Filistin Yeni "İntifada"nın Eşiğinde

Hussam AbdelKareem’in english.almayadeen.net adlı internet sitesinde yayımlanan “FİLİSTİN YENİ "İNTİFADA"NIN EŞİĞİNDE” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

06 Aralık 2022
Filistin Yeni "İntifada"nın Eşiğinde

Ufukta üçüncü bir İntifada beliriyor. Bir şeyler değişti ve değişmeye devam ediyor. Bu sefer Gazze faktörü ve Filistin halkının İsrail işgaliyle karşılaşma deneyimindeki birikmişlik var. Kimse bu İntifada’nın gerçekleşmesi durumunda işlerin nasıl gelişebileceğini bilmiyor, ancak bunu Filistin'in kurtuluşu ve halkının özgürlüğü yönünde ileri atılmış bir adım olacağı kesin.

Filistin kaynıyor. İsrail işgali, Batı Şeria ve Kudüs'teki büyük şehir ve kasabalarda giderek artan bir direnişle karşı karşıya. Direniş, sadece halk gösterileri ve protestoları değil, silahlı mücadeleyi de içeriyor. İşgal güçleri, vahşiliklerine rağmen, Filistinli direniş gruplarını bastırmaya çalışırken zor zamanlar geçiriyor. 2022'nin başından bu yana, İsrail'in tekrarlanan bombardıman harekatları sırasında Gazze Şeridi'ndeki kurbanları saymazsak, en az 30'u çocuk olmak üzere 139 Filistinli öldürüldü ve 9 bin 500 kişi daha yaralandı.

Siyasi Ufkun Yokluğu

2009'da iktidara ikinci dönüşünden 2021'de ayrılışına kadar, Binyamin Netanyahu ve onun birbirini izleyen sağcı hükümetleri, Filistin Davası'na ilişkin tüm siyasi hareketleri ve girişimleri pratik olarak dondurmuştu. Bölgede sözde "barış süreci" tam bir çıkmaza girmişti. Aslına bakılırsa, Netanyahu'nun Likud partisinin ideolojisi, diğer partinin ulusal haklarının ve özlemlerinin tamamen ortadan kaldırılmasını gerektiriyor. Likud'un doktrininde, Filistin topraklarının tamamı sadece bir tarafa aittir; Yahudiler. Netanyahu'nun doktrininde Filistin'deki Filistinlilere yer yok. Likud'un tarihi liderlerinden biri ve eski İsrail Başbakanı İzak Şamir bir keresinde şöyle demişti; "Filistinlilerin yaşayacak 20 Arap ülkesi var, neden burada kalsınlar ki?!"

Netanyahu'nun Filistin politikası şu şekilde özetlenebilir:

- İşgalin yükünü İsrail'in omuzlarından almaya yardımcı olan alt ve işbirlikçi bir Filistin Yönetimi ile siyasi statükoyu korumak.

- Filistinlilere iş fırsatları sunarak İsrail'e bağımlı bir topluma dönüştürmek.

Netanyahu ve Likud, bölgedeki Arap ülkeleriyle ekonomik gerekçelerle ve Filistin'de gerçek bir taviz vermek zorunda kalmadan "barış" sağlayabileceklerine inanıyor.

Filistin Yönetimi baskı altında

Filistin Yönetimi'nin işbirlikçi ve acımasız doğası son birkaç yıldır defalarca ortaya çıktı. İsraillilerle "güvenlik koordinasyonu", binlerce direniş operasyonunun engellenmesi ve işgalle mücadelede yer alan çok sayıda Filistinli gencin tutuklanmasıyla sonuçlandı. Filistin Yönetimi, Filistin halkı tarafından her zamankinden daha fazla İsrail’in elinde bir kukla olarak algılanıyor. Filistinlilerin büyük kesimleri, meşruiyetine veya yeterliliğine hiçbir inanç duymadıkları Filistin Yönetimi gerçek bir sorun olarak görüyor.

Abbas Döneminin Sonu ve Veraset

Perde arkasında, halen iki üst düzey pozisyonda daha bulunan Filistin Kurtuluş Örgütü Başkanı ve el-Fetih Hareketi lideri 87 yaşındaki Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ın yerine geçmek konusunda şiddetli bir savaş yaşanıyor.

