ABD’nin, İran'a Karşı Yürüttüğü Vekalet Savaşına Gözlerini Yumma

Asa Winstanleya'ın sawinstanley.substack.com adlı internet sitesinde kaleme aldığı ''ABD’NİN, İRAN’A KARŞI YÜRÜTTÜĞÜ VEKALET SAVAŞINA GÖZLERİNİ YUMMA'' başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

29 Kasım 2022
ABD’nin, İran'a Karşı Yürüttüğü Vekalet Savaşına Gözlerini Yumma

İran İslam Cumhuriyeti'nin bu yılki dünya kupasında beklenenden daha iyi performans göstermesi, Batılı spor gazetecileri tarafından çok sayıda aşağılayıcı yorum yapılmasına neden oldu.

Cuma günü Galler-İran maçı sırasında bir BBC yorumcusu, İran’ı "kargaşa içinde bir ulus" olarak nitelendirdi. Fakat bu "kargaşanın" nedenlerinden bahsetmeyi ihmal etti.

Aslında böyle bir çabaya girişmemekle muhtemelen iyi yaptı; çünkü sonucun aydınlatıcı olacağından şüpheliyim.

Batı medyasının Eylül ayından bu yana İran'daki olaylara ilişkin haberleri en iyi deyimle yanıltıcı, en kötü deyimle istihbarat teşkilatı dezenformasyonudur (çoğu zaman ikincisi olmuştur). Ne yazık ki bu durum, İran gibi resmi düşman devletlerin İngiliz ve Amerikan medyasında yer alması söz konusu olduğunda geçerli. Olayların medyaya aktarılış biçimi, onları işe yaramaz kılmakla kalmıyor, daha da değersizleştirecek şekilde çarpıtıyor.

"Kadın, yaşam, özgürlük" diye haykıran cesur bir ulusal protesto hareketinin ardında basit bir gerçek yatar. Bu medya kampanyasının çoğunluğunu yürüten Batılı istihbarat örgütleri İran'a karşı düşük yoğunluklu bir vekalet savaşına öncülük etmektedir.

Protesto hareketi, olduğu gibi, şu anda ülkeye saldıran silahlı terörist gruplar tarafından bir örtü olarak kullanıldı. Özünde bu, CIA, MI6 ve Mossad'ın, 2011'den başlayarak Suriye'de yürüttükleri aynı vekalet savaşı stratejisini tekrarlama girişimidir.

Bu vekalet savaşı, Suriye devletini yok etme ve hükümetini devirme şeklindeki maksimalist hedefinde başarılı olamadı. Ancak bu, ABD'nin Suriye'nin petrol zengini kuzeydoğu bölgesinin büyük bir bölümünü ve yeni bir Amerikan askeri üssünü işgal etmesine yol açtı. Bu işgal, imparatorluğun, Suriye petrolünü sınırdan Irak’taki ABD askeri üslerine kaçırmak suretiyle gerçekleştirdiği petrol hırsızlığında etkili olmuştur.

İran'daki mevcut "kargaşanın" nedenlerini gerçekten anlamak istiyorsak, sahadaki son olaylara dikkatli bir şekilde bakmamız gerekir.

26 Ekim'de güneydeki Şiraz kentindeki Şah Çerağ türbesinde bir katliam yaşandı. CCTV görüntüleri, AK47 ile silahlanmış bir adamın ibadet edenleri acımasızca vurduğunu gösterdi.

Katliam, IŞİD'in saldırılarının tüm işaretlerini taşıyordu. IŞİD'in Irak'ta doğuşunun yalnızca ABD'nin Irak'ı işgaliyle tetiklenmediğini, aynı zamanda hükümete karşı savaşmak için ABD istihbarat teşkilatları tarafından Suriye'de kasıtlı olarak geliştirildiğini unutmayın. Hatta İsrailli bir düşünce kuruluşu, IŞİD'i İran'a karşı savaşta "yararlı bir araç" olarak nitelendirdi.

IŞİD katliamın sorumluluğunu üstlendi. Saldırıda 15 kişi öldürüldü (iki çocuk dahil) ve 40 kişi yaralandı. Yetkililer, olaya karıştığı düşünülen 26 yabancı uyruklu kişiyi tutukladı.

İranlı yetkililer daha sonra aynı şehirde o gün ikinci bir saldırıyı engellediklerini açıkladı. Çok daha kötüsü olabilirdi. Şehrin başka bir yerinde bir bomba keşfedildi ve etkisiz hale getirildi.

