeçmeyi ve muhtemelen İsrail'in askeri seçeneklerini sınırlamayı göze almaya değecek kadar üstün olabilir mi?
Kudüs Haber Ajansı - KHA