Giderek anlamını yitiren G20 Zirvesi, BRICS+'ın Küresel Güney iş birliğinin önündeki yol olacağına dair kesin sinyallerle sona erdi.
Bali'de düzenlenen gergin G20 zirvesinin belirgin özelliği jeopolitik rüzgarların hangi yöne doğru estiğini keskin bir şekilde tanımlamasıydı.
Bu, Zirve'nin iki önemli noktasında özetlendi: 21. yüzyılın en önemli ikili ilişkisini temsil etmesi dolayısıyla çok beklenen Çin-ABD başkanlık toplantısı ve son G20 açıklaması.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile ABD'li mevkidaşı Joe Biden arasında Beyaz Saray tarafından talep edilen ve 3 buçuk saat süren yüz yüze görüşme, Nusa Dua'daki lüks Apurva Kempinski'de bulunan G20 mekânında değil, Çin heyetinin Bali'deki konutunda gerçekleşti.
Çin Dışişleri Bakanlığı, gerçekte neyin önemli olduğunu kısaca özetledi. Özellikle, Şi, Biden'a Tayvan'ın bağımsızlığının söz konusu olmadığını söyledi. Şi ayrıca NATO, AB ve ABD'nin Rusya ile bir "kapsamlı diyalog" içine girmesine yönelik umudunu da dile getirdi. Çin Devlet Başkanı çatışma yerine, ortak çıkar ve iş birliği katmanlarını vurgulamayı tercih etti.
Biden, Çinlilere göre, birkaç noktaya değindi. ABD yeni bir Soğuk Savaş peşinde değil; "Tayvan'ın bağımsızlığını" desteklemiyor; "iki Çin" veya "bir Çin, bir Tayvan" modellerini desteklemiyor; Çin'den "ayrılma" ve Pekin'i kontrol altına alma arayışında da değil.
Fakat son yaşananlar, Çin Devlet Başkanı’nın, Biden’ın bu görüntüsüne ikna olması için az bir nedeni olduğunu gösteriyor.
G-20’nin zoraki bir uzlaşmanın sonucu olan son açıklaması, daha da bulanık bir konuydu.
G20'nin kendisini "dünyanın başlıca ekonomik zorluklarını ele almak" için "küresel ekonomik iş birliğinin önde gelen forumu" olarak tanımlanmasına rağmen, Bali'deki G20'nin içindeki G7, zirveyi fiilen savaş konusuyla esir aldı. "Savaş" kelimesi "yiyecek" kelimesi ile karşılaştırıldığında açıklamada neredeyse 2 kat daha fazla yer alıyor.
Japon vasal devleti de dahil olmak üzere kolektif Batı, Ukrayna'daki savaşı ve onun "ekonomik etkilerini" – özellikle de gıda ve enerji krizini – açıklamaya dahil etmeye kararlıydı. Ancak bunu NATO'nun genişlemesiyle ilgili en ufak bir atıfta bile bulunmadan yapmak arzusundaydı. Önemli olan her konuda Rusya’yı suçlamaktı.
Küresel Güney etkisi
Asya nezaketini ve fikir birliği oluşturma kabiliyetini markalaştırma işi, bu yıl ki ev sahibi Endonezya’ya ve Hindistan’a kaldı. Cakarta ve Yeni Delhi, hem Moskova hem de Pekin için kabul edilebilir ifadeler bulmak için çok çalıştılar. Buna Küresel Güney etkisi diyebiliriz.
Fakat Çin ifadelerde değişiklik istemini devam ettirdi. Buna Batılı devletler karşı çıkarken, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov çoktan ayrıldığı için son dakika ifadelerini gözden geçirmedi.
52 maddenin 3. maddesindeki açıklama, "Rusya Federasyonu'nun Ukrayna'ya karşı saldırganlığından ötürü duyduğu derin üzüntüyü ifade etmekte ve silahlı kuvvetlerin Ukrayna topraklarından tamamen ve koşulsuz olarak çekilmesini talep etmektedir."
"Rus saldırganlığı" NATO'nun standart sloganıdır ve bu fikir neredeyse tüm Küresel Güney tarafından paylaşılmamaktadır.
Açıklama, savaş ile bağlamsallaştırılmamış bir "küresel ekonomideki acil sorunların ağırlaşması – yavaşlayan ekonomik büyüme, yükselen enflasyon, tedarik zincirlerinin bozulması, kötüleşen enerji ve gıda güvenliği, finansal istikrara yönelik artan riskler" arasında doğrudan bir ilişki kuruyor.
Ve hiçbir şey, bu bölüm kadar apaçık olamazdı: "Nükleer silahların kullanımı veya kullanılması tehdidi kabul edilemez. Çatışmaların barışçıl çözümü, krizleri ele alma çabaları, diplomasi ve diyalog hayati önem taşımaktadır. Bugünün çağı savaş olmamalı."