Tabii ki, meşru şikayetleri olan barışçıl protestocular, birkaç aşırılık yanlısının saldırısından sorumlu değildir. Ancak, silahlı saldırılardaki şüpheli ani yükseliş ile Eylül ayından bu yana ülkeyi rahatsız eden ve giderek şiddetlenen ayaklanmalar arasında bir bağlantı olmadığını hayal etmek de budalalık olur.

Evet, hükümete karşı protestolar oldu, ancak protestolar yanıltıcı Batı medyasının iddia ettiği kadar yaygın değildir. Ayrıca, çoğunlukla Batı medyası tarafından görmezden gelinen çok büyük hükümet yanlısı protestolar da oldu. Bunlar, şiddetli ayaklanmalara duydukları nefreti ve hem sivillerin hem de polisin öldürülmesine karşı olduklarını ifade etmek için ortaya çıkan sıradan insanlar.

Cami saldırısıyla aynı gün, kuzeydeki Sakkız kentinde (trajik ölümü Eylül ayından bu yana çok dikkat çeken genç kadın Mehsa Emini'nin memleketi) bir protesto gösterisi düzenlendi. Tahran'da, "protestocuların" kamu mallarını ateşe verdikleri ve "bu yıl bir kan yılıdır" diye sloganlar attıkları bildirilen bazı küçük dağınık ayaklanmalar da yaşandı.

IŞİD'in Şiraz'daki saldırısından bir hafta sonra, teröristler doğudaki Zahidan kentinde yeniden saldırdı. Müslüman din adamı Seccad Şehreki, kimliği belirsiz silahlı kişiler tarafından vurularak öldürüldü. Eylül ayından bu yana yaşanan karışıklıklarda çoğu polis ve diğer hükümet güçleri olmak üzere onlarca kişi öldü.

İran, IŞİD'in (İran'ın Suriye'de yenilgiye uğratılmasında öncü rol oynadığı) yanı sıra, Halkın Mücahitleri Örgütü ve bazı ayrılıkçı Kürt grupları gibi diğer çeşitli silahlı milislerin tehditleriyle de karşı karşıya.

Eski ABD ulusal güvenlik danışmanı John Bolton (kötü şöhretli bir yeni muhafazakar savaş çığırtkanı olarak), geçtiğimiz günlerde BBC İran'a verdiği tipik samimi bir röportajda, Irak Kürdistanı sınırından İran'a silah kaçakçılığı yapmakla açıkça övündü. Bolton ayrıca İran'da "rejim değişikliği" görmek istediğini de belirtti.

Eski alışkanlıklar zor ölür. Bolton'un 2003'teki Irak rejim değişikliği operasyonuna kötü şöhretli katılımı, en az bir milyon Iraklının ölümü ile yıllarca süren yıkıcı bir iç savaşa ve IŞİD'in doğuşuna neden oldu.

Elbette liberal emperyalistler de aynı derecede kötüdür. ABD Başkanı Joe Biden (hızlı bir bilişsel gerileme yaşıyor gibi görünüyor) bir kez daha çok şey söyledi ve İran'ı mevcut hükümetten "kurtarma" sözü verdi. Akıl hocaları hasar kontrol moduna geçmek ve Biden’ın ifadesini tersine çevirmek konusunda hızlı davrandılar.

Ancak bu açık bir göstergeydi: ABD, İran'da rejim değişikliği için her şeyi yapıyor ve tıpkı CIA'in tüm imkanları kullanarak ülkeyi yok etmeye çalışmak için en az 1 milyar dolar harcadığı Suriye'de olduğu gibi, ülkeye karşı bir vekalet savaşı yürütüyor.

Ve tıpkı Suriye'de olduğu gibi, ABD bu işin içindeki tek yabancı ülke değil.

Suudiler, isyancıları kışkırtmak için müthiş sahte haber makinelerini kullanıyorlar. İran'ın 15 bin protestocuyu ölüm cezasına çarptırdığı şeklindeki akıl almaz – ancak Batı'da yaygın olarak kabul gören – yalanın kökeni Suudi Arabistan tarafından finanse edilen (ve İngiltere merkezli) ‘Iran International’ kanalıydı. Kanada Başbakanı Justin Trudeau, bu sahte haberi açıkça yansıttığı bir tweet'i silmek zorunda kaldı ve diğer bazı Batılı ünlüler de benzer şekilde kandırıldılar.

Ve tabii bir de İsrail var.