En olası senaryo, güvenlik aygıtı şeflerinden birinin görevi devralacağıdır. İsrail, hayati güvenlik koordinasyonunun devamını garanti ettiği için bu senaryoyu destekliyor gibi görünüyor. Eski ABD Başkanı Donald Trump bu senaryoyu destekledi ve hatta 2019'da Filistin Yönetimi'nin güvenlik şeflerinden biriyle şahsen görüştü. Bununla birlikte, El Fetih Hareketi (tarihsel olarak önde gelen Filistin ulusal kurtuluş örgütü) saflarındaki diğer önemli kişilikler de veraset savaşının bir parçası olabilir. Yeni liderin Filistin Yönetimi, FKÖ ve el-Fetih'teki çeşitli bölünmeleri gerçekten kontrol edip edemeyeceği henüz belli değil. Bu kolay olmayacak, özellikle de yeni lider, Yasir Arafat ve Abbas gibi Filistin ulusal hareketinin ilk ve kurucu neslinin "tarihsel meşruiyetine" sahip olmayacağından. Filistin Yönetimi içindeki kaos senaryosu tamamen göz ardı edilemez. 

Direniş Altyapısı

Birincisi, en ciddi direniş operasyonlarının gerçekleştiği yer, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin şehri ve mülteci kampıydı. Cenin'in uzun tarihini işgal altındaki Batı Şeria'daki direniş hareketlerinin kalesi olarak düşünmek şaşırtıcı değildi. Ancak direnişin ivmesi hızla diğer büyük Filistin şehirlerine taşındı ve komşu Nablus'ta yeni silahlı mücadele örgütleri ortaya çıktı ve bu örgütler bölgedeki İsrail birliklerini hedef alan onlarca saldırıdan sorumluydu. İvme, Batı Şeria'nın orta kısmına, Kudüs'e ve El-Halil'in güney bölgesine de taşındı. İsrailli kaynaklar, işgal güçlerinin yoğun varlığına ve Filistin Yönetimi'nin güvenlik aygıtının işbirliğine rağmen, direniş operasyonlarının yaygınlığını kabul ediyor. Ekim ayının son haftasında, İsrail ordusu tarafından 285 Filistin direniş eylemi kaydedildi ve bunlardan 23'ü silahlı saldırılardır.

Bu çok sayıda operasyon, sahada bir tür "direniş altyapısı" kurulduğunu gösteriyor. Patlayıcı üretim merkezleri, silah kaçakçılığı rotaları, planlama odaları ve sığınakların hepsi silahlı mücadele için gereklidir. Ve hepsinden önemlisi, Filistin toplumundaki destekleyici atmosfer son derece önemlidir. 

Filistin Yönetiminin Unsurları Savaşa Katılıyor

Bu, İsrail istihbarat çevreleri için oldukça endişe verici bir gelişme. Birkaç vakada, Filistin Yönetimi'nden bazı düşük rütbeli unsurlar İsraillilere karşı direniş eylemlerine katılırken yakalandı. Bunlar çoğunlukla, işgal güçlerine ateş etmek için diğer Filistinli gruplardan yoldaşlara katılan el-Fetih kökenli genç erkeklerdi.

Bu eğilim hala boyut olarak sınırlı olmasına ve Filistin Yönetimi tarafından kapsanmasına rağmen, gelecekte büyük ölçekli karşılaşmalar gerçekleştiğin işlerin nasıl gidebileceğini gösterir. Filistin güvenlik güçleri silahlanmış ve eğitilmiş durumda ve eğer bir kısmı saf değiştirirse, bu direniş kampına büyük bir destek olacaktır.

"Savunma Kalkanı II" Operasyonu?

İşgal altındaki Filistin bölgelerindeki kritik ve vahim durum, İsrailli askeri planlamacıların ve stratejistlerin çoğunu "Savunma Kalkanı II" Operasyonu'nun gerekliliği hakkında konuşmaya itti. 2002'de İsrail ordusu, İkinci İntifada'nın yoğunlaşmasının ardından Batı Şeria'daki Filistin şehirlerine büyük çaplı bir saldırı başlattı. Operasyona "Savunma Kalkanı" Operasyonu adı verildi ve doruk noktası, Cenin mülteci kampını tamamen yok eden vahşi saldırıydı.

Bu tür bir düşünce İsrail tarafının bir tür çaresizliğini yansıtıyor. Tarih, İsrail’in Filistin halkına asla zorla bir çözüm dayatamayacağını kanıtlamıştır. Filistin halkı geçmişte teslim olmadı ve onlarca yıllık işgal ve baskıya rağmen gelecekte de teslim olmayacak.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.