NATO ve onun halkla ilişkiler departmanı olan ve Avrupa Komisyonu'nun seçilmemiş Avrokratları tarafından "temsil edilen" AB'nin "diplomasi ve diyalog" yapmadığı göz önüne alındığında bu ironik bir durumdur.
Savaşa takılıp kalmak
Bunun yerine, NATO'yu kontrol eden ABD, Mart ayından bu yana, bu ayki en son 37,7 milyar dolarlık başkanlık talebi de dahil olmak üzere 91,3 milyar dolarlık bir rakamla Ukrayna'yı silahlandırıyor. Bu, Rusya'nın 2022 içindeki toplam (italik mayın) askeri harcamalarından yüzde 33 daha fazladır.
Bali Zirvesi'nin "savaş" konusu tarafından alındığına dair ekstra bir kanıt da ABD tarafından çağrısı yapılan acil durum toplantısında, -bazı tabloidlerin histerik olarak önerdiği gibi Üçüncü Dünya Savaşı'nın başlangıcının değil- Polonya'daki bir çiftliğe düşen bir Ukrayna S-300 füzesinin ne olduğunu tartışılmasıydı.
Anlaşılan o ki, toplantıda Küresel Güney'den kesinlikle kimse yoktu - tek Asya ulusu, G7'nin bir parçası olan Japon vasal devletiydi.
Resmi birleştirdiğimizde, uğursuz Davos ustası Klaus Schwab'ın G20 iş forumunda bir kez daha bir Bond kötü adamını taklit ederek, pandemiler, kıtlıklar, iklim değişikliği, siber saldırılar ve tabii ki savaşlar yoluyla "dünyayı yeniden inşa etme" konusundaki Büyük Sıfırlama gündemini satmasını sağladık.
Bu yeterince kaygı verici değilmiş gibi, Davos ve Dünya Ekonomik Forumu şimdi G-20’den tamamen dışlanmış Afrika'ya sera gazı emisyonlarını en aza indirmek için Paris Anlaşması kapsamındaki "yükümlülüklerini yerine getirmek" adına 2,8 trilyon dolar ödemesini emrediyor.
Tanıdığımız G-20’nin ölümü
Bali'de çok belirgin olan Küresel Kuzey ve Küresel Güney arasındaki ciddi kırılma, Kamboçya'nın geçtiğimiz hafta sonu Doğu Asya Zirvesi'ne ev sahipliği yaptığı Phnom Penh'de zaten görülmüştü.
ASEAN'ın 10 üyesi, Rusya'yı ve birçok açıdan Çin'i kolektif şeytanlaştırma faaliyetlerinde ABD ve G7'yi takip etmek istemediklerini açıkça ortaya koymuştu.
Güneydoğu Asyalılar, Çin'in Güneydoğu Asya'daki kapsamlı ticaretini ve bağlantısını yavaşlatmak konusunda işlevsiz olacak olan, ABD tarafından uydurulmuş IPEF (Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi) ile ilgili olarak da pek heyecan duymuyorlar.
Ve durum daha da kötüye gidiyor. Kendini "özgür dünyanın lideri" olarak tanımlayan kişi, bu haftanın sonunda Bangkok'ta yapılacak son derece önemli APEC (Asya-Pasifik Ekonomik İş birliği) zirvesinden kaçınıyor.
Çok hassas ve sofistike Asya kültürleri için bu bir hakaret olarak görülüyor. Pasifik Kıyısı'ndaki ticareti teşvik etmek için 1990'larda kurulan APEC, ciddi Asya-Pasifik meseleleriyle ilgilidir; Amerikanlaştırılmış "Hint-Pasifik" militarizasyonuyla değil.
Bu küçümseyiş, Biden'ın Phnom Penh'deki zirvede Kamboçyalı Hun Sen'e yanlışlıkla "Kolombiya başbakanı" olarak hitap etmesini de içeriyor.
BRICS’e katılmak üzere sıraya girme
G20'nin işlevsizliğe doğru geri dönüşü olmayan bir yola girmiş olduğunu söyleyebiliriz. Lavrov, Phnom Penh, Bali ve Bangkok'taki mevcut Güneydoğu Asya zirve dalgasından önce bile, "bir düzineden fazla ülkenin" BRICS'e (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) katılmak için başvurduğunu belirterek bundan sonra olacakların sinyalini vermişti.
İran, Arjantin ve Cezayir resmi olarak başvurdu: Gerçi İran zaten, Rusya, Hindistan ve Çin'in yanı sıra, gerçekten önemli olan Avrasya Dörtlüsü'nün bir parçası.
Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve Afganistan üyeliğe son derece ilgili. Endonezya daha yeni Bali'de başvurdu. Ve sonra bir dalga daha var: Kazakistan, BAE, Tayland (muhtemelen bu hafta sonu Bangkok'ta başvuruyor), Nijerya, Senegal ve Nikaragua.