İran İslam Cumhuriyeti, 1979'daki kuruluşundan bu yana, Filistin'in kurtuluş mücadelesini destekledi. Ancak İran sadece boş sözler sarf etmek yerine Filistinli gruplara silah gönderiyor ve halklarını İsrail saldırganlığına karşı savunmalarına izin veriyor. Bu nedenle İsrail, İran'a karşı uzun süredir devam eden bir savaş içinde. İranlı birçok bilim adamını öldürdü, bazen de bunu Halkın Mücahitleri Örgütü isimli terör grubuyla iş birliği içerisinde çalışarak yaptı.

Bu bilgiler ışığında, İsrail'in mevcut karışıklıklara karıştığını öğrenmek şaşırtıcı olmaz.

Mart ayında ABD'li bir yetkili, New York Times'a, İsrail'in ölümcül Mossad casusluk ve suikast biriminin Irak'ın kuzeyindeki Kürt bölgesinin başkenti Erbil'de ofis açtığını açıkladı. Tekrar hasar kontrol moduna geçen ikinci bir ABD'li yetkili daha sonra bunu reddetti.

Ancak Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (Irak'taki önde gelen bir Kürt ayrılıkçı grubu) sözcüsü The Cradle'a verdiği demeçte, "diğerlerinin yanı sıra bir İsrail Mossad varlığı mevcut. Ve bu mevcudiyet, İran'ı Kürdistan bölgesindeki yerleşkelere saldırmak üzere kışkırtıyor" dedi. İran, Erbil'deki bir İsrail eğitim tesisini balistik füzelerle vurmuş, bu da ABD tarafından ilk etapta bir konsolosluk binasını vurulduğunun inkarına yol açmıştı.

Hiç şüphe yok ki, İsrailliler – tıpkı Amerikalılar gibi – İran'da bir "Renkli Devrim"i kışkırtmak için ellerinden geleni yapıyorlar; teröristleri silahlandırmaya ve isyancıları körüklemeye yardım ediyorlar. Geçen ay İranlı yetkililer, sabotaj ve suikast operasyonları gerçekleştirmeye teşebbüs etmekle suçladıkları 10 Mossad ajanını tutukladı. Fars Haber Ajansı, grubun Tel Aviv ile doğrudan temas halinde olduğunu ve arabalarla evleri ateşe verdiğini bildirdi.

İsyancılar gerçekten de giderek daha şiddetli hale geliyor gibi görünüyorlar, muhtemelen hükümete karşı kitlesel bir ayaklanmaya ilham vermedeki başarısızlıklarından dolayı hayal kırıklığına uğruyorlar. 3 Kasım'da silahlı isyancılar Devrim Muhafızları askeri yardımcı gücü olan Besic’in bir üyesini öldürdü ve dört polis memurunu ağır yaraladı. Besic üyesi Ruhullah Acemi bıçaklanarak öldürüldü.

The Cradle’a göre, "Saldırılarla aynı zamanda, tahminen 500 isyancıdan oluşan bir çetenin yolları kapatmaya çalıştığı Kerec-Kazvin otoyolunun her iki şeridinde de yoğun trafik bildirildi. Göstericiler, istekleri üzerine durmayı reddeden araçlara taş atıp saldırdılar."

Tahran Üniversitesi'nde İngiliz edebiyatı ve Oryantalizm profesörü ve Batı'nın ikiyüzlülüğü üzerine zekice yorumlar geliştiren Muhammed Merendi, "rejimin çöküşü"nün yaklaştığına dair sürekli tahminlere rağmen, İran hükümetinin hala halk nezdinde büyük ölçüde meşruiyete sahip olduğunu söylüyor.

BreakThrough News ile yaptığı bu son röportajda gözlemlediği gibi, Batı medyası uzun yıllardır İran hükümetinin düşüşüyle ilgili yanlış tahminler yürütüyor. Merendi bir keresinde Fareed Zakaria'nın TV şovunda yer almış ve burada "ölmekte olan bir rejimin sözcüsü" olarak adlandırılmıştı.

On üç yıl sonra, İran İslam Cumhuriyeti hala burada.

Bütün bunlar Suriye'yi çok andırıyor.

Elbette İran hükümetinin politikalarına meşru itirazlar var ve ülke iç sorunlarla kuşatılmış durumda. Fakat hangi ülke değil ki? Ancak bu, denizaşırı ülkelerde başka bir egemen ülkeye karşı bir rejim değişikliği savaşı için rıza üretmeye çalışan Batı medya propagandasına kanmamız gerektiği anlamına gelmiyor.

İran'a karşı yürütülen bir vekalet savaşı olduğu gerçeğine gözlerinizi kapatmayın.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.