Yukarıdaki ülkelerin tümünün Maliye Bakanlarını Mayıs ayında BRICS Genişleme diyaloğuna gönderdiklerinin belirtilmesi çok önemlidir. Adayların kısa ama ciddi bir değerlendirmesi, “çeşitlilikte birliği” şaşırtıcı şekilde ortaya koymaktadır.
Lavrov'un kendisi, mevcut BRICS'in, neredeyse G20'nin büyüklüğüne ulaşma noktasına kadar genişlemesinin muazzam jeopolitik ve jeoekonomik etkilerini analiz etmesinin zaman alacağını belirtti.
Adayları birleştiren en önemli unsur, muazzam doğal kaynaklara sahip olmaktır: petrol ve gaz, değerli metaller, nadir topraklar, nadir mineraller, kömür, güneş enerjisi, kereste, tarım arazisi, balıkçılık ve tatlı su. Bu, ABD dolarını bypass etmek için yeni bir rezerv para birimi tasarlamak söz konusu olduğunda bir zorunluluktur.
Bu yeni BRICS+ yapılandırmasının faal duruma geçmesinin 2025 yılına kadar sürebileceğini varsayalım. Bu oluşum, doğrulanmış küresel petrol rezervlerinin kabaca yüzde 45'ini ve onaylanmış küresel gaz rezervlerinin yüzde 60'ından fazlasını temsil edecektir (ve sonrasında doğalgaz cumhuriyeti Türkmenistan’ın gruba katılması, bu rezerv seviyelerini daha da şişirecektir).
Birleşik GSYİH - bugünün rakamlarıyla - kabaca 29.35 trilyon dolar olacaktır; Bu rakam, ABD'nin 23 trilyon dolarlık gelirinden çok daha büyüktür. 14,5 trilyon dolarlık AB'nin ise en az iki katıdır.
Şu anki haliyle, BRICS küresel nüfusun yüzde 40'ını ve GSYİH'nın yüzde 25'ini oluşturuyor. BRICS+ ise 4.257 milyar insanı bir araya getirecek: Toplam küresel nüfusun yüzde 50'sinden fazlası.
BRI, BRICS+’yı kucaklıyor
BRICS+, bir kurumlar labirenti ile bağlantı kurmaya çalışacak. Bunlardan en önemlileri, tam üye olmak için can atan oyuncuların bir listesini içeren Şanghay İş birliği Örgütü (SCO); Rusya ve Suudi Arabistan'ın fiilen önderlik ettiği stratejik OPEC+; ve Çin'in 21. yüzyıl için kapsayıcı ticaret ve dış politika çerçevesi olan Kuşak ve Yol Girişimi (BRI)’dir. Tüm önemli Asyalı aktörlerin BRI'ye daha önce katıldığını belirtmekte fayda var.
O zaman BRICS'in çok sayıda bölgesel ticaret bloğu ile de yakın bağları olacak: ASEAN, Mercosur, Körfez İş birliği Konseyi (GCC), Avrasya Ekonomik Birliği (EAEU), Arap Ticaret Bölgesi, Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesi, ALBA, SAARC ve son olarak, BRI ortaklarının çoğunluğunu içeren gezegendeki en büyük ticaret anlaşması olan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP).
BRICS+ ve BRI, Batı Asya ve Orta Asya'dan Güneydoğu Asyalılara (özellikle Endonezya ve Tayland) kadar baktığınız her yerde bir eşleşmedir. Çarpan etkisi kilit öneme sahip olacak. Çünkü BRI üyeleri kaçınılmaz olarak BRICS + için daha fazla aday çekecek.
Bu kaçınılmaz olarak, Azerbaycan, Moğolistan, üç Orta Asyalı (Özbekistan, Tacikistan ve doğalgaz cumhuriyeti Türkmenistan), Pakistan, Vietnam ve Sri Lanka ve Latin Amerika'da Şili, Küba, Ekvador, Peru, Uruguay, Bolivya ve Venezüella'yı içeren ağır bir birlik de dahil olmak üzere ikinci bir BRICS+ umut dalgasına yol açacaktır.
Bu arada, BRICS+ ABD'nin egemen olduğu IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan diktelerden giderek daha fazla kaçınacağından, BRICS'in Yeni Kalkınma Bankası'nın (NDB) ve Çin liderliğindeki Asya Altyapı Yatırım Bankası'nın (AIIB) rolü artırılacak ve bu kurumlar spektrumdaki altyapı kredilerini koordine edecektir.
Yukarıdakilerin tümü, küresel ticaret ve tedarik zinciri ağlarının her köşesini etkileyen yeni jeopolitik ve jeoekonomik düzenlemelerin sınırlarını tasarlamakta güçlük çekiyor. G7'nin en iyi Avrasyalı oyuncuları izole etme ve/veya kontrol altına alma takıntısı, G20 çerçevesinde kendisine dönüyor. Sonunda, G7’nin kendisi BRICS+’nın karşı konulmaz kuvveti tarafından izole edilen taraf olabilir.
Kudüs Haber Ajansı - KHA